İKİ DAĞ ARASINDA

Print Friendly, PDF & Email

Yazarın Kendi Sesinden Dinle

Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde zamanın çok ötesinde ben diyeyim bir, siz deyin bin arşın ötede yeşil bir vadi varmış. Bu vadi, iki koca dağın arasına kurulmuş, ortasında göl olan küçük bir köye de ev sahipliği yaparmış. Yemyeşil ağaçlar dağ boyu sıralanarak heybetlerini sunarlarmış. Hayvan dostlarımıza sıcak bir yuva olurken insanlara da tertemiz bir hava bırakırlarmış. Güneş en tepeye yükselirken tüm köy onların ayakları altındaymış. İnsanlar da dağın en tepesine çıkarak bu manzarayı izlemeye doyamazmış.

Gel gelelim bu iki dağın arasına kurulan köyde iki inatçı keçi de varmış. Köprüde karşılaşan keçilerden bahsetmiyorum elbette. Birbirlerine düşman olan iki eski dosttan bahsediyorum. İsimleri de Aktan ve Barkan’mış. Aktan gölün kenarındaki küçük kulübede yapayalnız yaşarmış. Barkan’ın ise ormanın derinliklerinde derme çatma bir evi varmış. Bu evde çoluk çocuk hep bir arada yaşarlarmış. İkisi de artık pek yaşlıymış lakin yıllardır birbirleriyle konuşmazlarmış. Nedeni ise herkesin malumuymuş. Bu iki ihtiyar gençliklerinde, kendi memleketlerini terk ederek bu köye gelmişlermiş. Birbirlerine can yoldaşı oldukları vakit bir ev yüzünden birbirlerine düşeceklerini kim bilebilirmiş ki? Meğer Barkan en başından beri gölün kenarındaki evi ister imiş. Ancak Aktan’da onun ormanda çalıştığını o yüzden de gölün yakınındaki evde oturması gerekenin balıkçılıkla uğraşan bir kişi olması gerektiğini söylemiş. O günden beridir birbirlerinden hiç haz etmezlermiş. Köylü bu ikilinin arasını düzeltmek için seferber olmuş bir vakit. Ah, vah etmişler lakin bu iki inatçı keçiyi bir araya getirememişler. En sonunda da pes etmişler.

Aktan günlerini elinde oltasıyla balık tutarak geçirirmiş. Yakaladığı balıkların bir kısmını köylüye satar, kalanını da bir güzel pişirip afiyetle yermiş. Hiç evlenmemiş, o yüzden de bu güzel köyde yapayalnız yaşar imiş. Yaşı ilerledikçe de huysuzluğu tutuvermiş. Kimseyi arkadaşta edinmezmiş. Barkan ise gençliğinde bulmuş aradığı aşkı. Bir sürü de çocukları olmuş, şimdi de torunları… Lakin geçim derdi pek zor imiş. Odunculuk yaparmış bizim Barkan. Lakin aklı da hep göl kenarındaymış. Gençliğini bırakmış orada kolay mı? Değil lakin itiraf edilir mi, kim bilir? Bizim Barkan’ın küçük torunlarından biri varmış ki sormayın gitsin. Ben ömrü hayatımda böyle haylaz bir çocuk görmemişimdir. Akın’mış adı, adı gibi de yerinde durmazmış. Dedesine çekmiş herhalde. Ona söylenenleri hiç umursamazmış. Henüz beş yaşında küçük bir çocukmuş Akın. Ama lafları boyundan büyük imiş. Ne zaman köye inseler gölün kenarına gidelim diye tuttururmuş. Barkan’ın da gönlü bundan yanaymış lakin Aktan’ı ne zaman görse öfkesi yeniden tutuşurmuş. Aktan’ın da ondan aşağı kalır bir yanı yokmuş. O yüzden bu iki inatçı keçi aynı köprüden geçmemeye yeminliymiş.

Günlerden bir gün Barkan oğullarıyla birlikte ormana gittiğinde Aktan annesinden izin alarak ormanda dolaşmaya çıkmış. Çıkmış ama asıl niyeti göle gitmek imiş. Usul usul ağaçların arasından geçmiş, dik yokuşlardan inmiş ve köye varmışmış. O gün hava pek serinmiş. İşi biten herkes evindeymiş. Bizim Akın’da bundan faydalanarak doyasıya gezmiş, eğlenmiş. Kendince oyunlar türetmiş. En sonunda da gölün kenarına gidivermiş. Köylülerin aksine Aktan soğuğu pek severmiş. İçine titreten rüzgar yüzüne çarptıkça kendisini daha iyi hissedermiş. Zaten bu kadar soğuk havada oltaya balık da gelmezmiş. O da yaşlı bacaklarını uzatarak gölü seyredermiş. Lakin o gün keyfini bozacak biri gelmiş. Eski dostu, yeni düşmanının torunu Akın, merakla gözlerle onu izliyor imiş. Etrafında birilerinin olmasına pek alışık olmayan Aktan, bu durumu garipsemiş.

