DELİKLİ TAŞ 2. BÖLÜM

Print Friendly, PDF & Email

Gün ola harman ola, gün geceye yoldaş ola. Taş dediğin bile zamanı gelince aşk ile ufalanıp un ufak ola. Gönül bir harman yeri . Değerini bulunca yanıp kavrulup kül ola. Ne olursa olsun aşk ile ola.

Bir zamanlar burdan çok uzaklarda adı sanı unutulmuş diyarlardan birinde geçmiş bütün olanlar. Sarı ipek saçları yerlere kadar uzun, boylu poslu bir kadın oturmuş kucağındaki birbirine hiç benzemeyen iki çocuğuna bir şeyler anlatıyor onların uyumasını bekliyordu. Gözlerinin önünde canlandırdı anılarını ve bir masal gibi anlattı çocuklarına;

-Güzel bir koyda denizin dalgaları sahile vuruyor dalgalar köpürüp ak bir güvercin gibi havalanıyor ona aşık Ay’a doğru uçmaya çalışıyor ancak ak elleri kanatlanamadan yanına düşüyordu. Dalgaların çıkardığı sesleri ninni gibi dinleyen Afitap mağaradan içeriye çekiliyor yerini saf bir karanlığa bırakıyordu. Afitap beyaz elbisesi içinde yürürken sap sarı saçları toprağı öpüyordu. Mağaranın kapısında durdu. Zulmet’e baktı. Ona bakarken gözleri ışıldıyordu. Siyah pelerini içinde Zulmet nasıl da asil, nasıl güçlü kuvvetliydi. Akşamın yarı karanlığında çıt çıkmıyor, dalgalar bile sessizce Afitap ın gidişine selam duruyordu. Sessizliğinin sesinde ruhundaki fırtınalara iyi gelecek tüm nameleri duyuyordu.

O gece dolunay vardı. Ay, denize olan aşkını fısıldıyordu. Deniz büyük bir gururla kabarıyor cilveli güzel bir kadın gibi hem gelmek istiyor hem gelmiyordu. Ay’a baktı Afitap kendi suretini gördü. O daha önce duygularının hiç farkına varmamıştı. Sevmekten, bağlanmaktan bir tek kişiye ait olmaktan hep korkmuştu. Ama işte vakti zamanı gelince duygular derinlerden gün yüzüne çıkıyordu. Artık düşüncenin aklın hükmü geçmiyordu. Afitap içeri girdi mağarada bir kenara büzüldü. Annesinin gül yüzü geldi aklına. Çoğunlukla sert baksa da bir yeri acıdığında gözlerinde beliren o hüzünü gördü. Yüreğindeki şefkatin kırıntıları bile vursa yüzüne kocaman kucaklardı annesini. İçi ısınrdı. Ama şimdilerde yalnızdı böyle olması gerekmişti. Karanlığın içinde birden Rüzgar Dev’in sesi duyuldu. Günlerdir peşindeydi. Afitap’ı denizin içinde ilk kez gördüğü günden beri aşkını anlatıyor bir an olsun arkasından ayrılmıyordu. Afitap onu gördüğü yerde zayıflıyordu. Sesi çıkmıyor gücü azalıyordu. Ama onu sevmiyordu. Rüzgar Dev uzun gri saçları, mavi soğuk gözleri, keskin yüz hatları ile çok kudretliydi. Afitap onu beğeniyor ama yanında huzur bulmuyordu adını koyamasa da şefkat ve merhameti olmadığı için ondan korkuyordu. Oysa birazcık sakin olsa, şefkatli ılık yönünü sunsa Afitap a ona yok diyemezdi. Rüzgar Dev mağaranın önünde bağırıyordu:

-Afitap! Uuuuuuu uyu uyan Rüzgar Dev’i sanma yalan. Sana olan aşkımın önünde kimse duramaz.

Afitap Rüzgar Dev’in gitmeyeceğini anlayınca bu koca taşın deliğinden daha derinlere gitti. Nemli taşlarında yürürken ıslık gibi tiz sesler çıkaran yarasalar uçuştu. Korkuyla büzüştü olduğu yerde. Tüm yarasalar yeniden kondular mağaranın tavanına .Biri hariç, mavi bir yarasa geldi kondu omzuna. Önce ürktü ona bakamadı. Yarasa da onu görmüyordu. Aksi halde ‘Bir gün ışığına’ yaklaşır mıydı zavallı? Ortak korkuları onları birbirine dost kıldı. Küçük bir serçe kadardı .Açtı kanatlarını biraz uçtu Afitap’ı bekledi. Tekrar uçtu tekrar bekledi, belli ki ona yol gösteriyordu. Anladı hızlandı Afitap mağaranın içinde tuhaf bir koku vardı. Onu geçmişe götürdü. Gözünün önüne tüm korkuları tek tek geliyor ayakları sendeleyip düşüyordu. En sonunda dizini kayanın sivri ucuna vurduğunda canı çok yandı. Kanı beyaz kayanın üstüne aktı. Minik yarasa tuhaf bir şekilde geri döndü kokuyu almıştı. Kana yapıştı. Afitap çığlık attı. Şu an kalbinin atışları mağaranın duvarlarında yankı yapıyordu. Minik yarasa tuhaf bir sıvı bıraktı diz kapağına ve kan durdu. Hapsoldu sıvının içine. Ona öğretilen tüm korkuları bu mağaradan çıkarken ardında bıraktı Afitap. Kötüleri kötü yapan belki de bizim ön yargılarımızdı. Yarasa onu Zulmet’e, karanlıklar padişahının oğluna getirmişti. Şefkatli ve gizemli kömür karası gözlerle baktı Zulmet. Onun söyleyemediği her şeyi duydu Afitap. Pelerininin altına girdi. Ait olduğu evi, aradığı huzuru bulmuştu. Birden Rüzgar Dev’in sesi duyuldu, öfkeyle kükrüyordu:

