Ayşe Ninenin Anı Defteri

Print Friendly, PDF & Email

Sesli Dİnle

Bir varmış bir yokmuş Ayşe ninede anı çokmuş. Acaba defteri nereye koymuş? Aradım aradım bulamadım. Bulunca kıyamadım. Okumaya doyamadım. Ben defteri bitirdim, şimdi size getirdim.

Osman Bey ve Çiğdem Hanım İstanbul’un en kalabalık mekânlarından birinde çalışıyorlarmış. Biricik oğulları Metin 14 yaşlarında, sarışın, boncuk mavisi gözleri ile ışıl ışıl bakan, çok sevecen güler yüzlü bir çocukmuş.

Çiğdem Hanım yarım gün çalıştığından oğlu Metin’le daha çok vakit geçirirmiş. En büyük eğlenceleri küçük bahçeleri ile ilgilenmek ve Metin’in muhabbet kuşları Zeytin ve Peynir’miş.

Bir gün Çiğdem Hanım Metin’e gel oğlum bak sana ne söyleyeceğim. Az önce Ayşe Halam telefon açtı bana hani hatırlıyor musun? Sana anlatırdım, bir anı defteri vardı. Metin – aaa evet hatırlıyorum annem. Hani siz küçükken sürekli hikâye anlatması için yalvardığınız Ayşe Halan. Çiğdem Hanım- Evet oğlum işte o halam. Şimdi rahatsızlanmış biraz. Tedavi olmak için bize gelmek istiyor demiş. Metin- eğer odamı vermemi istiyorsan o kolay anne. Veririm tabii. Çiğdem hanım- Oğlum mavişim bu defa yalnız odanı istemeyeceğim senden. Ayşe Halam yaşlı şimdi hasta hem. Bir de ben işe gitmek zorundayım biliyorsun. Ona benim yokluğumda biraz yardımcı olur, biraz arkadaşlık da edersen çok memnun olurum demiş. Metin biraz düşünceli tamam anne, elimden geleni yaparım demiş ama biraz da tedirgin olmuş. Ben nasıl arkadaşlık edeceğim ki Ayşe nine ile? Oyun oynayamayız sohbet edemeyiz ooff ne yapacağım ben. Neyse annem üzülmemeli elimden ne gelirse artık. Televizyon kumandasını ona veririm. Küçük bahçemi gösteririm. Diye düşünüp durmuş akşama kadar. Sabah olunca Metin’in babası Osman Bey tren istasyonuna Ayşe Nine’yi almaya giderken Metin ile Çiğdem Hanım da bahçedeki küçük çardağa kahvaltıyı hazırlamaya başlamışlar.

Metin saksılardan çeri domatesi ve yeşilbiber toplarken Çiğdem Hanım da masayı hazırlıyormuş. O anda bahçe kapısından Osman Bey ve Ayşe Nine içeri girmişler. Metin ile göz göze gelen Ayşe nine- Oy benim boncuk gözlü torunum nasıl da büyümüşsün sen nasıl da büyük bir delikanlı olmuşsun. Öp bakalım elimi demiş. Metin elindeki sebzeleri bırakıp biraz utangaç denileni yapmış.

Ailece küçük çardakta kahvaltı yapılırken hasret giderilmiş. Hâl hatır sorulmuş. Çaylara sevgi karışmış sohbet baldan tatlıymış.

Hani güzel zamanlar çabuk geçer ya, işte yine böyle olmuş. Çiğdem Hanım ve Osman Bey işe gitmek üzere müsaade isteyerek evden çıkmışlar. Çiğdem hanım Metin’e- aman güzel oğlum dediklerimi unutma. Sen çok bilinçli, saygılı ve akıllı bir gençsin sana sonsuz güveniyorum demiş. Metin muzip bir tavır ile -aaa anne gençsin dedin bana büyüdüm mü ben? Çocuksun demedin.

Çiğdem Hanım sımsıkı sarılıp sarı sarı saçlarından öpmüş oğlunu büyüdün yavrum büyüyorsun da.

