GİZLİ BAHÇE

Print Friendly, PDF & Email

Dalda gördüm bir erik, kaptı eriği bir ala geyik, ala geyik tesviye grimsi, bedeni beyaz beneksi, açtı gözlerini çok yaman, bir kitap buldu koskocaman. Açtı koca kitabı, karşısında belirdi koca bir kapı, dedi bu kapı nereye açılır? Kapı demiş; Bir bahçeye çıkar bu bir sırdır. Bu sırrın cevabı bu masalda saklıdır. Ama bu bahçe ilim diyarıdır. Meyveleri baldan tatlıdır demiş. Masaldır bunun adı dinlemekle çıkar tadı, masalı bir dinleyelim bakalım neymiş bu bahçenin sırrı.

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde çok uzak diyarlarda bir köy varmış. Bu köy uçsuz bucaksız, yemyeşil, binbir çeşit çiçeğin binbir çeşit ıtır kokunun birbirine karıştığı eşsiz güzellikte bir köymüş.

Bu köy çok güzelmiş güzel olmasına da insanları mutsuzmuş, her türlü işlerini ellerinden geldiğince yapıyorlarmış, karınlarını doyuruyorlarmış, geçimleri de çok iyiymiş ama onun dışında bir şeyler okumak, yazı yazmak, resim yapmak, hikayeler ve masallar anlatmak istiyorlarmış ama, aması yokmuş işte. Bu köyde insanların okumasına, gelişmesine izin verilmez okuyup kendisini geliştirenin de günahkar sayıldığı bir yermiş. Bu köyde yaşayan dediğim dedik, astığım kestik, insanlara kaba şiddet uygulayan birkaç yaşlı varmış. Köyün bu yaşlıları; okumayı yasaklamış, okuyan kişi günahkar sayılmış. İşte o yüzden bu köyde; çocuğu, genci, yaşlısı okuma yazma bilmezmiş. En basitinden bir kasabaya alışverişe gittiklerinde ürünlerin fiyatını, son kullanma tarihi nedir bilmedikleri için getirdiği ürünlerden dolayı ya zehirlenip ölüyorlarmış ya da hastanelik olup iyileşiyorlarmış.

Bu köyün girişinde ağaçlarla kaplı dağların eteğinde bulunan bir evde bir âlim kişi yaşarmış. Bu âlim hocanın tatlı mı tatlı bir dili, kendisini dinleyenleri hayran bırakan hoş muhabbeti, insanların içini ısıtan sımsıcak bir yüreği varmış. Bu hoca bütün gününü ilim öğrenmekle geçirir. Çok okuyup çok yazarmış. Geçmişte çok yer gezdiği de söylenirmiş. Çeşitli okullarda da dersler verirmiş. Bilgilerinden, nasihatlerinden faydalanan çokmuş. İnsanlarla konuşurken o insanın gözlerinin içine bakarak konuşurmuş. Gözler kalbin aynası olduğu için, o insanın nasıl bir yüreğinin olduğunu o kişinin gözlerinin içine baktığında anlarmış. Masmavi gözleriyle insanın gözlerinin içine bakıp konuşurken, masmavi gözlerinin içine alırmış insanı. Kimisi o derin gözlerin içinde boğulurken kimisi de o gözlerin içinde huzur bulurmuş. Köyde okumak günah sayıldığı için hocayı köyün içine almıyorlarmış.

Ama hoca bu köydeki gençlerin cahil, amaçsız ve hedefsiz bir şekilde ömürlerini geçirmelerine de gönlü razı gelmiyormuş ne yapıp edip bu gençleri okutmalıymış ve öyle de yapmış. Aradan çok uzun bir zaman geçmiş. Bu köyde zamanla ölümler, zehirlenmeler azalmış bilinçli bir toplum oluşmuş. Köyün uyanık ihtiyarlarının sözü geçmez olmuş. Çocuklar bile okuma yazmayı öğrenip onlar da büyüklerine öğretmiş. Zamanla köyden; öğretmenler, mühendisler, doktorlar, yazarlar çıkmaya başlamış. Köyün ileri gelen yaşlıları; meslek sahibi gençlere, siz günahkarsınız dese de kimse onları aldırmıyormuş. Yaşlıların çıkarının sarsıldığı, sözleri artık geçmediği için de çok sinirlenmişler. Ama bu nasıl olur, nasıl gelişebilir? Biz kimse okuyup gelişmesin diye bu köyde bulunan okulu bile yıktık. Bu işin içinde birisi var demişler ve yaşlılar, bir gün gençleri takip etmeye karar vermişler.

Gençleri, hocanın evine giderken gören yaşlılar, tahmin etmeliydik bunu demişler. Ama o kadar genci küçücük evinde nasıl okutabilir ki diye düşünmüşler. Bu hocanın evine baskın düzenleyelim, bu hocayı da öldürelim demişler.

