KUŞ BEYİ

Print Friendly, PDF & Email
Sesli Dinle

Zamanın bir yerinde lavanta bahçelerinin sarmaladığı, tüm insanların neşe içinde yaşadığı bir yurt varmış. Bu yurtta börtü böcek ve çeşit çeşit hayvanlar dans ederek, cıvıldaşarak, hoplaya zıplaya yaşarlarmış. İnsanlar ve hayvanlar öylesine dostmuş ki, bir hayvanı öldürmek insan öldürmekle bir sayılırmış. Mutluluğun ezelden beridir hakim olduğu bu yurtta Ülgen diye bir oğlan yaşarmış. Anası tüm yurtta Akana diye tanınırmış. Sözü kılıçtan keskin, asası yeri göğü titreten yağız bir sultanmış. Eri, erken vakitte göç eyleyince evladına hem ana, hem baba olmuş. Derken bir gün oğlu Ülgen yanına varmış. Varmış ya Akana kulaklarının işittiğine inanamamış. Dizleri üzerine çöken oğlu:

-Ana, anam ben bir güzele sevdalıyım. Onsuz gözüme uyku girmez oldu. Ne olur, kurbanın olayım bana onu iste! İste ayağına yol olayım!

-Dur oğul! Bir dur hele! Kimdir bu kız kimlerdendir? Önce onu de!

-Ne fark eder ana?

demiş genç adam. Sonra dizleri üzerine çöktüğü yerden kalkıp:

-Kim olursa olsun, istemeyecek misin biricik oğluna? Yıkacak mısın tüm hülyasını başına?

-Benimle anlaşma yapmayı bırak hele sen oğul, çıkar şu dilinin altından baklayı! Kim bu kız, belli ki söyleyememende bir sebep vardır!

-Yoktur ana, Yaradan düşürmüş ise bu güzeli gönlüme bundan daha ulu hangi sebep ola ki yensin gönül sebebimi?

Akana, oğlunun bu hali karşısında daha da bir merakla ayağa kalkıp tutmuş oğlunun iki kolundan, sallamış:

-Oğul de hele önce, kim bu kız?

-Umay’dır ana. Sevdalıyım ona.

-Olmaz oğul, Umay olmaz!

-Neden olmazmış ana, neden?

-Onun doğduğu gün verilmiş sözü vardır. Tüm yurt bunu bilir. Umay doğduğu gün bu cıvıl cıvıl yurda gökten yedi başlı bir kartal indi. İnmesiyle her yer karardı. Sonra dedi ki; “Bir gün gelip bu kızı alacağım, o güne dek kim bu kıza göz diker ise onu dünyanın öbür ucuna götürürüm ve bir daha yurduna kavuşamaz!” Ey oğul, söyle hele bula bula bu kızı mı buldun gönül verecek? Ben sana yedi başlı kartalın kızını nasıl isterim, de hele anana?

-Ana! Ben bu meseleyi az düşüneyim hele. Bir çıkış yolu olmalıdır elbet.

-Ah oğul ahhhh!

Günler geceleri, geceler günleri kovaladı. Ne Akana’nın gözüne uyku girebildi, ne de Ülgen sevdasından vazgeçebildi. Bir sabah oğlu yine dikildi anasının karşısına, başladı kurduğu oyunu anlatmaya:

-Ana! Tüm kuş beylerine haber saldım. Hepsini yarın konuk edeceğim.

-Ne edecekmiş kuş beyleri ah benim akılsız oğlum? Bu yurtta ne zamandır bir hayvanın öldürüldüğünü gördün sen? Bilmez misin bir hayvana dokunmanın cezası insana dokunmakla aynıdır! Senin kendi canınla, benimle garezin ne?

-Ana bir dinle önce! Öldüreceğimizi kim söyledi? Öldürmeyeceğiz elbet. Sadece yakalayacağız ve sonra neden Umay’dır istediği, onu anlayacağız.

-Ah benim dertsiz başına dert arayan oğlum, ah benim dertli başım!…

Ülgen anasını zorla da olsa ikna ettiğini görünce daha da bir şey demeden erkenden uyudu. Ertesi sabaha gün doğar doğmaz kuş beylerinin daveti için hazırlıklarına başladı. Masaları donattı, konuk odalarını döşetti, yatakları serdirdi. Gelen beylerle uzun uzun neler yapacaklarını anlaştılar ve koyuldular beklemeye. Yine günler günleri geceler geceleri kovalıyordu ki bir gece gökte bir gürültüdür koptu. Akana silahını kaptığı gibi göğe baktı, oydu. “Oğul!” dedi. “Gelen o kartaldır!” Ülgen anlaştıkları gibi işareti verdi kuş beylerine. Hepsi ne yapmaları gerektiğini biliyordu. Derken Umay’ın hanesinin önüne kartalın yemesi için çeşit çeşit yemekler serilmişti. Kartal indi, karnını iyice doyurdu. Midesinde yer kalmayınca doğrulmasıyla kuş beylerinden Turıpşı tuzağını attığı gibi yakaladı kartalı. Kartalın yedi başının yedisinden, yedi ayrı ses ile bağırtı gök gürültüsü gibi inletirken ortalığı Umay neler olduğunu anlamak için hanesinden dışarı çıktı. Bir de ne görsün, yaşlı ninesinin ölmeden önce, “Aman kızım sakın ola bu haneden dışarı çıkmayasın. Yedi başlı bir kartal görürsen hemen kaçasın! “diye öğrettiği, senelerce torununu esir gibi yaşatmasının sebebi olan kartal! Umay hemen geldi yanına:

-Ey kartal sen benden ne istersin? Neden dert edindin beni kendine?