Ailesini yolcu eden Metin tekrar çardağa, Ayşe Nine’nin yanına geçmiş. Çayları tazeleyen Metin konuşacak bir şeyler arıyor ama bulamıyormuş. Ayşe Nine bu durumu anlamış olacak ki eee boncuğum yalnız kaldık. Şimdi birbirimizi tanımak için büyük bir fırsat değil mi? Metin bu fırsatı kaçırmayı hiç istemiyormuş hemen tabii nineciğim. Ben sizi tanımayı zaten çok istiyordum. Annem küçüklüğünde sizinle olan anılarından bahsederdi bana. Sizin çok güzel hikâyeler anlattığınızı ve çok dolu, değerli bir anı defterinizin olduğunu söylerdi diyerek konuyu açmış.

Ayşe Nine evet oğlum ben hikâyeleri çok severdim. Köy okulunda ne kadar kitap varsa okurdum. Öyle çokta kitap yoktu ama bulduğumu okur, beğendiklerimi ise tekrar okurdum. O dönemde öğretmenim kalın bir defter hediye etmişti bana ve Ayşe kızım bu senin olsun önemli gördüğün anılarını yazarsın demişti. Allah ondan razı olsun. Onun sayesinde yazdım. Gözlerim kusursuz gördüğünde ara ara açıp okurdum. Şimdi okuyamıyorum artık. Biliyor musun seninle görüşeceğim için defterimi yanımda getirdim. Eğer Metin kabul ederse bana okumasını rica edebilirim diye düşündüm. Metin ışıl ışıl bakan gözlerini sevinçle kocaman açmış. Tabii okurum nineciğim. Hem çok mutlu olurum demiş. Ayşe nine çantasından kapakları yıpranmış, sayfaları buruş buruş olmuş bir defter çıkarmış.. İşte defter bu oğlum demiş Metin’e uzatırken.

Metin sayfalar arasında gezinirken Ayşe Nine’nin yazısının inci gibi düzgün olduğunu görmüş. Hangisinden başlayalım nineciğim? Ayşe Hanım- sen başlıklara bak oğlum. En çok hangisi ilgini çekerse ondan başlarsın demiş.

Metin defteri kapatıp rastgele bir yerden açmış. Başlıkta, vaktinde kuruyan kerpiçler yazıyormuş. Anı başlığını okuyan Metin- kerpiç ne nineciğim? diye sormuş. Ayşe nine- canım yavrum eskiden bizim oralarda evler kerpiçten yapılırdı toprak, su ve saman karıştırılıp yumuşak bir çamur yapılır, bu da dört bölmeden oluşan kalıplara doldurularak ters çevrilirdi. Her kalıpta iki büyük kare, iki küçük dikdörtgenden oluşan kerpiçler olurdu. Bunlardan büyük olanlara ana, küçük olanlara da kuzu kerpiç denilirdi. Okuyunca daha iyi anlayacaksın demiş- Metin- başlıyorum o zaman. Bir hafta önce Mustafa amca kerpiç döktü. Beni çağırarak Ayşe kızım bu kerpiçler senin tatilin bitmeden kurursa sende bunların tersini çevirirsen bana yardım edersen, seni Özlem ablanla birlikte parka götüreceğim dedi. Bu gün tatilimin son günü, sabahın ilk ışıkları ile kerpiçlere bakmaya gittim. Hepsi kurumuştu. Diğer taraflarının kuruması için hepsini ters çevirdim ve koşarak Mustafa amcalara gittim. Kerpiçlerin kuruduğunu, işimi bitirdiğimi söyledim. O akşam Mustafa amca bizi ilçede bulunan tek parka oynamaya götürdü. Çok ama çok mutluyum sevgili defter. Metin bambaşka bir hayata misafir olmuştu sanki Ayşe nine aaah oğlum eskiden park bulunmaz bir şeydi. Hele bizim için diyerek iç çekmiş. Bir sayfa daha seçmiş Metin. Anı başlığında sap eğlencesi ve dostluk yazıyormuş bu defa. Sap ne ki nineciğim? Can oğlum ekini bilir misin? Arpa, buğday veya çavdar gibi tahıllar olgunlaştığında biçilir. Başaklar gider, sapları tarlada kalır. Analarımız onları tırmık ile toplar at arabaları ile eve getirirlerdi. Sonra ekmek yaparken tandırda yakacak olarak kullanırlardı. Şimdi oku bakalım. Metin- gülümseyerek başı ile onaylamış ve başlamış okumaya. Bu gün anam bir sürü sap topladı yine bizim ahırın yanında ah sevgili defter bir görsen, dağ kadar bir yığın sap. Bütün arkadaşlar toplanıp ahırın damına çıktık. Kendini bırakan yumuşacık saplara gömülüyor. Çıkıp çıkıp atlıyoruz. Ne eğleniyoruz bir görsen. Bir baktık döndü teyzenin kızı Nazlı oynamıyor. Bir köşeye çekilmiş üzgün üzgün oturuyor. Hemen yanına gidip, neyin var diye sorduk. Neden sende oynamıyorsun? Çok eğlenceli hadi gel birlikte atlayalım dedimse de gelmedi Nazlı korkuyordu çünkü o doğuştan görmezdi. Arkadaşlar bir olduk, acil plan yaptık. Nazlıyı ikna edip dama çıkardık. Ben bir elinden, Abdulkadir diğer elinden tuttuk. 1-2-3 deyince atlayacaktık ve öğle de oldu. Nazlı korkusunu yenince artık elimizden tutmadı. Bizimle doya doya oynadı. Güven ne güzeldi

