SEVİMLİ KUŞ KİVİ

Print Friendly, PDF & Email

Bir varmış bir yokmuş. Dağlar sıra sıra, evler uzak ara, yazları kısa, kışları kara, buralardan çoook uzakta küçük güzel bir köy varmış, köyde hayat çok ama çok güzelmiş, büyüklerin saygı gördüğü, küçüklerin sevildiği ve önemsendiği, sıcak, samimi bir ortam varmış burada

köyde küçük bir ilkokul dışında eğitim imkanı yokmuş. İlkokulu bitiren çocuklar eğitimlerine kasabada veya şehirde devam ederlermiş.

Köyün tek öğretmeni Seyfi bey, sabah 1-2. Öğlen sonrası 3-4. Sınıfları okuturmuş. Okul küçük olduğundan eğitim ancak bu şekilde yapılabiliyormuş. Seyfi öğretmen oğlu Umut ile birlikte okul lojmanında otururlarmış. Küçük ama; çok güzel bir evmiş burası. Günlerden bir gün Seyfi beyin bir eğitim nedeniyle şehre gitmesi gerekmiş. Ancak; Umut’un üzüleceğinden korkuyor, bunu oğluna nasıl söyleyeceğini bilemiyormuş. Tüm bu düşüncelerden uzaklaşarak, konuşmasını erteleyen Seyfi Bey öğrencilerine dönerek – çocuklar. Son dersimizi dışarıda yapalım mı? Ne dersiniz_ çocuklar şaşkın bakmışlar öğretmenlerine. Daha önce hiç dışarıda ders yapmadıklarından, meraklı gözlerini öğretmenlerine çevirip soran bakışlarla dinlemeye başlamışlar.

Bakın okul bahçemizin bazı yerlerinde ilk baharı müjdeleyen kardelenler görülüyor artık.

Okulun arkasında kış boyu kayak yaptığınız tepeyi hatırlayın çocuklar. Orada hiç ağaç yok değil mi? Çocuklar hep bir ağızdan onaylayınca Seyfi Bey – işte o tepeyi bu baharda ağaçsız bırakmayalım çocuklar. Öyle güzel bir yer olsun ki burası, hem köyümüz için güzel bir yeşil alan, hem ilerleyen zamanda müthiş bir meyve bahçesi.

Ve onlarca göçmen kuş türüne ev sahipliği yapacak olan bir konaklama mekanı. Ne dersiniz? Çocuklar öylesine sevinmişlerkicıvılcıvıl sesleri etrafta yankılanıyormuş. Hadi gidelim öğretmenim. Hemen gidelim diyorlarmış.

Seyfi Bey- hadi bakalım önce arka bahçeye gidelim. Ben kasabadan hepimiz için birer fidan alıp oraya koydum. Her biriniz bir fidan seçip sıraya girin. Bende dikim için gereken aletleri alıp geliyorum.

Kısa bir süre sonra okul kapısında buluşan grup, bahsedilen tepeye doğru yürümeye başlamışlar. Seyfi Bey ise, bir taraftan öğrencileri ile ilgilenirken, diğer taraftan henüz 5 yaşında olan Umut’u nasıl yalnız bırakacağını düşünüyormuş. Nihayet tepeye vardıklarında çocuklar sevinçle bir oraya bir buraya koşuşturuyorlarmış, Seyfi Bey çocukları etrafında toplamış ve – sevgili çocuklarım. Şimdi fidanlarımız için belli bir düzenoluşturup, o na göre dikim yapacağız ki, fidanlarbüyürken birbirlerine girmesin, çok ta uzak kalmasınlar ki, küçük bir orman oluşturulmuş olsun, eğilerek yerden bir çubuk alan Seyfi Bey, belli aralıklarla daireler oluşturmuş ve nihayet 16 adet fidan yeri belirlenince, kazmaya başlamış fidanların yerlerini. Yerler kazılınca fidan sahibi çocuk dikimini yapıyor,sıra diğer çocuğa geliyormuş, bütün fidanlar bu şekilde toprakla buluşmuş ve nihayet eve dönüş vakti gelmiş. Öğretmenleri—çocuklarım şimdi evlerimize dönelim ailelerimizi merak içinde bırakmayalım demiş. Öğrencilerden Ali—öğretmenim. Biz bir defasında babam ile bahçemize bir ağaç dikmiştirk. Babam can suyu vermişti. Yeni dikilen ağaçlara ilk verilen su çok önemlidir. Bu suya can suyu denir demişti. Biz fidanlarımıza can suyu vermedik. Ya büyümezlerse? Demiş. Öğretmen – çok haklısın oğlum. Baban çok doğru söylemiş. Can suyu çok önemli fakat; bakın gök yüzüne bulutlarla kaplandı. Anlaşılan çok güzel bir yağmur geliyor. Bu yağmur bizim fidanlarımıza can suyu olacak ancak hızlı bir şekilde eve gitmezsek bize ne olacak bilmiyorum diyerek gülümsemiş öğrencilerine. Hadi toparlanalım artık.

