MÜDÜR

Print Friendly, PDF & Email

Kapıyı açar açmaz karşısına çıkan tüy yumağıyla yerinden sıçradı Derya Hanım. Onun bu şiddetli irkilişi Ayda’yı da korkutmuştu. Küçük Ali ise donakalmış, şaşkınlıkla korku arasında son kararını vermeye çalışırken çözümü ağlamakta bulmuş olsa gerek; dudaklarını büzüştürmüştü bile. Derya Hanım hemen kapıyı kapattı. Biraz soluklandıktan sonra tekrar açıp bu defa sakince, Ayda’yı okula uğurladı ve kapıyı çabucak kapattı. Çarpıntısı hâlâ geçmemişti. Eşi Serkan Bey’den, işe giderken kapının önündeki kediyi apartmandan çıkarmasını rica etti. Serkan Bey için sabah sporu hâline gelen bu kedi çıkarma operasyonları o kadar da kolay olmuyordu. Çünkü hava soğuk, apartmanın içi ise sıcaktı ve kediler için bu ikisi arasındaki seçim pırasayla köfte arasındaki seçim kadar netti. Serkan Bey kovalıyor, kedicik kaçıyor, sonunda kendisine kaçış yolu olarak bırakılmış açık kapıdan çıkmaktan başka çare bulamıyordu.

– 0 –

Serkan Bey akşam eve döndüğünde Murat, Selim ve Ceyda’yı apartmanın içinde, kediciğin akşam yemeğini yedirirlerken buldu.

“İyi akşamlar çocuklar. Nasılsınız?”

“Teşekkür ederiz Serkan Amca. Müdür’ü besliyoruz.”

“Müdür mü?”

“Evet. Bizim apartmanın müdürü artık bu! Müdür.”

Güzel isimdi gerçekten. Serkan Bey de kahkahalarıyla afacanların hakkını verdi.

“Pekiyi, yönetici Suat Bey’in bundan haberi var mı? Müdürlüğü bu miniğe bırakacağını pek sanmıyorum. Bu arada çocuklar, Derya Teyze’niz kedilerden biraz çekiniyor. Üstelik Müdür geceleri burada kalırsa sabaha kadar miyavlıyor ve burada onun için bir tuvalet bulunmadığından tuvaletini tam bizim kapının eşiğine yapıyor. Temizliyoruz ama yetmiyor, kokuyu alıyorsunuzdur. İnanın bu koku evin içine kadar girdi.”

Afacanlar Müdür’ü okşamakla meşgul olduklarından bir kulaklarıyla Serkan Bey’i dinliyor ama söylediklerinin rahatça çıkabilmesi için diğer kulaklarını da açık tutuyorlardı. Serkan Bey başını öne eğip umutsuzca anahtarlarını şıngırdattı, kapıyı açacak olanı bulup evine yöneldi. Kapının aralandığını gören Müdür de onu her seferinde harekete geçiren merakıyla Serkan Bey’in peşinden bir iki adım atmıştı ki Serkan Bey’in “Dur bakalım ufaklık. İçeri girmek yok!” uyarısıyla olduğu yerde kaldı.

Murat “Neden sevmezler ki bu kadar sevimli kedileri?” diye söylendi kendi kendine. Ceyda Ayda’nın en yakın arkadaşıydı. Onun da kedileri çok sevdiğini biliyordu. Hele Ali! Daha ayaklanmaya başladığı andan itibaren camın kenarına, balkona gelen kedilere çıldırıyordu. Onları sevebilmek, kucağına alabilmek için can atıyordu.

Ertesi gün sabah Serkan Bey Derya Hanım’ı yine kapının önünü temizlerken buldu. Bu iş böyle olmayacak diye düşündü kendi kendine. Evin işleri, iki çocuk, ağrısı dinmeyen bir ayak, bir de apartman boşluğunu temizlemekle mi uğraşsındı bu kadıncağız. İşe giderken yine Müdür için kapıyı açtı, bu defa Müdür de kabahatini biliyordu ki Serkan Bey’i yormadan sıvışıverdi.