Metin karışık duygular içinde gözlerini Ayşe Nine’ye çevirdi. Arkadaşlık ne diye bir soru varsa bence cevabı bu olmalı Ayşe Nine- aah evladım. Nazlı şehirde okudu. İş güç sahibi oldu. Bazen köye gelir. Hâlen görüşürüz biz. Metin Ayşe Nine’ye sevgi ile bakıyordu. Bir tane daha okuyayım mı? Tabii oğlum sen nasıl istersen.

Metin bir sayfa daha açmış. Rafı kim devirdi yazıyormuş. Metin- rafı biliyorum demiş hani duvarlarda oluyor. Üzerine minik eşyalar koyuyorlar. Ayşe nine- evet yavrum öyle ama benim anımdaki raf kocaman eskiden mutfaklarda dolap olmazdı. Tüm kap kacak ve bakliyat kavanozları o rafın katlarına dizilirdi. Devasa raflar yani demiş. Metin büyük bir raf hayal etmeye çalışırken okumaya başlamış. Bu sabah annem dedemlere gidecekti babam gece işten geldiği için gündüz evde uyuyordu. Annem abim ile beni yanına çekip uyardı. Babanız uyuyor gürültü yapmayın. Ben gelene kadar bir yere de gitmeyin. Babanızı uyandırırsanız size kızar aman dikkatli olun deyip evden çıktı. Abim ve ben bir süre sonra sıkıldık. Gazete kâğıtlarını rulo yaparak birer sopa yaptık ve Cüneytçilik oynamaya başladık. Metin okumaya ara vererek- Cüneytçilik nasıl bir oyun? Ayşe Nine oğlum sen Cüneyt Arkın’ı bilir misin? Metin gülmemek için kendini zor tutarak evet demiş. Olanları anlıyorum galiba diyerek okumaya devam etmiş. Sopalarla birbirimize vururken, filmlerdeki sesleri de çıkarıyor, müthiş bir gürültüyle oynuyorduk. Birbirimizi kovalarken abim mutfağa girdi. Ben de peşinden. Ben yetişemeden abim diğer taraftan çıktı ve rafımız büyük bir gürültü ile devrildi. Ellerimizde sopalarla olduğumuz yerde dona kaldık. O an ikimizin de en büyük korkusu babamızın uyanmasıydı. Sessizce bir dakika kadar bekledik. Korkulan olmadı babam uyanmadı ama anneme ne diyecektik. Abim hışımla dış kapıya koştu. Nereye gidiyorsun dedim. Gitmesini istemiyordum çünkü birlikte oynamıştık. O giderse annem yalnızca bana kızacak diye düşündüm. Abim arkadaşlarımın yanına gidiyorum. Dedi burası ne olacak ben anneme ne derim deyince zaten sen devirdin. Ne dersen de diyerek çekip gitti. Abime çok kırıldım. Bende gitsem diye düşündüm ama gitmedim. Çünkü annem evden çıkmayın diye uyarmıştı. Başıma gelecek her neyse çaresiz beklemeye başladım. Bir süre sonra merdivenden yukarı çıkan ayak seslerini duydum annem geliyordu. Biraz korku, biraz umut kapıyı açtım. Açınca direk abimin rafı devirdiğini söyledim. Önce ben söylersem bana inanır diye düşündüm. Hem abim kaçmıştı. Kaçmak kabul etmek değil miydi? Annem şaşkın içeri girdi rafı görünce her şey birbirine karışmış, mutfak savaş alanı gibiydi, annem abin nerde dedi bende olanları olduğu gibi anlattım. Abim evden kaçtığı için annem bana da kızmadı, abim gelinceye kadarda siniri geçmişti bu olay böylece atlatıldı. Abime kırıldım ama annem adil davrandı sevgili defter. Metin defteri bırakıp Ayşe ninenin yanına oturmuş. İyi ki geldin Ayşe ninem. Her sayfada seni tanımak çok güzel. Sanki çocukluğuna gidiyor olayların içinde bende varmışım gibi hissediyorum.

