SAÇAKLI OĞLAN MASALI

Print Friendly, PDF & Email

Bir varmış, bir yokmuş. Hiç yokmuş. Hiç olması zormuş. Var varanın sür sürenin hayırlı kuşu çoktur virane bilinen yerlerin. Harabat ehlini hor görme zakir, defineye malik viraneler var der büyükler. Der demesine de dinleyen kim. El eledim eledim, elekte un eledim. Unu aldım vardım fırına, hamur yaptı fırıncı bana. Attım fırına, döndürdüm bir sağa bir sola. Ekmek pişti nar ile, yemesi hoş olur yar ile. Hındık mındık bu masalı öğrenip buraya kadar geldik ki anlatalım ama bir de ne görelim zaten masal dinleyecekler toplanmışlar ekran başına, bizde burda donduk kaldık.

Neyse donmayı bırakalım, masalımıza başlayalım.

Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellal iken eski hamam içinde. Bundan uzun zaman evvel, kaf dağının eteklerinde bir köyde tembel mi tembel, çalışmayı hiç sevmeyen, hiçbir işe yaramayan, yaramak için de çaba sarf etmeyen herkesin saçaklı oğlan diye çağırdı, saçları gözlerinin önüne kadar indiği için burnunun ucunu bile göremeyen bir oğlancık yaşarmış.

Babası ve ailesi ile birlikte yakınında yaşadıkları şehrin odun ihtiyacını karşılayan zengin mi zengin, varlıklımı varlıklı bir odun tüccarıymış. Saçaklı oğlan ailenin bir tek oğlu olduğu için de babası, kimsenin onu üzmesine, bir laf etmesine ya da kızıp kalbini kırmasına müsaade etmiyormuş. Saçaklı oğlanda bunu fırsat biliyor gününü gün ediyormuş. Her gün kırda bayırda, çarşıda pazarda, dağda tepede kendisi gibi üç beş zengin çocuğuyla gezip tozuyor, gününü gün ediyormuş.

Annesi sürekli oğlunu ikaz ediyor, oğlum bak yaşın gelip geçiyor, bunca zamandır hiçbir işin ucundan tutmadın, adam olamadın, bak biz her zaman senin yanında olamayız. Hayatı öğrenmen lazım, çalışmayı öğrenmen lazım, para kazanmayı öğrenmen lazım. Yok yoksa bu gördüğün fabrikalar, odunluklar, bu gördüğün mal, varlık eriyip gider haberin olsun.

Saçaklı annesinin tüm bu söylediklerine karşı kahkahayla güler ve ormanlar bitmeden babamın zenginliği de bitmez anneciğim. O yüzden sen kendini üzme. Diye gününü gün etmeye devam edermiş.

Babası da artık yaşı ilerleyen ve büyüyen oğlunun bir işin ucundan tutma zamanının geldiğini düşünmüş. Ne yapmalı ne etmeli de bu çocuğu çalışmaya ikna etmeli diye düşünmeye başlamış. Bir gün, kaf dağının yüksek yerlerinden artık ömrünü bitirmiş ve kesilme zamanı gelmiş olan devasa kütükleri oradan oraya istif ederken aklına sürekli birlikte çalıştığı ustabaşına danışmak gelmiş.

İri yarı, elinde baltasıyla sürekli ağaçlarla güreşen güçlü kuvvetli, iri sakallı ustabaşını yanına çağırmış. Sonra olduğu gibi saçaklının durumunu anlatmış. Sonra da bir akıl ver bana ustabaşı ne yapayım diye dert yanmış.

Usta başı bir müddet düşünmüş, biraz taşınmış, sonra kel kafasını kaşımış ve demiş ki, beyim siz bu saçaklı oğlunuzu yanınıza çağırın ve deyin ki. Yarından tezi yok kendi kazandığın parayı getirip avucuma koymazsan seni bütün mirasımdan ve zenginliğimden mahrum ederim haberin olsun. Bunun duyunca saçaklanın babası ama usta başım bu oğlan çalışmaz. Gider annesinden para getirir ben kazandım diye avucuma sayar. Deyince Usta hemen cevabı yapıştırmış. Tamam işte efendim, oğlunuz annesinden, getirdiği parayı size kendi kazancı gibi gösterecektir. Siz de paraya hiç bakmadan hemen yanan ocaktaki ateşin içine atın. Eğer elinize atlayıp büyük bir heyecanla parayı kapar ve size çıkışırsa bilin ki kendi kazandığı paradır. Para kazanmanın zorluğunu öğrenmiştir. Aksi halde sizin ocağa attığınız paranın onun için hiçbir değeri yoktur. Bu işi sürekli tekrarlayın ta ki kendi kazancını getirip avucunuza sayıncaya ve siz onu ateşe atmaya yeltendiğinizde can hıraş bir halle üzerinize atılıncaya kadar.

Saçaklanın babası bu fikri çok beğenmiş. Ustabaşına çok teşekkür etmiş ve hemen evine gelmiş. Saçaklı yine güzel ve büyük ağaç evin bahçesinde özel olarak diktirdiği iki ağacın arasına gerdirdiği hamakta yatıyor, bir yandan da orman meyvelerinden yiyormuş. Babası hemen yanına çağırmış. Başlamış konuşmaya. Bak saçaklı eğer yarından tezi yok çalışıp kendi emeğinle ve alın terinle kazanıp para getirmezsen, getirip avucuma bir bir saymazsan seni mirasımdan çıkaracağım ve bir kuruş miras alamayacaksın.

