TEMBEL KOCA MASALI

Print Friendly, PDF & Email

Masal masal martaval,

Elime aldım kaval,

Çalmayı bilemem dedim,

Üfledim de üfledim.

Kavalı duydu bir kedi,

Hop dedi zıp dedi,

Doyasıya Sivas halayı çekti.

Yorulup dizime yattı,

Çok ısrar edip bana masal anlattırdı.

Bir varmış, bir yokmuş.

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde.

Köyün birinde bir anne bir oğlu yaşarmış, ailenin birde eşekleri varmış. Adam o kadar tembelmiş ki, anne çalışır didinir, çocuk durmadan yatarmış. Ayrıca bu çocuk her bir şeyden de korkarmış. Yanında bir sinek vızıldasa, yatağının yanından kamyon geçti sanırmış. Bu ailenin eşeği de sahibine benzemiş. Yem bulursa yer, bulamazsa tembel tembel uyurmuş. Köylüler annenin durumuna çok üzülüp, çareler düşünürlermiş. İleri gelen yaşlı Musa emminin aklına bir fikir gelmiş, bu adam evlense, evini geçindirmek için daha bir gayretle çalışır, yuvasına ekmek taşır demiş. Ahlaklı huyu güzel bir kızla tembel çocuğu evlendirmişler. İş sanılan gibi olmamış, bizim tembel çocuğun eli iş tutmamış. Hanım çalışmış, anne örgüler örüp el işi yapmış, bir gün gelip sabırlar taşmış. Karısı, adamın tembelliğinden bıkmış, usanmış. Bir gün

“Sen dışarı çık. Ben evde temizlik yapacağım demiş. Evi bir güzel temizlemişler. Anne ve kızın akıllarına bir fikir gelmiş. Adam dışarı çıktıktan sonra kapıyı üzerine kapatmışlar. Gece olmuş, adam dışarda kalmış. Adam:

“Kurt geliyor, tilki geliyor.” diye bağırıyormuş ama kadın kapıyı açmıyormuş. Adam bakmış ki olacak gibi değil:

“Aç kapıyı. Artık ben gideceğim. Torbamı alacağım.” demiş.

Karısı torbasını hazırlamış. Biraz un, birkaç tane yumurta, bir kara taş koymuş torbaya. Adam bir de beyaz taş almış yanına. Eşeğini de ahırdan çıkarıp düşmüş yola. Epey gittikten sonra, bir mağaraya varmış ki yedi kardeş, yedisi de kötü kalpli. Kötülükleri bütün şehirlere duyulmuş. Bu kardeşler demişler ki:

