ABALOĞLAN VE BALKIZ 2. BÖLÜM

Print Friendly, PDF & Email

Kahyanın adamları da hemen ayaklanmışlar. Abaloğlanın üstüne gelmişler ama abaloğlan yazıda yabanda o yaşına kadar gezip tozduğu için hayli kuvvetli ve eli iş tutar bir vaziyete gelmişmiş. Hemen kahyanın adamlarını da birer yumrukta yere sermiş.

Bu sırada kendine gelen kahya belindeki diğer bıçağı çekerek abalıoğlanın üstüne saldırmış. Saldırmasına saldırmış ama Abaloğlan bir punduna getirip elindeki kamayla kahyanın sol böğrüne bir eyvallah çekmiş. Kahya can havliyle “amanın yandım anam” diyerek olduğu yere yığılıp kalmış.

Abaloğlan hemen kahveden çıkmış. Evine doğru koşturup gelmiş. Üç beş eşyası varmış zaten. Yabana giderken giydiği koncunu, sürünün başında iken kullanması için ustasının verdiği mavzeri, biriktirdiği parayla yaptırdığı çizmelerini, kamasını, kalpağını, puşisini alıp evden çıkmış ve şehrin dışındaki uca dağların eteğine kadar hiç durmadan yürümüş.

Biz onu orada bırakalım. Gelelim kahveye. Abaloğlandan zılgıtı yiyen kahya ve adamlarının singili düşmüş tabi. Hadiseyi gören kahve ahalisi de Abaloğlanın yiğitliğine bire bin katarak şehrin her yerinde anlatmaya başlamışlar.

Kahya ve adamları Cotcot Mustafanın karşısına geçtiklerinde Mustafa Ağa bir güzel haşlamış onları, hatta kahyayı da adamlarını da bir güzel tokatlamış. Sonrada gidin ne yapın en edin o haydutu bulup gebertin, leşini de getirip şu meydana atın yok yoksa ben sizin leşinizi sererim o meydana diye tehdit etmiş.

Kahya ve adamları hemen Cotcot Mustafanın ahırlarından tüvana atlar almışlar, sırtlarına son model filintilarını takmışlar, fişekliklerini çapraz sarmışlar ve uca dağların eteklerine doğru sürmüşler atlarını.

Beş gün beş gece Abaloğlanı aramışlar. Nihayet beşinci günün gecesi uca dağların yılan kıvrımı denilen yerinde uzaktan uzağa bir ateş yalımı görmüşler. Olsa olsa buradadır diye sürmüşler atlarını oraya. Ancak Abaloğlan beş gündür kahya ve adamlarını takip ediyor, onlara bir güzel oyun kuruyormuş.

Kahya ve adamları ateşin yanına geldiklerinde bakmışlar ki kimse yok, heyvah kaçırdık diye hayıflanmaya başlamışlar. Sonrada sabah arar bulur yakalarız diye hazır yanmakta olan ateşin başında konaklamaya karar vermişler.

Meğer Abaloğlan yaktığı ateşin içine uyku veren otlardan bir tutam atmış. Onun dumanı da yalım yalım ateşle etrafa yayılıvermiş. Kahya ve adamları ateşin başında otururlarken ne olduğunu anlamadan derin bir uykuya dalmışlar.

Gece yarısından sonra Abaloğlan yanlarına gelmiş, bakmış ki hepsi ölü gibi uyuyorlar. Hepsinin üstlerini başlarını soymuş, don gömlek bırakmış ortalıkta. Kahyayı daha beter soymuş. Bir donuyla koymuş ortalığa. Sonra da tüfenklerini, filintalarını, fişekliklerini her bir şeylerini toplayıp atın birine yüklemiş. Sonra diğer atları da yedeğine alıp karanlığın içinde gözden kaybolmuş.