Çocuklar gök yüzündeki bulutları incelerken bir taraftanda karıştırmamak için fidanlarının çevresine bir takım işaretler koyarak belirliyorlarmış. Yanında taş olan benim. Köstebek yuvasının arkasındakide benim diye cıvıl cıvıl sesleri ile tepeyi çınlatıyorlarmış. Tam bu esnada Birden Umut’un gözüne yeşil beyaz tüyleri olan küçük ama çok sevimli bir kuş takılmış. -baba baba bak nasıl güzel bir kuş, Seyfi bey bakmış, birde ne görsün. Tatlı mı tatlı bir muhabbet kuşu. İnanamıyorum oğlum. Bu bir muhabbet kuşu. Ülkemizde doğal ortamlarda yaşayamazlar. Evlerde, kafeste beslenirler. Bir yerden kaçıp gelmiş olmalı, onu burada bırakırsak ya bir kediye yakalanır, yada açlıktan soğuktan ölür. Onu yakalamalıyız ama; nasıl.

Umut bu duruma o kadar sevinmişki yerinde oradan oraya zıplıyor. Arada bir de babasına sımsıkı sarılıyormuş. Seyfi Bey çocuklara dönerek. Çocuklarım. Olduğunuz yerde sessiz ve hareketsiz bir biçimde beni dinleyin. Fikirlerinize ihtiyacım var demiş.

Çocuklar uyum içinde pür dikkat öğretmenlerini dinlemeye başlamışlar. Seyfi Bey—bakın çocuklar. Karşıdaki tarlayı çevreleyen çitin üzerinde bir muhabbet kuşu var. O ülkemiz doğasında yaşayamaz. Onu kurtarmamız lazım fakat nasıl yakalayabileceğimiz konusunda bir fikrim yok. Ne yapabiliriz? Bir fikri olan var mı? Öğrenciler arasından Hasan el kaldırarak—öğretmenim. Amcamlarda bu kuşlardan vardı. Bir defasında köye getirmişlerdi fakat; yemini evde unutmuşlardı. Kuş acıkınca onun yemi gibi tohumlu bir bitki olan kuru ay çiçeği niuzatınca elimize gelmişti. Bizim yardımımızla tohumlarını kırıp kırıp yemişti bir denesekmi? Seyfi Bey evet oğlum güzel olurdu ama; ay çiçeği mevsimi değilki Hasan—öğretmenim bizim evde var. Nenem seneye bahçeye ekmek için bir tane ayırmıştı. Ben hızlıca gidip alayım demiş. Seyfi bey—çocuklar bakın yağmur başladı. Hadi sizler evlerinize gidin üşütüp hasta olmayın. Umut hadi oğlum sende arkadaşlarınla git. Biz Hasan abinle kuşu yakalamaya çalışalım. Alıp geliriz inşallah demiş. Çocuklar hemen öğretmenlerinin dediği gibi evlerine koşmuşlar. Umut’un içi içine sığmıyor. Vakit bir türlü geçmiyormuş. Hasan kan ter içinde ay çiçeğini alıp gelmiş. Öğretmeni ile birlikte sessizce kuşa yaklaşmış ve ellerini uzatmışlar. Zaten acıkan ve çok üşüyen küçük kuş, hemen Hasan’ın eline geli vermiş. Kanatları ıslanan küçük kuş soğuktan tirtir titriyormuş. Hasan hemen hırkasının içine koymuş küçük kuşu ve hadi öğretmenim koşalım. Ninem sobayı yakmış çay koymuştu. Öğretmen oğluma söyle bize gelin. Sobada tereyağlı çörekte yaptım. Hep birlikte yiyelim dedi. Hadi o halde gidelim hatta koşalım bence demiş. Eve geldiklerinde Seyfi bey Umut’a koşmuş. Hadi oğlum Hasan’lar bizi bekliyor. Kuşuda yakaladık.