“Bu bizden yiğit olmasa, cesur olmasa yanımıza gelemezdi.” Adama dönüp: “Ne edersin sen?” diye sormuşlar. Tembel Adam: “Beyaz taştan un çıkarırım, siyah taştan da su çıkarırım.” demiş. Unu beyaz taşa, yumurtayı da siyah taşa sürmüş. Sonra: “İşte çıkardım.” demiş. Kötü kalpli adamlar şaşırıp kalmış, buralar bize yurt olmaz, biz başımızın çaresine bakalım, o burada ne yaparsa yapsın demişler. Bu bölgeleri terk etmişler. Çocuk mağarada eşeğiyle birlikte uyumaya başlamış. Aradan birkaç gün geçmiş, açlıktan karınları zil çalmış. Yeniden düşmüşler yola az gitmişler uz gitmişler dere tepe düz gitmişler birde bakmışlar ki bir arpa boyu yol gitmişler. Çıkmışlar dağın başına dağda bir çoban önünde bir sürü, çalıyor kavalını. Ama çobanın bitmiş azığı, bizim tembel çocuğa demiş ki çoban; “şu gördüğün sürüyü sana emanet etsem, ben evden çıkarken hanımım hastaydı, benim çıkınıma yemek koyamadı, ben gelene kadar koyunlarıma göz kulak olur musun?”. Tembel adam sevinmiş, bir işe yarayacağı için mutlu olmuş, bir sorumluluk yüklenmenin gururunu taşıyarak, “tamam demiş çobana “gözün arkada kalmasın”. Almış eline kavalı tembel çocuk üflemiş te üflemiş, koyunlar bozuk kavalın sesinden huzursuz olup, oyana buyana kaçışmaya başlamış, tembel adam üzülse de kavalı bırakıp koyunları bir araya toplamış. Fakat kafasına koymuş, kaval çalmayı öğrenmeliymiş. Çoban azığını getirip koyunların yanına gelince tembel çocuğa teşekkür etmiş, ona koyunlardan birini hediye etmek istemiş. Tembel çocuk; “annem bana söyledi, iyilik karşılıksız yapılır dedi”. “fakat çoban emmi senden bir ricam var, bana kaval çalmayı öğretir misin? Çoban; tabiî ki demiş, kendisine arkadaş bulduğuna çok sevinmiş. Yanımda birkaç gün kal öğretmenlik yapayım sana sözleriyle derslere başlamışlar. Tembel çocuğun artık bir meziyeti varmış, iyi şekilde kaval çalmış. Ayrılık vakti de gelmiş çatmış, çoban “yanımda kal, birlikte köyün hayvanlarını güdelim” dese de tembel çocuk, çalışmanın tadına varmış ya; “gitmem gerek çoban emmi, iyi bir iş bulup, evime ekmek götürmeliyim, annem ve hanımım beni evde bekler” demiş. Çoban emmi, kavalını tembel çocuğa hediye etmiş. Çocuk düşmüş eşeğiyle yollara o kaval çalıyor, eşeği de anırıyormuş. Varmışlar bir şehre, şehirde bir sessizlik, yüzler asık, dudaklar kıpırdamıyor. Tembel çocuk hayretler içinde kalmış, herkes niye sessiz diye sorular yöneltmiş kimse konuşmuyor. En sonunda bir ihtiyar nine; çocuğa demiş ki sessizce; “Bizim kralımızın kızının kulağı sağır oldu. Hiçbir şey duymuyor, o günden beri sultan kız konuşmakta istemiyor. Kralımız herkese konuşmayı yasakladı. Bir sürü hekimler çareler aradı ama kimse sultan kızın derdine merhem olamadı. Tembel çocuk eşeğiyle saraya doğru yönelmiş, bu fırsat elden kaçmaz demiş. Varmış saray muhafızlarının yanına, söylemiş padişahınızı gösterin bana. Muhafızlar tembel çocuğun haline bakmış, yüzlerine alaycı bir ifade takmış. Fakat çocuk Padişahımızın kızını iyileştirebilirim deyince, işler başkalaşmış, haber sultana ulaşmış. Tembel çocuk padişahla görüşmüş, Rabbimizden ümit kesilmez, belki kavalımdan çıkan türkülerle sultan kızı iyileştiririm benim budur dileğim demiş. Sultan kızın yardımcıları tembel çocuğu sağır sultanın yanına getirmişler, “hadi göster hünerini” demişler. Tembel çocuk eşeğini de yanına istemiş, kavalını yanık yanık üflemeye başlamış. O kaval çaldıkça eşekte anırmış, ikisi bir iyi bir ekip olmuş. Saray halkı şaşırmış, hem gülmüş hem de hoşlanmış. Namelerin güzelliğinden sultan kızın yüzüne bir gülümseme gelmiş, o ne güzel ses diye hayretini bildirmiş. Padişah sevinerek tembel çocuğa dileğini sormuş, çocuk canınızın sağlığı deyince, onun kanaatkârlığına sevinmiş, kendisine tembel çocuğu vezir yapmış. Tembel çocuk değilmiş artık onun adı. Bütün çevre ülkelere duyulmuş yaptıkları. Bizim vezir, annesini ve hanımını getirmiş, padişahın ülkesine, mutlulukla yaşamışlar birlikte senelerce.

Gökten üç elma düşmüş, birisi çalışmayı sevenlerin kafasına,

Birisi masalı yazanın kafasına,

En sonuncusu da siz çalışkan okuyucularımızın kafasına.

Selman DEVECİOĞLU

Start typing and press Enter to search

Skip to content