Sabah olup ateşin hükmü geçince kahya ve adamları kendilerine gelmişler ama ne geliş. Birbirlerine bakarak başlarına ne geldiğini anlamaya çalışmışlar ama nafile. Hiç birisi hiçbir şey hatırlamıyormuş. Kahya “ağalar burası pek tekin bir yer değil anlaşılan, ya cinler bizi böyle soydu, ya periler. Nasıl kan uykusu idi ki hiç birimiz duymadık. Kalkın bakalım yürüyün gidelim Mustafa Ağaya durumu olduğu gibi anlatalım. Başımıza geleceğe şimdiden razı olalım. Kaderimizde böyle rezil olmakta varmış” diye gelmişler şehre ve cot cot Mustafa ağanın çiftliğine.

Tabi bu durum kısa sürede şehrin içine yayılmış. Abaloğlanın kahramanlığı ve kurnazlığı, kahyanın ve adamlarının başına gelenler bir destan halinde dilden dile dolaşmaya başlayıvermiş.

Kahyanın haline tilkiler güler

Ardından cıbıldak adamlar gelir

Senin nene uca dağa yürümek

Abalı efe hakkınızdan gelir hey

Cotcot Mustafanın işi zor imiş

Abalının hükmü dağlarda imiş

Mavzerinde mermi tükenmez imiş

Abalı efe hakkınızdan gelir hey

Böylece Abaloğlanın adı, Abalı efeye çıkmış. Şehirdeki herkes Abalı efenin yaptıklarını anlatır olmuş. Tabi tüm bunlar CotCot Mustafanın da kulağına gittikçe sinirden köpürüyormuş. Bu sırada abalı efenin etrafına yeni yetme gençlerde toplanmaya başlamışlar ve yirmi kişilik bir çete olmuşlar.

Cot cot Mustafa o dağlarda hüküm süren Sarı Hüseyin efeyle tanışıklığını hatırlamış elbette hemen. Zaman zaman şehre indiğinde uca dağın eteğindeki bağ evinde kalır, alem yapar, eğlenir, yer içer, üstüne üstük hacamat parasını da Cotcot Mustafadan alır yine dağlara doğru çekilir gidermiş Sarı Hüseyin efe.

Cot cot Mustafa hemen kahyasını sarı Hüseyin efenin adamlarıyla pineklediği uca dağlardaki mağarasına göndermiş. Kahya başlarına gelen herşeyi bir bir anlatmış. Sarı hüseyin efeye de cotcot Mustafanın gönderdiği 150 altını kese içinde vermiş.

Sarı Hüseyin efe “Ülen daha bacağındaki tırık kurumamış, dingili büzzük yini yitmemi bize efelik yapacak. Sen ağaya söyle hiç esef etmesin ben onu iki güne galmaz düze indirir, şehirin meydanına sallandırırım. Bugüne bugün bize adıyla sanıyla dağlar kıralı sarı Hüseyin efe dirler” demiş.

Sonra da adamlarına emir vermiş. “Ülen ganaralar, seher vakti yürüyüş var. Şu yini yitme dingili büzzük tırrıklıyı bulalım da defterini dürelim bakalım”

Kahya büyük bir sevinçle şehire inmiş, ağaya olduğu gibi her şeyi anlatmış. Ağa sevincinden bir zil takıp oynamadığı kalmış. O gece kabarmış yünden yatağına gömülmüş, koynuna aldığı tazelerle kaba yorgan altında oynaşmış zevklenmiş, keyiflenmiş.

Ertesi gün öğleye doğru çiftliğin kapısının önünde altı adam, elleri arkadan bağlanmış vaziyette don gömlek öylece bekleşiyorlarmış.

Bunlardan birisi dağlar kıralı olduğunu söyleyen Sarı Hüseyin efe imiş, diğerleri de onun namlı adamları imiş. Meğer gece yarısına doğru sarı Hüseyin efe ve adamları uca dağların kuytu bir yerindeki mağaraların ağzında dinlenmek üzere mola verdiklerinde abalı efe ve yirmi adamı üstlerine baskın vermiş. Hepiciğini soyup cıscıbıl bırakmış. Sarı Hüseyin efenin adamlarından bazıları aman dileyip abalı efenin adamı olmuşlar. Sarı hüseyin ve altı adamı inat etmiş ve direnmişler. Abalı efe de has adamı Tilki hasanı yanlarına katıp ellerini bellerini birbirlerine bağlayıp bu altı adamı bir nağmeyle birlikte Çotcot Mustafa ağaya göndermiş.