Ayşe Nine- ellerini Metin’in sarı saçlarında gezdirirken, canım yavrum bizim çocukluğumuzda böyle idi, televizyon telefon falan yoktu. Hayatımızın her alanına sevgi ve dostluk, saygı ve güven hâkimdi. Çok güzel bir çocukluk geçirdiğime inanıyorum ben. Metin- biliyor musun ninem ben de bu şekilde bir hayatımın olmasını çok isterdim. Ayşe Nine- senin elinde oğlum. Hayatına istediğin güzellikleri alıp, gereksiz olanları çıkarmak senin elinde. Zaten zehir gibi çocuksun. Senin yaşlarındaki gençler yaşlılarla konuşmak bile istemiyorlar. Evlerine gelen misafirlere hoş geldin bile demiyorlar. Arkadaşları yok. Büyük yok küçük yok. Ben çok üzülüyorum oğlum. Annen senin için çok çalıştı biliyorum. Sana değerlerimizi, geleneklerimizi çok iyi öğretti. Görüşemesek de hep konuştuk biz. Metin- evet nineciğim. Annem daima dikkat etti bana hep anlattı. Biz bir ağaçmışız örneğin. Büyüklerimiz köklerimiz. Anne baba gövdemizmiş. Çocuklarımız ise dallarımız gibi düşün. Suyumuzu köklerimizden alırız. Bunlar değerlerimiz gelenek ve göreneklerimiz ve büyüklerimizden aldığımız dualardır. Gövdemiz bizi ayakta tutar. Kök ve dallar arasındaki akışı sağlar. Gövdenin köklerden aldıklarını taşıması sonucu dallar yeşillenir, çiçeklenir ve meyveler verir. Derdi. Ayşe nine- peki dallar ne yapar oğlum bilir misin? Kökün ve gövdenin değerini bilir. Gün ışığından vitamin toplar ve bunu gövde ile köklere gönderir. Yani biri olmadan biri olmaz. Hepsi birbirinin tamamlayıcısıdır demiş.

Masal da burada bitmiş. Ninem Ayşe bacı bacımın elma ağacı. Ağaca çıktı bir kedi, elmaları kim yedi, masal bitti ama elma bir türlü düşmedi. Tam o anda kuvvetli bir rüzgâr esti. Daldan birçok elma düştü, herkes yedi bitirdi.

Start typing and press Enter to search

Skip to content