– 0 –

Serkan Bey iş dönüşü yine aynı dörtlüyü apartmanın girişinde buldu.

“Selam gençler! Artık bu konuyu sizinle etraflıca konuşmamız gerekiyor. Müdür burada daha fazla kalamaz. Buna bir çözüm bulalım.” der demez feryatlarla itirazlar birbirine karıştı. Ceyda “Ama biz onu çok seviyoruz.” diyor, Selim, bu soğukta onu dışarı bırakamayacaklarını söylüyor, Murat “O bizim apartmanımızın kedisi Serkan Amca, ne zararı var ki?” diye yakınıyordu.

Serkan Bey önceki gün açıklamaya çalıştığı sorunları tekrar ettikten sonra bir çözüm önerdi;

“Madem Müdür apartmanımızın kedisi, o zaman ona her gün birimizin katında bakalım.”

Selim ve Ceyda “Yaşasın, yaşasın!” diyerek yerlerinde zıplamaya başlamıştı ama onlardan birkaç yaş büyük olduğu için önerinin açmazına aklı eren Murat o kadar da heyecanlanmamıştı. Annesinin kendi katlarında kedi beslemelerine izin vermeyeceğini gün gibi biliyordu. Selim ve Ceyda’yı kollarından tutarak yere sabitlemeye, maskemsi bir gülümsemeyle de Serkan Bey’in teklifini geçiştirmeye çalışıyordu.

“Siz bunu bir düşünün. İsterseniz annenize, babanıza da bir sorun. Yarın tekrar konuşalım.” dedi ve kapıyı kapattı Serkan Bey. Murat, Ceyda ve Selim’i karşısına alıp, anlamadıkları durumu onlara anlatmaya başladı;

“Neye seviniyorsunuz saftirikler? Hanginizin annesi Müdür’ün kendi kapısının önüne tuvaletini yapmasına izin verir? Ya da Müdür kapınızın önünde sabaha kadar miyavlarsa babanız onu yatağına mı alacak sanıyorsunuz? Bittik biz. Müdür’ü dışarı gönderecekler. O da bu ufacık boyuyla bu soğuğa dayanamayacak ve ölecek.”

“Hayır, olamaz. Bunu yapamazlar. Ben annemle konuşurum.” dedi Ceyda. Selim bu topa pek girmedi. Zaten Ceyda’nın annesinden kesin ve olumsuz, bir o kadar da sevimsiz bir cevap gelmesi pek uzun sürmedi. Kimse Müdür’ü kendi katında beslemek istemiyor ama giriş katta, Derya Hanımların evinin önünde beslenmesine de ses çıkarmıyorlardı. Bu da Derya Hanım ve Serkan Bey’i haklı çıkarmaya yeterdi. Üç afacan Ayda’yla konuşarak bir çözüm bulabileceklerini düşündüler. Ertesi gün okuldan dönünce kapının önünde buluşacak, Ayda’yı bekleyeceklerdi.

– 0 –

Ayda okuldan dönünce uzun zamandır görüşemediği arkadaşlarını karşısında bulduğuna çok sevindi. Ama yüzlerinden düşen bin parçaydı. Meraklandı. Dillerinin çözülmesi için biraz uğraştı, hâl hatır sordu, sonunda onları sadede getirebildi.

“Baban Müdür’ü apartmanın içinde istemiyor.” dedi Murat. “Kapınızın önünü kirletiyormuş, gece miyavlıyormuş, yemekleri dağıtarak ortalığı batırıyormuş… İstemiyor işte. Sokağa mı atalım şimdi şu miniği, baksana şuna?”