Çiftlik kahyası durumu henüz yataktan çıkmamış, hala içki ve melanet kokan Cotcot Mustafa ağaya çekine korka bildirmiş. Mustafa ağa büyük bir telaşla yarım yamalak üstünü toparlayıp kapıya koşturmuş. Birde ne görsün. O anlı şanlı koskoca bildiği Sarı Hüseyin efe süklüm püklüm don gömlek kapıda öylece dikeliyor. Ardında da izbondot gibi altı adamı aynı şekilde don gömlek öylece titriyorlar. Yanlarında da Abalı efenin adamı Tilki Hasan.

Hasan hemen koynundaki Abalı efenin nağmesini çıkarıp cot cot Mustafaya uzatarak “Efem Abalı efenin nağmesi, cevabınızı bekleyimmi gönderirmisiniz?” diye kasala kasala soruvermiş. Cotcot Mustafa elindeki kamçıyla tilki hasanın yüzüne doğru vurmak üzere elini kaldırdığı anda ortalığa bir vınlama sesi düşüvermiş. Mustafa ağanın elindeki kamçı ikiye bölünüp yere düşmüş. Meğer abalı efe her ihtimale karşı kimseye bir şey söylemeden Tilki hasanın ardından şehre kadar gelmiş, Cotcot Mustafanın evini görebilecek bir yerde pusuya yatmış. Tam kamçıyı kaldırdığında da tetiği düşürüp kamçıyı ikiye bölüvermiş.

Tabi herkes ne yapacağını şaşırmış. Tilki Hasan “Efem iyi atıcıdır ağa. Yanlış yaptın, dua et iki kaşının arasına yirleştirmedi mermiyi” diye söylemiş ve “En kısa zamanda aha bu sümsük kahyanla cevabını gönderesin” diyerek ayrılmış. Giderken de “al bak bunlarda sana efemin teberiği olsun” diyerek Sarı Hüseyin efenin ve diğerlerinin bağlandığı urganın ucunu Cotcot Mustafanın eline tutuşturmuş.

Hızlı adımlarla yürümüş ve yakındaki ormanın içine, ormanın ağzındaki kayalardan yaban keçisi misal seke seke girip kaybolmuş gözden.

Cotcot Mustafa tilki Hasan gittikten sonra elindeki nağmeyi açmış ve başlamış okumaya. Aynen şunlar yazıyormuş.

“Bak a Cotcot ağa. Senden adam gibi kızını istemeye gelecektim ama sen adam olmadığın için önce onu dövmüşsün, bunun hesabı ayrıca sorulacak. Bir kadına el kaldırmak neyimiş bunu soracağım. Hele de abalı efenin yavuklusuna yapılırsa o zaman hesap iki misli kabarır habarın olsun. Babası olman bir şey değiştirmez. Vakti gelince hesabı sorulacak. Şimdi sana bir hafta mühlet, kızını gönderdiğin tiyzesinin yanından getirteceksin. Ambarlarındaki zahireleri çıkartıp fakir fukaraya, garip gurabaya dağıtacaksın, tarlalarında çalıştırdığın tüm işçilerin haklarını geciktirmeden fazlasıyla ödeyeceksin. Tefecilikle elde ettiğin senetlerin hepsini yakacaksın. Ya yaparsın, ya ben gelir yaparım habarın olsun.”

Sinirden kıpkırmızı olan Cotcot Mustafa bütün hıncını yanında duran kahyasından çıkarmak için elindeki kamçıyla habire onun kafasına gözüne sırtına vurmuş ve ağzından köpükler saçarak “ekmeksiz hayınlar, gözünüze dizinize dursun yidirdiğim lokmalar. Bir kıçı kırık tıfılı halledimediniz başıma bela ettiniz.” Diyerek yerinde zıplayıp zıplayıp kahyayı dövmeye devam etmiş.

Aradan bir hafta geçmiş, geçmemiş Cot cot Mustafa şehirdeki kızını getirtmek yerine kahyası ile başbaşa vererek bir çare aramaya başlamış. Nihayet hükümete şikayet etmeye karar vermişler.

Start typing and press Enter to search

Skip to content