Umut sevinç ile babasının boynuna atılmış.Hasan’ların evinde çay içilmiş, sohbet edilmiş. Umut çok mutluymuş. Kuş ile oynuyor, ona çekirdek yedirmeye çalışıyor harika bir gün geçiriyormuş. Seyfi Bey Fadime nine ile şehir dışındaki eğitimini konuşmuş. 2 günlüğüne mecburen gitmem gerekiyor ninem. Umut’a henüz söyleyemedim ama; sana bıraksam ninem. Bakar mısın ona? Tabi bakarım öğretmen oğlum. Hasanım ile dururlar onlar. Yedirir içirir. Uyuturum. Sen aklını takma. Gel güzel bir dille anlatalım. Kuş ta teselli olur ona. Üzmes seni gör bak demiş. Seyfi Bey biraz olsun rahatlamış. Oğlum gel bakalım biraz konuşmamız gerek seninle.

Tabi babacığım demiş ve dinlemeye başlamış Mumut. Seyfi bey olanları anlatmış. Eğitim için gitmesi gerektiğini. Mecbur olduğunu. Dönüşte kuşu için bir kafes ve yem de alacağını gelinceye kadar Fadime ninede kalmasını istediğini bir şekilde anlatmış. Umut babasının düşüncelerinin aksine, hiç sorun etmemiş bu ayrılığı. Ben Fadime ninemde kalırım babacığım. Kuşumda var. Sen güle güle git gel. Beni merak etme. Çok güzel bir kafes al olur mu babacığım? Kivi orada rahat etsin. Seyfi Bey—adı Kivi mi? Evet babacığım rengi yeşil olunca Hasan abim ile düşündük, Kivi koyalım dedik. Böylece mutlu biten günün ardından Seyfi Beyin yola çıkma vakti gelmiş. Birbirlerini Allaha emanet eden baba oğul biraz üzgün olsalarda, gülümseyerek ayrılmışlar.

Umut gün boyu küçük sevimli kuşunun başından ayrılmıyor, yemek yedirmeye su içirmeye çalışıyormuş fakat; küçük kuşun pekte keyfi yokmuş. Fadime nine Umut’a gel oğlum hadi sen yemeğini ye. Dışarıda kaldığı gün sanırım çok üşümüş küçük kivi. Hastalanmış galiba demiş. Umut bu duruma çok üzülmüş ama; belli etmemeye çalışıyor, kimseyi üzmek istemiyormuş. Hasan bu durumu farkedince – Umut gel hadi seninle dışarı çıkalım. Hoca amcadin kültürü ödevime yardım edecek. Sende bizi dinlersin diyerek ikna edip evden bir süreliğine de olsa çıkarmayı başarmış. Hoca amcayla Hasan ödev konusunda konuşurlarken Umut üzgünmüş. Küçük kuşu Kiviyi düşünüyor. Bir taraftan babasını özlüyor morali git gide bozuluyormuş. Bir ara gözlerinin dolmasına mani olamayan Umut hoca amcanın dikkatini çekmiş. Oğlum Umut’um gel bakalım yanıma. Neyin var senin? Umut olanları bir bir anlatmış. Hoca amca üzülme yavrum sen elinden geleni yapmışsın. Diyerek teselli etmeye çalışmış ama; Umut yine çok üzgünmüş. Çocuklar eve dönünce Umut hemen kuşa bakmış. Küçük kuş artık yalnızca nefes alıyor öylece duruyormuş. Sesizce ağlayan umutu bağrına basan Fadime nine onu tesellide zorlanıyor. Ne söyleyeceğini bilemiyormuş. Çocukları uyutunca Kuşa birde Fadime nine bakmış. Küçük kuşun öldüğünü görünce çok üzülmüş. Ne yaparım. Umut’a Nasıl söylerim Allah’ım diye sabaha kadar düşünmüş. Çocuklar uyanınca Umut ilk iş yine kuşun yanına koşmuş. Fadime nine çaresizdurumu anlatmış yavrum üzülme ne olur. Sen elinden geleni yaptın. O Kivi çok dıiarıda soğukta kalınca bu durumu kaldıramamışhastaymış zaten. Diyerek teselli etmeye çalışmışsada, Umut çok üzülmüş. Çok ağlamış o gün. Hasan çaresiz hoca amcaya gidip durumu anlatmış hocam ne yapacağız. Umut’u neşelendirmek istiyorum.Hoca amca Hasanın saçlarını okşamış. Sen merak etme. Birazdan çok güzel şeyler olacak demiş. Tam bu esnada öğlen namazı için toplanan cemaat ezanı beklemeye başlamışlar. Hoca amca—sevgili kardeşlerim. Bu gün namazdan sonra bir haneye baş sağlığına gideceğiz. Lütfen kimse ayrılmasın demiş.