Aradan çok uzun zaman geçtikten sonra bir gün cahil yaşlılar ve muhtar toplanmışlar ve hocanın evine baskın düzenlemişler. Neye uğradığını şaşıran hoca; ne oluyor, ne istiyorsunuz? Bir sakin olun hele demiş. Yaşlılar, nasıl sakin olalım. Sen bizim itibarımızı zedeledin seni öldüreceğiz çocukları nerede okutuyorsun? bize de göster şu yerini demişler. Ama hoca; bu çok gizli, beni öldürecek olsanız da söylemem demiş. Yaşlıların her birisi evin dört tarafına dağılıp tek tek odalara girip çıkmışlar. Yaşlının birisi, evin en alt katında tahta bir kapının olduğunu fark etmiş, kapının üzerinde: İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır yazıyormuş. Yaşlı adam, herhâlde gizli bahçeye buradan çıkılıyor demiş ve diğer yaşlılara haber vermiş ve bu kapıyı açmışlar.

Kapıyı açar açmaz yüzlerine ateş gibi bir ışık vurmuş, ışıktan gözlerini bile açamamışlar. Çoğu yaşlı ışığın etkisinden dolayı kör olmuş. Hocaya, bizi bu durumdan kurtar biz hata yaptık şimdi çok pişmanız bizim gözümüzü aç diye yalvarmışlar.

Hoca, açarım açmasına ama bir şartla demiş: “Sizde bu çocuklara ve gençlere yol açacaksınız.” Köyde okumayan hiç kimse kalmayacak, sizde okuyup araştıracağınıza, iyi bir insan olacağınıza söz verin! O zaman benim gizli bahçeyi size gösteririm kabul mü? Demiş. Yaşlılar, hep bir ağızdan söz verip kabul etmişler. Hoca, bir karışım hazırlamış ve bu karışımı yaşlıların gözüne sürdükten sonra her birinin gözü şifa bulup açılmış.

Tekrar aynı kapıyı açtıklarında ışık yavaşça süzülüp yok olmuş ama bahçenin iki kanatlı kapısını açtıklarında bahçenin sağ ve sol tarafında olmak üzere, karşılarında kanatlarıyla kendilerini selamlayan bekçi melekler belirmiş. Gizli bahçeye hoş geldiniz. “Bizler gizli bahçeyi koruyan bekçileriz demişler.” Hocanın gizli bahçeye bir girmişler ki, şaşkınlıklarından gözleri fal taşı gibi açık kalmış. Bu bahçe öyle uçsuz bucaksız ve birbirinden eşsiz güzel çiçek kokularıyla ve kitapların kokusunun birleşiminden çok değişik güzel bir koku yayılmış ki etrafa adeta büyülenmişler. Bu bahçede büyük bir kütüphane varmış, kütüphanenin kapısından içeriye girdiklerinde çeşitli bilim adamlarıyla tanışmışlar. Raflarda dizilmiş birbirleriyle konuşan kitaplara şahitlik etmişler ve en ilginci de bu bahçedeki kütüphanenin sayısız katı olmasıymış. Ne kadar merdiven çıkarlarsa çıksınlar asla sonu gelmiyormuş. Her merdiven çıkışlarında bir merdiven daha ekleniyormuş. Hoca, onlara dönerek demiş ki: İnsan okudukça yükselir. İnsanın yükselmesinin sayısı yoktur. Kütüphaneden dışarı çıktıklarında bahçedeki yaşlı çınar ağaçlarını fark etmişler; bir yaşlı çınar ağacında asılı duran tabela da şunlar yazılıymış: “ Öyle bir okuyup kendinizi geliştirin ki bizden yoğrulan kağıtlara ve bizden yontulan kalemlere değsin yazıyormuş.”

Hocanın gizli bahçesi, yaşlılara büyük bir ders olmuş. Yaşlılar gizli bahçeden çıkarken Hoca, onlara dönüp şöyle söylemiş: “Okumak, okudukça bilgilenmek bilgilendikçe de insanın içi gizli bir bahçeye dönüşür.” Eğer insanlar okumanın gücünü keşfederlerse kendilerini gizli bir bahçeye girmiş gibi hissederler demiş.

Yaşlılar bu büyük dersten sonra kendileri de okumaya, araştırmaya, öğrenmeye kendi gizli bahçelerini keşfetmeye karar vermişler. Okudukça okumanın zevkine varmışlar. Köyün muhtarı, yaşlılara dönüp demiş ki: Asıl günahkar bizmişiz, çok şükür günahkar olarak ölmedik hâlâ bir şansımız daha varmış demiş. Yaşlılar da muhtarın bu sözüne hak vermişler.

Yaşlılar ve muhtar birlik olup köye yeni bir okul ve kütüphane yaptırmışlar. Okula yeni yeni hocalar gelmiş. Köydeki hocayı da okulun başına getirmişler. Halk; okumanın önemini anlamış, herkes bu durumdan çok mutluymuş artık hem karınları hem de ruhları doyuyormuş.

Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine…

Start typing and press Enter to search

Skip to content