MASAL TRENİ

Print Friendly, PDF & Email

Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde çok uzak diyarların birinde küçük bir kasaba varmış. Bu kasaba hem küçük hem şirin mi şirin bir kasabaymış. Bu kasaba da bulunan evlerin her biri yer ile birmiş, burada bulunan her evin birbirinden has bahçeleri ve meyve ağaçları varmış.

Ancak bu kasaba da ne mutluluk ne de sevgi varmış; Herkes evden işe, işten eve mekik dokuyup duruyorlarmış. Böyle böyle günler, aylar, yıllar geçmiş. Kasaba da birbirinden bilgili yaşlı teyze ve amcalar varmış ama; daha bilginin ve dahi sohbetin ne olduğunu bilmeyen çocuklar; Büyükleriyle sohbet etmediği için yaşlılar bu durumdan hem üzgün hem de mutsuzmuş. Böyle olunca bilgilerini de kimseyle paylaşmak istememişler.

Ve olan yine bu kasabadaki çocuklara oluyormuş; işinden eve, evinden işine giden büyükler çocuklarına vakit ayıramıyorlarmış; çocuklarda neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmedikleri için; kimisi yaramaz, kimisi sorumsuz, kimisi yalancı, kimisi de çok kırıcı laflar ediyormuş. Kasabadakiler çocuklardan çok şikayetçiymiş ama kimse de çocuğu eğitmek konusunda tek bir çözüm yolu aramamış. Yaptıkları tek şey; Çocukları suçlamak, azarlamak ve şikayet etmekmiş.

Günlerden bir gün kasaba ’ya; kırmızı takkeli, siyah şalvarlı, omzunda heybesi, gözünde kalın çerçeveli siyah bir gözlük, elinde koskoca değneği bulunan bir oğlan kasabaya gelmiş. Bu oğlanın ismi Rugeşmiş. Araştırmayı, öğrenmeyi ve seyahat etmeyi çok seven; bunların yanında tatlı dilli güler yüzlü, sabırlı ve asla bir yola baş koyduysa o yol zor olsa da vazgeçmeyen bir gençmiş. Bu genç oğlan; masal avcısıymış. Köy köy, kasaba kasaba, ülke ülke dolaşarak büyüklerden masallar, hikayeler dinleyip; masallardan coşan o eşsiz nağmeleri, birbirinden farklı sesleri, görüntüleri, yaşanmışlıkları heybesine doldururmuş. Sonra bu masallarla insanlara köprüler, ülkeler kurarmış.

Kasaba meydanın da bulunan insanlardan bazıları bu garip kılıklı oğlanı görünce, kimisi şaşırmış kimisi kendisini gülmekten alamamış kimisi de oğlanı garip garip süzdükten sonra yanından yürüyerek ayrılmış. Bu durumu fark eden Rugeş; bir elindeki sopasına, bir omzundaki heybesine bir de şalvarına bakıp ehhh! ben de ilk defa kendimi bu şekilde görseydim ben bile kendime garip garip bakardım deyip kendi haline gülmüş ve yoluna devam etmiş. Bu durumdan en çok eğlenen ise çocuklar olmuş. Çocuklar, oğlana bakıp gülmüşler bu haline, Rugeş bile gülmüş. Kendisine güldükleri için oğlanın kendilerine kızacağını düşünmüşler ama o da kendi haline bakıp gülünce çocuklar şimdiden bu oğlanı çok sevmişler.

Oğlan; geçici olarak bir eve yerleşmiş; aradan hayli zaman geçtikten sonra; yavaştan masallar, hikayeler toplamak için yaşlıların evine gidip, kapılarını çalmış. Onlara kendisini tanıtmış ve kendilerinden masallar, hikayeler dinlemek istemiş ama; bu duruma alışık olmayan hiçbir yaşlı, değil masal anlatmak; yüzüne bile bakmamışlar. Tek bir yaşlıdan bile masallar dinleyemeyen Rugeş; bu duruma çok üzülmüş ama asla vazgeçmemiş. Kimine yardım ederek, kimine tatlı diliyle, kimine güler yüzüyle ve hoş muhabbetiyle yaklaşmış ve yaşlıların gönüllerini fethetmiş. Yaşlılar; zamanla oğlanı sevmeye başlamışlar ve gönüllerinde, akıllarında kalan masalları, hikayeleri; tek tek anlatmışlar. Onlar anlattıkça Rugeş dinlemiş. Masallardan coşan damlaları, sıcaklığı heybesine doldurmuş. Rugeş; gittiği her yerden topladığı bu eşsiz masalları, her akşam çocukları kasabanın bir köşesinde toplayıp; onlara masallar, hikayeler anlatmaya başlamış. Masallarla çocuklara; güzelliği, sevgiyi, dostluğu, merhameti, paylaşmayı, düzenli olmayı… Kısacası güzel olan her şeyin eğitimini masallar yoluyla çocuklara öğretmiş. Çocuklar masallar dinledikçe kendilerinden bir şeyler bulmaya, neyi doğru yapıp neyi yanlış yaptıklarını öğrenmişler ve gerçek mutluluğu tatmaya başlamışlar.

