KALBİN SESİ

Print Friendly, PDF & Email

Evvel zamanda, yoksullar handa, beyler konakta yaşarmış. Buna çok öfkelendim, bir hayli söylendim. Aldım heybemi, düştüm bir yola. Dere tepe düz gittim. Dedim ben ne ettim? Çayır çimen geçerek, soğuk sular içerek, altı ay, bir güz gittim. Karşıma çıktı heybetli bir derviş. Dedim: Derviş Amca, bu ne iş? Kuru idim ıslandım, sel beni neyler? Bulut oldum uslandım, yel beni neyler? Vay gidi yalan dünya, kimi ağlar kimi güler… Bakalım masallar bize ne söyler? Neyse sözü fazla uzatmayalım, masaldır bunun adı dinlemekle çıkar tadı.

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde çok uzak tepelerin ardında bir köy varmış. Bu köy iki dağın arasında, ormanlık bir alanın içindeymiş. Yemyeşil ağaçların, rengarenk çiçeklerin, binbir renk kuşların sesi, köyün ortasından akan derenin şırıl şırıl sesi köye huzur verirmiş. Köyün halkı da içten, samimi, hoş sohbet , yardımsever insanlarmış. Yalnız bir konu hakkında ikiliğe düştüğü zaman, kendilerinin eli ayağı tutuşur en az yüz kişiye danışırlarmış. Ama yine de bir karara varamazlar, yeni fırsatlar da böylece ellerinden sabun gibi kayıp gidermiş.

Bu köyün ortasından dupduru, coşkun mu coşkun bir dere akarmış. Bu derenin suyu tüm köyün ihtiyacını karşılamaya yetermiş. Günlerden bir gün horozlar ötüp güneş doğduktan sonra köylüler uyanıp dışarı bir çıkmış ki, bir de ne görsün! Dereden su akmıyormuş, sular çekilip gitmiş. Köyde bulunan gençlerden iki genç, derenin kaynağının geldiği yere gitmeye karar vermiş. İki genç insan, derenin kaynağının bulunduğu yere gelmiş ki bir de ne görsünler? Koskocaman bir fil suyun geldiği yere oturmuş ordan kalkmıyormuş. Gençler, eline bir sopa alıp Fil’ e vurmaya başlamışlar. Kalk çabuk, deremizi kuruttun zaten demiş. Canı yanan fil, iki genci de hortumuna dolayıp onları dünyanın öbür ucuna fırlatmış. Filin yanına giden gençlerden köye geri dönen yokmuş. Bir giden kişi geri köyüne dönemiyormuş. Böyle böyle artık köyde hiç genç kalmamış. Sadece bir kişi hariç, o da kasabadan köye gelen Ferdi’ ymiş. Bu gencin, gecenin karanlığı gibi gözleri, sütlü kahve renginde yüzü, Servi gibi uzun boyu varmış. Aynı zaman da sıcakkanlı, samimi, hoş sohbet bir insanmış. Eline bazen bir kaval bazen de bir cümbüş alır hem çalar hem söylermiş.

Köyde gencin kalmadığını anlayan Ferdi, köy halkı kendisinin evine gelmeden. Kendisi, eline kavalını alıp düşmüş yollara… Az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gittikten sonra, nihayet nehrin başına geldiğinde orda koskocaman bir Fil’ in oturduğunu görmüş. Ferdi, fil’in yanına yaklaşıp güler yüzle selâm vermiş. Fil, kendisine cevap vermeyince… Ferdi; fil’e bakıp senin ne kadar güzel gözlerin var öyle masmavi, insana huzur veriyor. Vücudun güneş sarısı gibi pasparlak, hortumun aynı dere gibi up uzun demiş. Hayatında ilk defa bu kadar güzel iltifatlar alan fil çok mutlu olmuş. Ferdi; Fil’e dönüp ismin nedir? Buraya nasıl geldin? anlat bakalım hele demiş. Fil; isminin Balu olduğunu. Kalbimdeki sesi duyduğumu söyledim aileme, ama hiçbirisi bana inanmadı. Ben de bu duruma çok üzüldüm ve ailemin beni bir türlü anlamadığını düşündüğüm için, ben de kalbimin sesini dinleyerek bu köye geldim. Sonra da biraz suyun içine oturup oynamak istedim ama sular birden bire yok oldu demiş.

Fil, Ferdiye dönerek: Sen hiç kalbinin sesini dinler misin? Demiş. Ferdi; dinlemez olur muyum? Ben zaten buraya kalbimin sesini dinleyerek geldim demiş. Fil, bu cevaba çok mutlu olmuş. Sadece kalbinin sesiyle hareket eden kendisi değilmiş. Fil Balu, Ferdi’ ye dönerek: Peki benim kalbimin sesini duyabiliyor musun? Bunu notalara dökebilir misin ? Demiş. Ferdi, bunu duyabilmem için öncelikle sessizlik gerek, sonra kalbimin sesini dinleyerek gerçek ezgiyi bulurum demiş. Ferdi; böyle söyler söylemez ormanda birden bire sessizlik oluşmuş. Sanki orman da bu sözü işitmiş ki; rüzgar esmeyi bırakmış. ağaçlar, yapraklarını hiç sallamamış. Kuşlar, hiç ötüşmüyormuş. Sanki bütün tabiat bu ânı bekliyormuş. Bu sessizliğin bozulmasını istemeyen Ferdi; gözlerini kapayıp tüm zihnini, gönlünü; Fil balu’nun kalbinin sesini duymaya vermiş. Daha sonra eline kavalını alıp duyduğu sesi aynen notalara döküvermiş. Sessizliğin sesi, kalbine; kalbinin sesi, ezgiye yoldaş olmuş. Bunu işiten başta, orman olmak üzere; Rüzgar, kuşlar, ağaçlar, bulutlar, evine ekmek götürmeye çalışan karınca hepsi ezgiye eşlik etmişler. Ezgi şöyleymiş;

Kalbinin sesini dinle her zaman

Kalbin sana asla yalan söylemez

Çelişkiye düşsende zaman zaman

Sana bir kötülük gelsin istemez.

