Gönül Gözü

Print Friendly, PDF & Email

Sesli Dinle

Bir varmış, bir yokmuş. İnsanoğlu dağdan, taştan, kurttan, kuştan çokmuş. Çokmuş çok olmasına ama insandan doğunca insan olunmuyor ki! Yemek değil ki pişiresin, çay değil ki; demleyip ortaya getiresin. Neyse biz susalım masalcı gelsin söylesin.

Vakti zamanında zengin bir ülkenin çorak bir köyünde yoksul bir aile varmış. Karı, koca ve beş evlatları virane taş bir evde yaşarlarmış. Küçücük pencereden eve gün ışığı girmediği için duvarlardan nem eksik olmazmış. Çorak tarlalarındaki taşları temizlemekten ellerindeki yaralar kapanmaz ama yine de yoku var edemez çocuklarını iki gün üst üste doyuramazlarmış. Akşamlara kadar çalışır, sabahlara kadar düşünürler gözlerine uyku girmeden sabahı ederlermiş

Gel zaman git zaman adamın yine tarlada çalıştığı günlerden birinde olmuş olacak olan. Kaldırmış kazmayı “Ya Allah!” deyip vurmuş toprağa. Geri çekerken kazmanın ucuna bir yılanın sarılıp çıktığını görmüş. Adam önce çok irkilmiş, kalakalmış bir süre. Sonra kazmayı yılanın üstüne vurmak için tekrar kaldırmış. Yılan o sırada dile gelmiş:

-Ne olur vurma, yuvamda yavrularım var. Onları büyütmeme izin ver. Deyince adam kıyamamış. Evde doyuramadığı yavruları gelmiş aklına “Var git yoluna ama bir daha önüme çıkma.” demiş.

Tarlada işini bitirmiş susuzluktan dili damağı kuruyunca pınarın başına eğilip su içmiş kana kana. Başını kaldırdığında beyaz giysileri, uzun sakalıyla aydınlık yüzlü bir ihtiyar çıkmış karşısına.

-Yolumu kaybettim, çok da yoruldum evlat, bu gece beni evinde ağarlar mısın?

-Elbette baba, ama evde çok bir şey yok artık Allah ne verdiyse paylaşırız. Deyip adamı eve götürmüş. İnanır mısınız bilmem bir kuru ekmek bir baş soğan o gece yemekle bitmemiş. Hepsi fazlasıyla tok kalkmış sofradan. Üstüne böyle günler için sakladıkları kahvenin sonunu da içmişler. Sonunda adama sohbette dertlerini anlatmışlar.” Böyleyken böyle biz geçinemiyoruz. Çocuklarımız yarı aç yarı tok uyuyorlar, ne edeceğimizi şaşırdık”. Adam karı kocanın durumlarını görünce anlamış zaten söze ne hacet durum ortada.

-Anladım, ben size yetecek kadar para veririm ama sizin de bana bir şey vermeniz gerekiyor. Söyleyin neyden vaz geçersiniz?

-İyi de bizim zaten şu kötü evden ve çocuklarımızdan başka bir şeyimiz yok ki. Sana ne verelim?

-Benim bir yoldaşa ihtiyacım var çocuklardan birini bana verin.

-İyi ama hepsi evlat nasıl seçeyim hangisini vereyim yürek buna nasıl dayanır. Demiş babaları. Anneleri:

-En küçük daha bebek o olmaz diğerlerinden birini sen seç . Demiş son çare umuduyla.

Adam adını Akkara koydukları kız çocuğunu yanına katıp sabahla yola çıkmış. Anne babaları ayrılırken “Günü gelince gene getir kızımızı.” demişler. Akkara hiç ses çıkarmamış olana bitene kayıtsız kalmış. Ta ki yolda yalnız kalana kadar. “Neden söz vermedin anne babama, beni bir daha geri götürmeyecek misin?” demiş. Adam “Unutma küçüğüm beni de aşan bir kader var. Gücümü aşan şeylere söz veremem.” demiş.

Adam ile Akkara dertleşe dertleşe o köy senin bu köy benim diye diye az gitmişler uz gitmişler, dere tepe düz gitmişler. Nice karanlıklar sabaha dönmüş. Nice mevsimler yıla dönmüş. Ekinler göverip una dönmüş. Bizim Akkara da yetişmiş olgunlaşmış gönül gözü açılıp bir fidana dönmüş. Neden sonra bu ermiş adamın köyüne yerleşmişler. Köy odasında gençlere ders vermeye devam etmiş. Bu ermiş adamın anlattığı her konuda kızın verdiği cevaplar alimceymiş ve oradaki gençler çok kıskanırlarmış. Gel zaman git zaman Ermiş adamın gözleri görmez olmuş. Hastalanmış ölüm döşeğine düşmüş. Çağırmış kızı yanına. Kız odaya girer girmez Ermiş ona dönmüş fersiz gözleriyle. Kızcağız heyecanlanmış:

-Dedeciğim yoksa gözlerin görmeye mi başladı?

-Kızım artık benim göze ihtiyacım kalmadı. Gönül gözüm senin ışığını görüyor. Buralarda durma git. Yüreği karanlıkta, eli darda gönlü zengin olanlara umut ışığı ol. Bil ki vermeden alamazlar. Hem de en sevdiğini vermeyen bir şey vermiş sayılmaz.

Sonra son ders için tüm öğrencilerini yanına çağırmış.

-Söyleyin bakalım karanlık ile aydınlık ne zaman başlar?

Öğrencilerden birisi:

-Hocam karşıdan bir sürü gördüğümde koyun ile keçiyi ayırt edemediğim vakit karanlık başlamıştır.

Başka bir öğrenci:

-Zeytin ağacı ile incir ağacını ayırdığım vakit aydınlık başlamıştır. Der.

Akkara:

-Yürürken karşımıza çıkan kadını güzel mi, çirkin mi diye ayırt etmeyip kardeş dediğimizde, önümüze çıkan erkeği zengin ya da fakir demeyip İNSAN dediğimizde artık ortalık aydınlanmış sabah olmuştur. Demiş.

Bu masalın sonunda da gökten üç elma düşmüş ve tabi herkes nasibi olanı almış.

*Bilgelik Öyküleri KİTABI

Yazar CENGİZ ERŞAHİN

TUTKU YAYINEVİ

2015 BASKI

Start typing and press Enter to search

Skip to content