Ehhh! Aradan onca zaman geçmiş ve Rugeşte artık toplayabildiği masalları toplayıp, heybesine kattıktan sonra artık bu kasabadan gitme vaktinin geldiğini söylemiş. Başta çocuklar olmak üzere; kasaba da bulunan insanlar da bu duruma çok üzülmüşler ama yapacak bir şey yokmuş. Çocuklar hep birlikte toplanıp Rugeş’ i yolcu ederken, Rugeş i hepsinden daha fazla seven bir çocuk; Rugeş in önünü kesmiş ve Masalcı abi masalcı abi diye seslenmiş ve artık biz seni hiç göremeyecek miyiz? Bu kasabaya bir daha yolun düşmez mi hiç demiş? Rugeş; çocuğa bakarak, ey güzel kardeşim! Benim bir daha buraya yolum düşmeyebilir ama size her zaman masal ülkemin kapıları açıktır. İstediniz zaman gelebilirsiniz demiş. Bunu diğer çocuklara da söylemiş. Heybesinden; kırmızı bir oyuncak tren çıkarıp çocuğa vermiş ve demiş ki; Bu bildiğiniz tüm oyuncaklardan farklı, bunun ismi Masal Treni, bu treni önünüze koyun ve ona bakarak şu sözleri söyleyin demiş;

Götür al tren götür

Masallar ülkesine

Haydi Rugeş abimiz

Masallar anlat bize

Bu sözleri söyler söylemez; bu tren sizi kasabanızda bulunan tren istasyonuna götürecek ve o tren yolundan, kırmızı renkli başında kocaman harflerle “Masal Treni” yazan bir tren geçecek ve siz, o trene biner binmez sizi masallar ülkesine götürecek demiş. Ne zaman bu treni önünüze koyup, ona bakarak bu sözleri tekrarlarsanız; kendinizi masallar ülkesinde bulacaksınız. Ben de her zaman orda olacağım, sizi her zaman beklerim ülkeme demiş. Çocuklarla vedalaştıktan sonra Rugeş; ağır adımlarla yürüdükten sonra gözden kayboluvermiş.

Günlerden bir gün canı sıkılan çocuklar Masallar ülkesine gitmeye karar vermişler ve oyuncak masal trenini önlerine koyup şu mısrayı tekrarlamaya başlamışlar:

Götür Al tren götür

Masallar ülkesine

Haydi Rugeş abimiz

Masallar anlat bize

Dedikten sonra; kendilerini kasabalarında bulunan tren istasyonunda bulmuşlar ve uzaktan çuf çuf sesleri çıkararak gelen kıpkırmızı, başında kocaman “Masal Treni” yazan tren gelip, çocukların önünde durmuş. Çocuklar sırayla trene bindikten sonra; tren göğe doğru yükselmiş, tren Masallar ülkesine yaklaştıkça; Birbirinden eşsiz uçan balonların, uçurtmaların olduğu. Rengarenk kuşların, ağaçların, çiçeklerin, sayısız masal kitaplarının ve daha sayılamayacak güzellikte eşsiz güzelliklerin bulunduğu bir ülkeye gelmişler. Trenden iner inmez şaşkınlık içinde göğe doğru yükselen şatoları, kuleleri izlemeye başlamışlar. Çocuklardan birisi Rugeş i görüp, masalcı abi diye bağırmış. Çocukları fark eden Rugeş; onlara hoş geldiniz sefalar getirdiniz diyerek karşılamış. Onlara masallar ülkesini gezdirdikten sonra, onları masal kahramanlarıyla tanıştırdıktan sonra onlardan hayaller kurmalarını istemiş. Her biri Masallar ülkesinde kendi hayalini yaşayıp, bir süre daha vakit geçirdikten sonra Masal Trenine binip, tekrardan kasabalarına gelmişler.

Artık çocuklar; masallardan öğrendikleri şeyleri yapmaya, uygulamaya başlamışlar. Bunu fark eden halk; başta şaşırmış, çocukları övmeye başlamışlar. Çocuklar; ninelerinden, dedelerinden hikayeler, masallar dinlemeye başlamış ve dinledikleri bu masalları büyüklerine anlatmaya başlamışlar. Daha sonra kendileri de çocuklardan bir şeyler öğrenmeye, uygulamaya, masallar okumaya, hayal kurmaya başlamışlar. Kasabadaki herkes sonsuza kadar bu durumdan mutlu olmuşlar. Yaşlılar bile… Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine.

Start typing and press Enter to search

Skip to content