Bir an her yeri huzur kaplayıp her tarafı ezginin yumuşak kalbi sarıp sarmalamış. Ezginin notaları, namesi, ormanda dans ediyormuş adeta. Ferdi, bile kendinden geçmiş. Kendisini kavalının sesine bırakmış. Bu esnada, Fil’ in kalbinin üstünde bulunan deri yarıldıkça yarılmış. Altın gibi parıl parıl parıldayan kalbinin içinde, adeta enstrüman köşesi varmış. Kaval, ney, bağlama, gitar hepsi bu ezgiye eşlik ediyormuş. Bunu gören ağaçlar, kuşlar ve tabiat büyülenmiş. Ferdi; kendisini kavalının sesine verip gözlerini kapattığı için görememiş ama etraftan başka müzik aletlerinin var olduğunu duymuş. Gözünü açtığında, Fil’in kalbini gören Ferdi, bu durum karşısında hem şaşkınmış hem de kendisini böylesine bir kalbin güzelliğine bakmaktan bir türlü alamıyormuş. Fil Balu, hem kalbindeki bu ezgiyi hem de kalbinin güzelliğini ortaya çıkardığı için, derenin başından kalkmış ve Ferdi’ye teşekkür etmiş. Ferdi; fil’e dönüp asıl ben teşekkür ederim. Sayende herkes kendi kalbinin sesini dinleyerek hareket edecek. Yalnız bu bulunduğumuz köydeki insanlar, kalbinin sesini dinlemediği için birçok şeyi ellerinden kaçırdı. Kalbinin güzelliğini onlara da hissettirir misin? Ondan sonra seninle birlikte ailenin yerini buluruz olmaz mı? demiş. Fil, mutlulukla kabul etmiş. Tekrardan dere eski haline gelmiş, köy bu işin çözülmesine sevinmiş ama sevinçleri kısa sürmüş, bilinmedik bir nedenle mutsuzluk sarmış gönüllerini. Ferdi, fil ile birlikte az gitmiş uz gitmiş bir arpa boyu yol gittikten sonra nihayet köye varmış.

Ferdi’yi filin üstünde gören köylüler; başta korkmuşlar ama Ferdi, onlara korkulacak bir şey olmadığını söyleyince sakinleşmişler. Ferdi, tüm köy halkının hemen köyün meydanı’nda toplanmasını istemiş. Bütün herkes köy meydanına geldikten sonra, Ferdi eline kavalını alıp ezgiyi çalmaya başlamış. Öyle bir çalmış ki, tüm köy halkının içini bir huzur bulutu kaplamış. Ferdi; kavalını çaldıkça, Fil’ in kalbinin üstündeki deri yarıldıkça yarılmış ve parıl parıl parıldayan altın gibi kalp ve kalbin ortasında birbirinden eşsiz enstrümanların bu ezgiye eşlik ettiğini görmüşler. Hepsi hem şaşkın hem de bu durum karşısında çok mutlu olmuşlar. Ezgi bittiğinde, Ferdi; köy halkına seslenerek, şöyle söylemiş: Eğer bir konuda çelişkiye düşerseniz, kalbinizin sesini dinleyin! O size yol gösterecektir. Size doğru yolun çıkış anahtarını ancak kalbiniz verir demiş. Ve onlara şu sözü tekrar etmelerini istemiş;

Kalbinin sesini dinle her zaman

Kalbin sana asla yalan söylemez

Çelişkiye düşsende zaman zaman

Sana bir kötülük gelsin istemez.

Tüm herkes bu sözü tekrar etmeye başlamışlar. Artık köy halkı bir konu hakkında ikiliğe düştüğü zaman kalbinin sesini dinleyip bu sözü tekrar etmişler. Ve gerçekten de bütün fırsatlar ayaklarına gelmeye başlamış. Hem günleri huzur dolu geçiyormuş hem de gönülleri artık rahatmış. Hem Ferdi’ye hem de Balu fil’e çok teşekkür etmişler. Köylü, Fil’ i çok sevmiş ve köyde kalması için ısrar etse de, Fil Balu; ailemi çok özledim, onların yanına dönmem lazım demiş ve misafirperverlikleri için köylüye teşekkür edip ordan ayrılmış. Ferdi, fil’i ailesine kavuşturduktan sonra, geri köye gelmiş. Köy halkı, artık Ferdi’ye, fil ile dostluk kurduğu için “Fil Ferdi “ diye seslenmeye başlamışlar. Ferdi; arada kaval arada cümbüş çaldığı zaman artık köyde Ferdi’yle birlikte bu ezgiye eşlik ederlermiş. Herkes bu durumdan çok ama çok mutluymuş ve mutluluk sonsuza kadar sürüp gitmiş. Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine…

Start typing and press Enter to search

Skip to content