-Afitap uyu, uyan Rüzgar Devi sanma yalan! Öfkeden delirmişti. Tüm gücüyle üfledi. Zulmet’ in karanlık pelerini yırtıldı. Dalgalar öfkeden nasibini almış dağın zirvelerine doğru koşuyordu. Koydaki görkemli koca koca ağaçlar büyük çıtırtılarla gövdelerinden ayrılıp kırıldılar. Küçük çalılıklar sağa sola yattılar ama ayakta kalmayı başardılar. Sakın korkmayın dedi kucağındaki Şeb ve Nehar’a ilgiyle annelerini dinleyen çocukların gözleri iri iri açıldı. Şeb ‘Hadi anne sonra ne oldu?’ dediğinde Afitap’ın gözleri çok uzaklara mekan olarak aynı yerde olsa da çok uzun bir zaman yolculuğuna çıkmıştı. Yeniden başladı anlatmaya:-

Ben yeniden mağaraya girdim. İşte o anda babanız Zulmet ile Rüzgar Dev ile savaşmaya başladılar. Pelerinini açan Zulmet yıldızlara kadar yükseldi Rüzgar Dev’in kılıcı çok kuvvetliydi. Her vurduğunda karanlığın içinde ateşler çakıyordu ben ben çok korkmuştum. Zulmet’ e zarar verecek belki de öldürecekti. Bağırdım ‘ Durun yapmayın!’ diye ama kılıç sesi gökyüzünü yırtıyordu. Beni duymadılar. ‘Babam yaralandı mı anne?’ diye sordu Nehar. Afitap sevgiyle okşadı sarı saçlarını.’Evet kızım yaralandı ve yere düştü dizlerimin dibine’. Gözleri acı içindeydi, kollarından kan damlıyordu. Ama durmuyor kalkmaya çalışıyordu. ‘Ama anne kalkmasın izin verme.’ dedi Nehar ‘Babama bir şey olmasın.’ Güldü Afitap küçük yavrusu zaman kavramından bi haber şimdi oluyor gibi algılamıştı. Sevgiyle baktı gözlerine ‘Korkma yavrum bir şey olmadı ama unutma sevdiğimiz değer verdiğimiz inandığımız şeyler uğruna savaşmalıyız.Yoksa onları kaybettimiğizde yaşamanın anlamı da kalmaz.’ Sonra sonra hadi anlat diye sıkıştırdı. Şeb.Afitap onun kömür karası kıvırcık saçlarını karıştırdı elleriyle ve tekrar anlatmaya başladı ‘Babanız yerden kalktı ve pelerininin altından bakır kılıcını çıkardı.Toprağa iyice tutundu:

–Haydi Rüzgar Dev, buraya gel aşkın için Afitap’ ın önünde savaşalım kararı o versin. Bak, Afitap uyudu uyandı ama sen hala yalansın. Haydi gel bakalım diye bağırdı. Rüzgar Dev öfkesinden kudurdu gecenin karanlığı ışık ışık oldu yıldırımlar düştükleri yerleri yaktı yıktı. Bir anda gökyüzünden ışık hızıyla indi ve yanımızda bitti. İşte sonumuz geldi dediğimde Rüzgar Dev’in kılıcından çıkan kıvılcımların babanıza bir şey yapmadığını etrafından savrulduğunu gördüm. Bakır kılıç Rüzgar Dev’i öldüremedi ama kendine olan güvenini yıktı. Babanız aklı ile yenmişti Rüzgar Dev’i elbette taş yerinde ağırdı onu kendi topraklarında yenemezdi ki Rüzgar Dev . O gün bugündür bakır görünce sessizce ordan uzaklaşır. Rüzgar Dev gittiğinde her yer dağılmış birbirine girmişti. Ama birden bire babanızın kollarından damlayan kanların döküldüğü yerde kıp kırmızı ateş gülleri büyüdü . Zulmet eğildi en güzel gülü kopardı ve kokladı. Gül goncası o an açıdığında içinde bir delikli taş vardı. Babanız o gün benimle evlenmek istediğini söyledi. Çocuklar ikisi birden alkışlıyor ‘Kabul et anne ne olur?’ diyorlardı. Afitap kahkahalarla gülmeye başladı. ‘Evet evet kabul ettim bakın parmağımdaki bu yüzük işte o delikli taştı’ dedi mutlulukla. ‘Yüzüğü parmağıma taktığımda birden bütün gül yaprakları etrafa savruldu .Havaya mis gibi gül kokusu yayıldı. Her yaprak düştüğü yeri güzelleştirdi. Kırılmış koca ağaçlar yeniden cana durdular. Kanatları kırılıp düşen kuşlar canlanıp havalandılar. Gri gökyüzü yeniden önce ışıklandı sonra gecenin huzur veren karanlığına döndü. Biliyor musunuz çocuklar sevgi her şeyin ilacıdır. Bizim sevgimiz doğadaki her şeye hayat verdi. İşte o anda karanlık gökyüzünde bir yıldız göz kırptı. Zulmet onunla iyi geceler diliyordu. Afitap ninnisini söyleyerek uyuttu yavrularını br dahaki masalını anlatana dek mutlu oldular.

Gökten düşen elmaları ise tüm sevdalılar aldılar.

-Uyu benim yavrum. İnanırsan her şey ayan

Uyu uyan Uyu benim yavrum Uyu uyan

Vaz geçme sen inanmaktan Rüzgar Dev’i sanma yalan

Özde gizli her şey inan . Uyu benim yavrum

Uyu benim yavrum Uyu uyan. Uyu uyan.

Start typing and press Enter to search

Skip to content