Ayda Müdür’ü görünce gözleri gök taşı, ağzı mağara gibi açıldı, onu Murat’ın elinden kaptığı gibi kucağında sarmalayıp sıkıştırmaya başladı. Müdür de bundan pek şikayetçi görünmüyordu. Sonra Ayda onlara bilmedikleri hikâyeyi anlattı. Aslında dördü de, yani annesi, babası, kardeşi, hepsi de kedileri çok seviyordu. Hele kapıda bütün gece miyavlayan Müdür gibi minnoşlara bayılıyorlardı. Ali’ye bıraksalar bütün gün onunla sarmaş dolaş oynayabilirdi. Derya Hanım da çocukluğunu kedili bir evde geçirmişti. Tâ ki o hazin kazaya kadar. Derya Hanım çocukken bir gün, birlikte büyüdüğü, neredeyse aynı yaşta olduğu siyam kedisi Monkut’u farketmeyip kuyruğuna basmıştı. Monkut da can havliyle Derya’nın üzerine saldırıp her tarafını tırmalamış, ısırmış, perişan etmişti. Monkut öylesine kendinden geçmişti ki onu Derya’nın saçlarından ayırmak için evdeki herkes seferber olmuştu. İşte bu kötü hatıra Derya’yı kedilerden, belki Monkut’u da insanlardan uzaklaştıran bir korkuya sebep olmuştu. Kimse böyle olsun istemezdi ama olmuştu işte. O günden sonra Derya, birlikte yatıp uyuyacak kadar yakın olduğu kedilere bir daha hiç yaklaşamadı. Nerede bir kedi görse yılan görmüş kadar korktu, irkildi. Elinde olmayan, kontrol edemediği bir korkuydu bu.

Bu hikâyeyi dinleyince afacan üçlüden Ayda’ya ve dolayısıyla Derya Hanım’la Serkan Bey’e hak vermeyen kimse kalmadı. Hatta Müdür bile başını bir o yana bir bu yana eğerek Ayda’yı dinlemiş, olan bitene anlam vermeye çalışıyor gibiydi. Murat “Başka bir çare bulacağız o zaman.” derken Ayda Müdür’ü yere bırakıp parka doğru koşmaya başladı. Ardında kalanlara “Haydi gelin, hep birlikte biraz oynayalım. Buluruz bir çaresini merak etmeyin.” diye bağırıyordu. Müdür minik zıplamalarıyla çoktan onu takibe başlamıştı. Diğerleri de katıldılar ve uzun zamandır görüşememenin acısını uzun uzun oynayarak çıkardılar. Hava kararmaya yakın Serkan Bey’in sitenin kapısından elinde bir kulübeyle girdiğini gördüler. Hemen oyunu bırakıp yanına koştular. Çatısı mavi, beyaz bir kulübeydi bu. Üzerinde polis arabalarındakine benzer büyükçe bir arma vardı. Kapısının üzerinde de MÜDÜR yazıyordu. Çözüm ayaklarına gelmişti. Serkan Bey kulübeyi apartman giriş kapısının yanındaki ağaçların altına yerleştirdi, önüne bir su bir de yemek kabı, içerisine de rahat bir minder koydu. Sonra Serkan Bey çocuklara birer sıcak su torbası dağıttı.

“Gelelim sizin sorumluluğunuza…” dedi babacan bir tavırla ve devam etti. “Aranızda bir sıralama yapın. Her soğuk gecede biriniz bu sıcak su torbasını dolduracak ve minderinin altına koyacaksınız. Bu sıcak kulübeye birkaç arkadaşını daha getirecektir. Birbirlerine sokulur uyurlar. Kışı geçirelim, gerisini onlar hâlleder.” Son olarak Müdür’e bir de tasma taktılar. Tasmasında kulübenin üzerindeki armanın aynı bir rozet sallanıyordu. Galiba Müdür artık apartmanın emniyet müdürü olmuştu. O minik, sevimli miyavlara ister bir okşamayla, ister bir lokma ekmek ya da bir yudum sütle, isterse uzaktan de uzaktan severek karşılık verip hayvanseverlik taramasından geçen herkes apartmana gönül rahatlığıyla girebilirdi.

Start typing and press Enter to search

Skip to content