Halk merakla sormuş. Cenazemi var köyde? Nasıl duymadık? Hoca amca—hayır cenaze yok. Fakat; öğretmenimiz Seyfi Byin oğlu Umut kuşu Kiviyi kaybetti. Umut’a baş sağlığına gideceğiz. Cemaat şaşkın gözlerle birbirlerine bakarken içlerinden biri—iyide kuş için baş sağlığına mı gidilir hoca efendi. Hiç olur mu öyle şey? Hoca amca—neden olmasın hayatımızda örneği var. Peygamberimiz H.Z. Muhammed S.A.v döneminde Zeyd isminde bir çocuk varmış. Bu çocuk serçe olduğu nakledilir bir kuş besliyormuş.kuşun adını umeyr koyan Zeyd ile kuş okadaryakınlaşmışlarki, Peygamberimiz S.A.V Zeyd’eebuumeyr yani Umeyr.’in babası diye sesleniyormuş. Zaman içinde Zeyd’in kuşu Umeyr öldüğünde efendimizin teselli maksadında Zeyd ile yakından ilgilendiği ve kuşunu sorarak üzüntüsünü paylaştığı, baş sağlığı dilediği yönünde bilgi vardır. Bizde şimdi Umut’u yalnız bırakmayalım. Hem sünneti ifa edelim, hemde yavrumuza teselli olalım demiş. Namaz sonrasında hep birlikte Fadime ninenin evine giden cemaat, Umut’a baş sağlığı dilemişler. Umut şaşkın ve üzgün hoca amcaya bakıyormuş. Hoca amca az önce büyüklere anlattığı kıssayı şimdide Umut’a anlatıyormuş. Umut sevinmiş. Benim ne güzel Peygamberim varmış. Ve ne güzel amcalarımda tabi. Bir nebze de olsa Umut’un yüzünü güldüren herkes mutlu olmuş. Birden elinde kafes ile gelen babasını pencereden gören Umut’un yine gözleri dolmuş. Babam kafeside almış. Ben şimdi ne derim diye düşünüyormuşki kuş cıvıltıları doldurmuş odayı. Seyfi bey kafesi alırken içine bir çift güzel muhabbet kuşuda almış. Bir an ne yapacağını bilememiş umut. Bir yanı sevinç, bir yanı hüzün, bir yanı merak içinde sarılmış babasına. Seyfi Bey—canım oğlum, hoca amcan bana telefon açıp, olanları anlatınca bende sana iki yeni arkadaş getireyim dedim. Birinin rengi yeşil. İstersen adını yine Kivi koy. Diğerinin adıdaaadiye düşünürken, Umut hemen atılmış ve biride Umeyr olsun baba. Hoca amcam anlattı. Umeyr zeki ve çalışkan demekmiş. Baksana gözleri pırılpırıl akıllı olduğu nasılda belli demiş. Herkes bir taraftan ince davranışından dolayı hoca amcaya teşekkür ediyor. Bir taraftandaUmut’un mutluluğunu paylaşıyorlarmış. Kuşların yeşili. İkiside çok sevimli. Uçarlar pırpır öterler çırçır onlar ne güzel arkadaştır. Masalımız burada bitmiş. İnşallah beğenirsiniz Çocuklar.

Start typing and press Enter to search

Skip to content