NEŞELİ DÜĞMELER

Print Friendly, PDF & Email

Bir yol var dama, gider bir yol var Şam’a gider. Karınca bu gidişle ancak akşama gider. Akşam olur sabah olur aşık dilinde ah olur. Çok söz günah olur. Yerinde söyleyip yerinde susmasını bilelim en iyisi biz masalı yazdığımız gibi nakledelim.

Çok uzaklarda, bilinmezler diyarının tam kıyısında bir köy varmış. Ulu ulu çınarların çevrelediği, gökyüzünden gri bulutların eksik olmadığı bir köy. Bu köyün insanları tıpkı gökyüzü gibi nursuz, asık yüzlü ve mutsuzmuş. Köyün ortasındaki üzeri bakır kaplamalı hayrat çeşmenin suyu bile bir akar, bir akmazmış. Sürekli olan tek şey yağmurmuş. İşte o hiç durmaz yağar, köylülerin toprağa bir şey ekmesine izin vermezmiş. Dikilen tohumlar çimlenemeden çürür, çürürken insanların umutlarını, yüzlerindeki gülüşlerini dondururmuş.

Bu soğuk, umuttan, sevgiden uzak köyde Uzun San ve anası yaşarmış. Uzun San daha çok küçükken babası ölmüş. Anacığı yarı aç yarı tok yaşadıkları bu kulübede konu komşudan topladığı eski giysileri keser biçer yeniden şekillendirirmiş. Ama oğlunun hayatına istediği şekli veremediği için çok canı yanarmış. Uzun San adına inat kısa boylu kıvır kıvır saçlı bir çocukmuş. Her gören elleriyle karıştırırmış saçlarını. Önceleri çok hoşuna gidermiş” Beni seviyorlar! ” diye sevinirmiş. Ama artık delikanlılık çağı gelince sinir olmaya başlamış. “Beni çocuk yerine koyuyorlar. ” diye kızıyor bu yüzden evden nerdeyse hiç çıkmıyormuş.

Bir akşamüstü anası pazardan gelmiş. Hiçbir şey satamadığı için üzülmüş. Yattığı odaya girip önce ağlamış sonra konuşmaya başlamış. Uzun San kulağını dayamış kapıyı dinlemiş. Anası olanı biteni tek tek anlatıyormuş birine. Çok merak etmiş “Acaba anam odada kimi saklıyor ?” diye düşünmüş. Sabahı zor etmiş anası pazara gidice Uzun San hemen odaya gitmiş. Ama sağa sola bakmış hiçbir şey yokmuş. Babasından kalma o eski yelekten başka. Öfkeyle alıp yere fırlatmış. Ayakları ile ezmek istemiş. Erkenden ölüp giden babasına çok kızgınmış çünkü. Birden yeleğin cebinden etrafa renga renk onlarca düğme saçılmış. O kadar değişik o kadar güzellermiş ki bu köyde o kadar güzel hiçbir şey görmemiş. Tek tek avucuna toplamış. Yeleği yerine asmış ve odasına gitmiş. “Bu düğmeler çok çok değişik. Allah Allah sanki içimde bir şeyler oluyor. Yüreğim hop hop ediyor .”demiş gülümseyerek. Gülümsemek o köyde görülmemiş ki hiç. Onları herkese göstermek gelmiş içinden. “Ama annem görürse kızıp elimden alabilir.” diye düşünmüş “ Ben de o zaman ceketime her gün birini diker tek tek gösteririm!” diye düşünmüş. Eski halının üzerine oturmuş, gözlerini kapatmış, elindeki düğmeleri saçmış yere ve yoklayarak eliyle seçmiş. Aslında o değil de düğme sanki onu seçmiş. Yerden atlayıvermiş eline. Şaşırmış Uzun San ama tuhaf bir şekilde mutluymuş .”Aman nasıl oldu” bile dememiş. Elindeki bulutsuz gök gibi mas mavi bir düğmeymiş. Ama içinde ışıltılar var dalgalar varmış. Almış düğmeyi güzelce dikmiş eski cekete. Bir anda ceket safran sarısı bir ipek cekete dönmüş, sırmalı işli ağalara beylere hatta padişahlara yakışır. Gözleri fal taşı gibi açılmış. Hemen diğer düğmeleri toplayıp kadife keseye koymuş. Ceketle birlikte yatağının altındaki tahta bavula saklamış.