“Burada ne arıyorsun bakayım sen?” demiş.

“Gölü izlemeye geldim” demiş Akın da bilmiş bilmiş.

“Hıh, dedesi kılıklı desene sen şuna” diye azarlamış Aktan.

“Peki, sen burada ne yapıyorsun?” diye sormuş küçük çocuk.

“Ne mi yapıyorum? Burası benim evim. Ben burada yaşıyorum” demiş ihtiyar.

“Gölde sadece balıklar yaşar sanıyordum” diyerek kıkırdamış Akın. Küçük çocuğun kendisiyle alay etmesine alınan ihtiyar:

“Seni gidi çokbilmiş, tabi ki gölde yaşamıyorum. Arkanda gördüğün kulübe benim” demiş övünerek.

Küçük çocuğun şaşkınlıktan gözleri büyümüş.

“Demek sen osun” demiş hayretle.

“Bakalım o ihtiyar deden, sana benim hakkımda ne anlattı?” demiş Aktan.

“Hiçbir şey” demiş Akın muzip bir şekilde lakin gözleri başka şeyler söylüyor imiş.

“Söylesene be çocuk!” demiş ihtiyar huysuz bir şekilde.

“Söylerim ama bir şartım var” demiş küçük çocuk.

“Neymiş bakalım şartın?” demiş meraklı ihtiyar.

“Bana balık tutmayı öğreteceksin” .

“İşim gücüm yok seninle oyun mu oynayacağım yani? Hayatta olmaz” demiş yaşlı Aktan. Lakin bizim küçük afacan allem etmiş kallem etmiş bir şekilde ihtiyarı ikna etmiş. Aslında kendisi de pek gönülsüz değil imiş ama huysuzluk etmeden de duramaz imiş. Saatlerce oynamışlar birlikte. İhtiyar, çocukluğundan beri ilk defa böyle gülüp eğleniyormuş. Akın durmadan ona sorular soruyor, o da istemem yan cebime koy dercesine yanıtlar veriyormuş. Birlikteyken zamanın nasıl geçtiğini anlamamışlar. Güneş batmış, akşam onların yanına varmış. Lakin kimsenin Akın’ı merak edeceğini düşünememişler.

Öte yandan Barkan ve oğulları eve döndüklerinde Akın’ın foyasını da ortaya çıkarmış olmuşlar. Küçük çocuk gün boyu hiç yanlarına uğramamış. Bunu duyan annesini de bir telaş almış. Alelacele evden çıkarak köye inmişler. Her yeri kolaçan etmişler. Akın! Akın! Diye seslenmişler lakin onları duyacak birini bulamaz imişler. En sonunda Barkan’ın ihtiyar aklına bir fikir gelmiş. Akın’ın göle gittiğinden eminmiş. Ailesini de toplayarak gölün kıyısına gitmiş. Bir de ne görsün küçük çocuk göle doğru eğilmiş bir şey arıyor. Eski dostu Aktan’da kenardan onu izliyormuş.

“Akın! Çabuk buraya gel!” diye seslenmişler çocuğa. Küçük çocuk duyduğu sesten irkilerek dengesini yitirmiş ve gölün içine düşüvermiş. Herkes korkudan ne yapacağını bilememiş. Barkan ve ailesi yıllardır göle yaklaşmadığından yüzme dahi bilmiyorlarmış. Barkan, torununu kurtarmak için suya atlayacakken eski dostu imdadına yetişmiş. “Sen, dur” demiş. Ardından da gölün içine atlayıvermiş. Bir süre sonra kucağında Akın ile yüzeye çıkmış imiş. El birliğiyle onları suyun dışına çıkarmışlar. Ana oğul sağ salim birbirlerine kavuşmuşlar. Barkan’da eski dostunun elini tutarak “Sana bir can borcum var kardeşim” demiş.

“Hiçte bile” demiş ihtiyar aksi bir şekilde. “Ben bunu Akın için yaptım”.

“Ben senin için ne yapabilirim?” demiş Barkan. İhtiyar Aktan, Akın’a doğru bakarak:

“Beni ondan ayırmayın” demiş.

Öyle de olmuş. O günden sonra birlikte koca bir aile olmuşlar. Birlikte yiyor, birlikte çalışıyor ve birlikte geziyorlarmış. Kaybettikleri tüm zamanı da böyle telafi ediyorlarmış. Akın, onları birbirlerine yeniden bağlamış. Ama bu sefer birbirlerine sımsıkı sarılmışlar ki bir daha hiç kopmasınlar.

Peki, ben bütün bunları nerden mi biliyorum? Gölde yaşayan küçük bir balığım da oradan.

DENİZ SARGUT

Start typing and press Enter to search

Skip to content