KAF DAĞ MASALCISININ MASALI

Print Friendly, PDF & Email

Bu masalımızda Kaf Dağı Masalcısından kaleminden ve sesinden Masal Dergisi Kültür Sanat Platformu okuyucusu olan çocuklarımıza ve onların annelerine, babalarına hediye olsun.

Haydi başlayalım masalımıza. Önce tekerleme.

Bir varmış bir yokmuş. Bekleyen de çokmuş, beklemeyende ama sabırsız yokmuş. Deve kuşu başını toprağa sokmuş, saklandığını sanmış. Sarmısak dalında kokmuş, olgun elma tutunduğu daldan kopmuş, bunu gören çocuk hızla koşmuş, elmayı kapmış, ham yapmış, hum yapmış iki lokmada güm yapmış. Far faranın, tandıra girenin, külekten sıvışanın, küllü bacının, güllü hacının elinde değnek, askıda ekmek, ipin üzerinde sekmek. Camiden gelir ezan sesi, dinler bütün müslümanların hepsi.  Evvel zaman içinde kalbur saman içinde Kaf dağının yemyeşil ormanlarıyla kaplı bir şehrinde bir bey konağı, konağın içinde Zor beyle, eşi, oğlu Hemdem ve hizmetçileri yaşarmış.

Mutlu ve mesut hayatlarını sürdürürken, konağın beyi birden hastalanmış. Yakalandığı amansız hastalıktan dolayı gözlerini kaybetmiş ve artık göremez olmuş. Buna çok üzülen bey günlerce ağlamış sızlamış ve dertlenmiş. Derdinden daha beter hasta olmuş. Ancak bir çare bulamadığı için çocuklar,  tüm hayatını böyle geçireceğini kabullenmiş.

Her gün konağının önündeki balkona oturur sağlıklı günlerinde yaptığı avları, gezdiği dağları, bayırları düşünürmüş. Yine böyle bir gün evinin önünde otururken bir dilenci kapıyı çalmış. İhtiyar bir adammış bu dilenci. “Allah rızası için bir lokma ekmek, karnım çok aç” diye yalvarmış. Konağın kahyası hemen dilenciyi öfke ile kovmaya başlamış.

Tam da bu sırada, dış kapının hemen üstündeki balkonda oturan Zor bey olanı biteni duymuş ve hemen kahyasını yanına çağırmış. “Neden kovuyorsun o adamı. Senden Allah rızası için bir lokma ekmek istedi. Utanmaz adam. Baksana yardıma muhtaç birisi. Çabuk mutfaktan hemen güzel bir sofra hazırlayıp getirsinler. İhtiyarı da benim yanıma getirin.”

Kahya yaptığına bin pişman ihtiyardan özür dileyerek Zorbeyin yanına getirmiş. İhtiyar teşekkür etmiş ve Zorbeyin yanına oturmuş.  Sohbet etmeye başlamış. Bakmış ki Zor beyin gözleri görmüyor, bundan dolayı da çok sıkıntılı hemen atılmış. “Beyim Allah senden razı olsun. Karnımı doyurdun, bana iyilik yaptın ben bu iyiliğin altında kalmam. Gözlerinin açılması için bir çare söyleyeceğim. Atının ayak basmadığı yerden bir avuç toprak alıp onu gözlerine sürersen gözlerin hemen açılır.”

Sonra da ihtiyar ortadan kayboluvermiş. Kahya elinde yemek tepsisiyle geldiğinde ihtiyarı görememiş. Zorbeye sormuş. Zor bey’de “Gelen misafir özel bir misafirdi kahya. Bize diyeceğini dedi ve gitti.” Diyerek aralarındaki konuşmayı olduğu gibi anlatmış.

Ancak Zorbey kör olduğu için ata binemez, yol gidemezmiş. Hemen oğlunu, hanımını çağırmış yanına. İhtiyarın söylediğini söylemiş. Oğlu hemen atılmış. “Babam babam can babam, sen hiç üzülme ben gider bulur getiririm” demiş demesine ama babasının dağları bayırları ovaları nasılda arşınladığını, atıyla nasılda tüm civarda gezdiğini av avladığını, tarlalarını atıyla adımladığını bilirmiş.

Babasından izin aldıktan sonra ahıra gelmiş ve babasının atı Kamer Tay’a eğer vurmuş. Bu sırada Kamer tay Hemdem’i çok severmiş. Hemen dile gelmiş ve “Zorbeyin oğlu Hemdem, baban için ayak basmadığım yerden toprak almayamı gidiyorsun?” demiş. Hemden ilk defa bir atın konuştuğunu görünce çok şaşırmış, korkmuş ama az sonra alışmış.  “Evet Kamer tay, nereye gidip nereye gitmediğini en iyi sen bilirsin” demiş.

Bundan sonra Kamer tay Hemdem’e, şöyle bir kişnemiş ve demiş ki “Zorbey’in oğlu Hemdem. Haklısın babanın gözlerinin açılması için nereden toprak alacağını sadece ben bilirim. Ancak beni alma. Şu köşede duran benim tayım Ak yeleli tayı al. Ben ona zamanında nerelere ayak basıp nerelere basmadığımı bir bir anlatmıştım.” deyince Hemdem Ak Yeleliye eğer vurmuş. Binmiş sırtına ve başlamış o dağ senin bu bağ benim babasının atı, kamer tayın ayak basmadığı yeri aramaya.