Heyecanından zor uyumuş. Sabah yağmurlarla birlikte birazcık doğan Güneş göründüğü vakit çıkmış yeni ceketini giyerek. Çeşmenin başında kızlar Uzun San’ı görünce gözlerini ondan alamamışlar. “Bu uzun boylu yakışıklı Beyoğlu da kim?” Herkes birbirine bunu sorarken köyün ağası ve birkaç adam gökyüzüne bakıyormuş. “Nasıl oldu bu iş bakın yağmur durmuş, Güneş nasıl parlıyor !” diye konuşuyorlarmış. Tuhaf bir şekilde insanlar gülüyorlar birbirlerine hem Uzun San’ı hem de Güneş’i gösteriyorlarmış. Kimseyle konuşmamış kendisini tanımalarını istemiyormuş. Köyün her yanını gezmiş anası bile onu görmüş ama tanımamış. Uzun San’ın asıl görmek istediği beyin kızı Goncagül’müş. Ama onu görememiş. Akşam annesinden önce eve dönüp ceketi çıkarmış. Yine saçmış düğmeleri yere bu kez eline bir siyah düğme hop demiş gelmiş. Siyah ama ışıl ışıl avucuna aldığı anda kendisini farklı hissetmiş. Nasıl olduğunu anlamamış ama çok güçlü herkesi yenecek, dağları delecek kadar güçlü hissetmiş. Düğmeyi güzelce dikmiş cekete ve saklamış yine tahta bavula.