Saçaklı önce telaşlanmış, korkmuş. Kendi kendine düşünmüş. Babam kafayımı yedi. Bunca varlığın içinde çalışmakta neyin nesi. Hem ben ne iş yapabilirim ki, hiçbir iş yapmayı bilmem. Nasıl para kazınılır onu da bilmiyorum. ama sonra birden aklına annesi gelivermiş. Yüzü aydınlanmış hemen. Nasıl olsa annem bana kıyamaz annemden alırım demiş. Sonra dediği gibi annesinin yanına gidip babasının söylediğini anlatmış. Annesi oğluna üzülmüş ve sıkıntıya girmemesi için bir miktar para vermiş. Akşam olmuş saçaklı parayı babasının avucuna saymış umursamaz bir hareketle. Babası paraya bir kere bile bakmadan olduğu gibi ocaktaki ateşin içine atıvermiş. Saçaklının kılı kıpırdamamış. Sonra dönmüş bana bak saçaklı oğlum kendi kazandığın parayı getireceksin tamamı. Diye sıkı sıkı tekrar tembih etmiş.

Saçaklı bu kez amcasına gitmiş, amcası da yeğenini çok sevdiği için ona bir miktar para vermiş. Saçaklı getirip parayı yine babasının eline vermiş. Babası bu kez de paraya hiç bakmadan doğruca ocağın içine atıvermiş. Saçaklının yine kılı kıpırdamamış.

Sonra odun tüccarı hanımına, kardeşlerine ve saçaklanın para isteyebileceği herkese sıkı sıkı tembih etmiş sakın para vermeyin diye.

Ertesi gün saçaklı hangi akrabasının yanına gidip para istediyse hiç birisi vermemişler ve yanlarından kovmuşlar. Mecburen saçaklı babasının odun pazarında çalışmaya başlamış. Ustabaşının yanında bir hafta boyunca en ağır işlerde çalışmış. Elleri nasır tutmuş, ayakları çok ağrımış, avuç içleri balta sapı tutmaktan ve sallamaktan kabarıp su toplamış, vücudunun çeşitli yerleri berelenmiş, odun kıymıkları batmış ellerine. O güne kadar hiç çalışmadığı için bu işlerin hepsi ona ağır geliyormuş.

Nihayet bir hafta geçmiş, haftalıkların dağıtıldığı gün gelmiş ve herkesle birlikte saçaklı oğlan da sıraya girmiş ve sıra kendisine geldiğinde ustabaşı ona haftalığını verirken afferim saçaklı oğlan çok çalıştın ve bu parayı hak ettin. Bu para senin emeğinin karşılığıdır istediğin gibi harcayabilirsin. Demiş.

O anda saçaklının içinde hiç anlam veremediği büyük bir güven ve sevgi duygusu oluşmuş. Kendi emeği ile kazandığı parayı cebine koyarken birden kendisini büyümüş gibi hissetmiş.

Hemen eve gelmiş sevinçle babasının yanına çıkmış. Babası yine her zamanki gibi şöminenin yanındaki koltuğun üstünde oturuyormuş. Saçaklı oğlan hemen ayın sevinçli haliyle cebinden kendi emeğiyle kazandığı parayı çıkarıp babasına tebessüm ederek uzatmış ve işte demiş baba kendi emeğimle kazandığım para.

Saçaklı oğlanın babası daha öncede yaptığı gibi paraya şöyle bir bakmış ve hayır demiş bu senin emeğinle kazandığın paraya benzemiyor. Sonra hemen parayı ocağa doğru atıvermiş. Tam bu sırada saçaklı oğlun babasının eline sarılmış ve “Baba sen ne yapıyorsun, o para ocağa atılırmı, benim bir haftalık emeğim. Ben o parayı kazanıncaya kadar ne çektim biliyor musun.” Deyince babası hemen kalkmış ve oğluna sarılmış.

Afferim oğlum demiş. İşte bak hazır yemek yerine çalışarak elde edilen alın teriyle kazanılan para ne kadar kıymetli görüyorsun değil mi. Ben de bir haftadır seni takip ediyorum. Kütükhane de çok güzel çalıştın. Usta başına çok güzel yardım ettin ve bu parayı her kuruşuna kadar hak ettin. Seni ustabaşının yanına çırak olarak veriyorum. İşlerimizi ondan iyice öğren zamanı gelince tüm işlerimizin başına sen geçeceksin. Saraylada ülkedeki diğer odun satıcıları ile de ticaretimizi sen yapacaksın demiş.

Böylece mutlu mesut bir şekilde yaşayıp gitmişler. Saçaklı oğlan kısa süre içinde işleri öğrenmiş ve helal kazanmanın, kendi emeği ile kazanmanın kıymetini de çok iyi öğrenmiş. O günden sonra kendisine saçaklı oğlan yerine akıllı oğlan demeye başlamışlar . Artık ismi akıllı oğlan olarak kalmış.

Bu masalda burada bitmiiiş.

Gökten üç elma düşmüş. Birisi sizin başınıza, ikincisi bu masalı bize anlatan masalcının başına, üçüncüsü de çevresindeki tüm hayvanları seven ve onlara merhamet gösteren herkesin başına olsun.

Hoşçakalın.

Start typing and press Enter to search

Skip to content