Hemdem hangi dağa gitse ve toprak almak için eğilse Ak Yeleli dile gelir ve “Ey Zorbey’in oğlu Hemdem. Buradan toprak alma. Baban buraya geldi. Av avladı, kuş kuşladı. Hem de Annemle buraya gelmiş, annem bana anlattı.” Hemdem nereye dursa, nereye eğilip bir avuç toprak almak için hareket geçse, Ak yeleli hemen müdahale ediyor ve o bölgeye annesinin gelip ayaklarını bastığını, toprak almaması gerektiğini hatırlatıyormuş.

Nihayet Hemdem çok öfkelenmiş ve “Bre anasından öğütlü söyle bakalım neresidir ananın ayak basmadığı yer” Ak Yeleli “Kaf dağında, Kaf Dağı Masalcısının evinin önüne ayak basmamıştır” demiş. Hemdem “Eyi söylersin, hoş söylersin de bre,  ben kaf dağına nasıl giderim?” deyince “Bin sırtıma göreceklerini de kimseye söyleme” demiş.

Hemdem Ak Yeleli’linin sırtına biner binmez, Ak Yeleli’nin iki yanından iki geniş kanat çıkıvermiş. . Biraz koştuktan sonra sırtında Hemdem olduğu halde uçmaya başlamış ve göz açıp kapayıncaya kadar Kaf dağına gelmişler. Arayıp tarayıp Kaf Dağı Masalcısının evini bulmuşlar.

Kapısını çalmış Hemdem. Kaf dağı masalcısı kapıyı açmış ve buyur etmiş misafirini. Hemdem başından geçenleri olduğu gibi anlatmış. Kaf dağı masalcısı gülmüş ona ve hemen evinin önünde Kamer Tayın ayak basmadığı topraktan bir küpe doldurup vermiş. “Al bakalım Hemdem. Madem baban bu toprakla iyileşecek, gözleri açılacak götür. Sen ne iyi bir evlatsın, ne iyi bir çocuksun sadece babanın iyileşmesi için buralara kadar gelmişsin. Senden doğanda sana böyle iyilikler yapsın” diyerek misafirini uğurlamış.

Hemdem hemen Ak yelelinin sırtına binmiş yine uçarak kısa zamanda babası ve annesiyle birlikte yaşadıkları Zor bey konağına gelivermişler. Babasının yanına koşturmuş hemen. Olanı biteni bir bir anlatmış.

Babası Zor bey oğlunun kendisi için girdiği tüm zorlukları ve yaptığı her işi bir bir dinlemiş ve oğluna çok dua etmiş. Sonra Kaf dağı masalcısına da dua etmiş.

Hemdem hemen getirdiği toprak küpü yere vurunca odanın ortasında kırılan küpten topraklar saçılmış etrafa. Bu arada bir de pırıl pırıl parlayan çok özel bir kaf dağı kağıdı düşmüş yere.

Hemdem hemen kağıdı alıp açmış ve bakmış ki kaf dağı masalcısının el yazısı ile bir şeyler yazıyormuş kağıtta. Babası Hemdem’in bir şeylerle uğraştığını farkedince sormuş.

Hemdem “bir kağıt çıktı küpten, pırıl pırıl yıldız gibi parlıyor, üzerinde de bir şeyler yazıyor” demiş. Zor bey oku bakalım ne yazıyor deyince Hemdem okumaya başlamış.

“Oğul bütün yaraların tedavisi iyi bir evlat, iyi bir hayat, huzurlu bir yuvadır. Sen babana iyi bir oğul olmuşsun. Bu toprak sadece sebeptir. Kafamızdaki gözlerimiz görmeyebilir ama önemli olan gönlümüzdeki iyilik penceresinin hiç kapanmaması.”

Zor bey çok sevinmiş. Kaf dağı masalcısının bu yazdıklarına ve hemen oğlunun yardımıyla yerden avuçlarına aldığı toprağı gözlerine sürünce gözleri açılıvermiş ve yeniden eskisi gibi görmeye başlamış.

Oğluna, hanımına sarılmış ve o günden sonra iyilik yapmayı hiç ihmal etmeden mutlu mesut yaşayıp gitmişler.

Evet çocuklar. Bu masalda burada bitmiş. Çocuklar Kaf dağının eteklerinde ormanlar çok güzel. Yemyeşil. Sadece Çam ağacı değil Kayın, Palamut, Ceviz, Ardıç, Kavak, Ladin, Gürgen ve daha çeşit çeşit ağaçlar var. Hepsi de birbirinden ulu ve büyük. En üst yaprağına kadar tanıdığım bildiğim ağaçlar. Şayet bir gün yolunuz Kaf Dağına düşerse o vakit Anka kuşuna rica edin ve sizi benim evimin önünde indirsin. Bu ağaçların yapraklarından özel yöntemlerle topladığım şifalı sulardan yaptığım iksirden size de ikram edeyim. Ne iksirimi? Elbette masal iksiri.

Hoşçakalın.

Start typing and press Enter to search

Skip to content