Ertesi sabah güneşle birlikte gitmiş çeşme başına. Ceketi üstüne giydiğinde bu kez bir pelerine dönmüş . Siyah ışıl ışıl parlıyormuş. Belindeki gümüş kemer gözlerini almış bakanların. O sırada bir fırtına çıkmış herkes saklanacak yer aramış. Ağaçlar devrilmiş, çatılar uçmuş. Uzun San fırtınada bir ses duymuş bir çocuk sesi “ Yardım edin, İmdat !” diye bağırıyormuş. Çocuğun ailesi de yanındaymış ama üstüne düşen koca ağacı kaldıramıyormuşlar bir türlü. Uzun San yardım edebilir miyim acaba diye gitmiş yanlarına. Ağacı görünce “İmkansız bu ağacı kimse kaldıramaz ki.” Demiş. Zavallı çocuk ağlamaya başlayınca bir deneyeyim diye el attığı anda ağaç sanki havalanmış. Herkes hayretle bu delikanlıyı alkışlıyor sevinç içinde kutluyormuş. “Sen de kimsin nerden geldin?” diye soranlarla yine hiç konuşmamış. Tüm köyü dolaşmış yardım etmiş ihtiyacı olan herkese. Evlerin çatılarını yerlerine koymuş, yükleri taşımış. Ortalıktaki eşyaları yerleştirmiş. Yine annesinden önce eve gelip ceketi sandığa saklamış. Annesi eve geldiğinde ona pazarda olanları ve pelerinli bir adamın neler yaptığını, köydeki herkesin o adamı konuştuğunu söylemiş. ”Anne keşke ben de o adam gibi olsaydım. Sen de mutlu olurdun değil mi?” demiş. İşte o zaman annesi “Aman oğlum biz kim o adam kim biz anca aç karnımızı doyursak yeter. Hadi al gel sofrayı da soğan ekmek ne varsa yiyelim .”demiş. Oğlan o gece annesi yattıktan sonra “Bu son düğme artık ne olacaksa olsun annem de bilsin herkes de.” diyerek saçmış düğmeleri. Bu kez eline mercan rengi içi köpük köpük bir düğme hoplamış gelmiş. İçi ısınmış Uzun San‘ın. Bu düğme kanımı kaynattı sanki başka türlü deli gibi akıyor yerimde duramıyorum ki.” diyerek düğmeyi dikmeden öylece avucunda tutmuş. Karanlıkta çıkmış köyün yollarından yürüye yürüye beyin konağının önüne kadar gelmiş. Konağın önünde bir at arabası durmuş süslü mü süslü. İçinden iyi giyimli adamlar ve bir kadın inmiş. Yaşlı adam bu kızı gelin alırsak hepimiz kurtuluruz borçlarımızı da bey öder diyormuş. Kadın “Siz o işi bana bırakın. Bu lokumlardan yediği vakit uyku bastıracak sabah gözünü açtığında ilk kimi görürse ona tutulacak beyin kızı. Yeter ki sen sabah odasında ol.” demiş. Uzun San olanı biteni duymuş duymasına ama bir garip köylü kim inanır ona. Eve gidip düğmeyi dikip gelse iş işten geçmiş olur. Ne yapsam ne etsem derken düğme elinden fırlamış bir ip olup konağın balkonuna bağlanmış. Uzun San kısacık boyumla ben o ipi bile tutamam ki diye düşünmüş. İşte o sırada Ay öyle bir aydınlatmış ki bahçeyi kendi gölgesinin uzunluğuna şaşmış. Hop diye zıplamış zıpladığı gibi ipi yakalamış. Çıkmış odaya beklemeye başlamış Goncagül’ü. Geç vakit gelmiş uykulu uykulu öylece uzanmış yatağa. Uzun San güzel yüzüne bakmalara doyamamış. Sabah Güneş doğar doğmaz kapının önünde sesler duymuş Uzun San hemen uyandırmış Goncagül‘ü. Kızcağız ne olduğunu anlayamamış.Tek tek anlatmış Uzun San gelenlerin konuştuklarını. Kızcağız “Ama ben başka bir delikanlıyı bekliyorum. Köyün meydanında görülen Beyoğlu bir haftadan beri rüyalarıma giriyor. Kimseler görmeden benim rüyalarıma girmişti. O sen olmalısın. Tıpkı onun gibi bakıyorsun umutla ve özlemle.” Uzun San ne diyeceğini düşüne dursun kapıdaki adam içeri girivermiş. Karşısında Uzun San’ı görünce yaygarayı basmış. Bu arada bey ve adamları da odaya gelmişler. Mercan düğme bu kez adamları dolayıp başlamış. Bey olanı biteni Uzun San’ın marifeti sanıp yiğitliğine hayran kalmış. ”Sen kimsin delikanlı ?” diye sorduklarında

-Beyim ben bir garip oğlanım. Adım Uzun ama boyum kısa. Çulsuzun tekiyim ama tüm köyü mutlu etmeyi bilirim. Bakma böyle zayıf durduğuma bir ağacı devirir devrileni kuş gibi kaldırabilirim. Hele bir izin ver bu güzel kızın uğruna canımı bile veririm . demiş.

Bu sözler hem beyin hem Goncagül’ün çok hoşuna gitmiş. Bey “Para zaten bende var cesurluk yiğitlik de sen de varsa kimse bizim sırtımızı yere getiremez .Git anneni de al gel iste kızımızı .”demiş.

Uzun San önce öfkeli olduğu babasının mezarına gitmiş. Ona bıraktıkları için çok teşekkür etmiş. Sonra annesini ve neşeli düğmeleri almış. O günden sonra köyde bolluk bereket, neşe ve mutluluk eksik olmamış.

Gökten üçten elma düşmüş. Adettendir birincisi bu masalı ilk anlatana, ikincisi masal dergisi okurlarına üçüncüsü de okuyup anlatacak olanlara…

Start typing and press Enter to search

Skip to content