-Benim derdim sen değilsin, babandır! Ama o gittiği için, onun evladı olarak sanadır öfkem!

-Ne etmiştir babam sana? Söyle hele!

-Söylerim elbet, vakti gelince söylerim!

Kartal öfke ile çırpınsa da, midesi öyle şişmiştir ki, hareket kabiliyeti azdır. Kuş beyleri apar topar, kartalın gücü yerine gelmeden onu alıp Irgak adını verdikleri yüksek tepeye götürdüler. Orada yedi katlı parmaklıkları olan bir yere hapsettiler. Kartal öfkesinden deliye dönse de, yedi başından yedi ayrı sesle göğü delse de nafile. Her şey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş, olması gerektiği gibi de olmuştu. İn cin, börtü böcek, kuş ve her çeşitten hayvan ile birlikte yurttaki tüm insanlar şimdi kartalın akıbetinin ne olacağını konuşuyor, bilen bilmeyen herkes hep bir ağızdan maval okuyordu. Günler günleri kovalıyor, kartalın tehditkar sesleri homurdanmaya, mırıldanmaya ve en nihayetinde de sessizliğe bürünüyordu. Karnı acıktıkça ve kafesin altına hazırladıkları zemini kuş beyleri sallandıkça açlık ve uykusuzluk ile daha fazla cebelleşemeyen kartal sonunda pes etmişti.

-Ey insanoğlu! Söyle benden ne istiyorsun? diye sordu bir gün.

Nöbet tutan kuş beylerinden birisi hemen Ülgen’i çağırdı. Ülgen:

-Senin canınla bir işim yoktur ey kartal! Ama Umay’ı neden almak istediğini söyle bana!

-Umay’ın babası bir gün benim yavrumu yakaladı. Onu alıp daha yumurtasından yeni çıkmış iken avladı. O da bir kuş beyiydi, o gün bugündür kin güderim. Bir gün yavrusu olduğunda ben de avlayacağıma and içtim. Bebekken yapmadım. Aklının ereceği yaşa değsin istedim.

-Ey kartal! Acını anlıyorum. Ama yıllardır bizim yurdumuzda hayvan canı ile insan canı eşittir. Kimse öldürmez. Kurban olmaya razı geleni kurban eder. Ama rızasız avlanmak yasaktır. Bak, biz de sana bir şey etmedik. Şimdi sen de var git yoluna. Umay’ın bir suçu, günahı yoktur. O daha körpecik bir kız. O ölünce senin yavrun geri gelmeyecek. Biz insanlar size bir şey etmezken, sizin bize kin güttüğünüzü görmek eski avlanma geleneğini yeniden canlandıracaktır. Umay için değilse bile kendi ırkın için var git yoluna. Uyumuş kötü alışkanlıkları yeniden uyandırma!

Kartal söylenenleri düşündü. Uzun uzun düşündü. Sonunda kabul etti. Misafirperverlikle önüne sunulan yemeği sakince yedi ve sonra biraz uyuyup dinlendi. Kendine geldiğinde Ülgen kapısında bekliyordu. Kafesinin kapısını kendisi açtı. Kartal çıktı. Vedalaştıktan sonra tam uçacaktı ki, Ülgen’e baktı:

– Burada, sizlerle yaşayabilir miyim? dedi. Ülgen şaşkınlıkla:

– Tabii, kimseye bir zarar vermez isen, yaşayabilirsin, dedi.

Kartalın artık kimseye zarar verip bu düşmanlığı yeniden başlatmak gibi bir isteği de kalmamıştı. Yıllardır biten bir düşmanlığı kızıştırmak ırkına karşı ihanet olurdu. Kuş beyleri kafesin demir parmaklıklarını söktü. Irgak’ı yeni yuvası belleyen kartal bu yurtta mutlu mesut bin bir çeşit hayvanla yaşamaya başladı.

Derken meydana inen Ülgen ve kuş beyleri büyük bir tören ile karşılandı. Törenin başında da gururla evladının yolunu gözleyen Akana vardı. Güzeller güzeli Umay’a doğru baktı:

-Ey ahali! Umay kızımın babası, anası, ninesi, dedesi yoktur. Amma biz onu yıllardır kızımız bildik. Şimdi söyleyin hele, Umay kızımızı Ülgen oğlumuza veriyor muyuz?

Umay’ın al yanakları iyice kızarmıştı. Canını kurtaran ve seneler sonra hanesinden çıkıp rahatça meydana kadar yürümesini sağlayan Ülgen’e onun da gönlü tutulmuştu. Heyecandan buz kesen ayakları titriyor, ahalinin vereceği cevabı merakla bekliyordu. Hep bir ağızdan evet dendikten sonra hem Umay, hem Ülgen, hem Akana rahat bir nefes aldı. Kırk gün kırk gece düğün yaptılar. Yedi başlı kartal da düğüne davetliydi. Gökten yedi elma düştü, yedisini de kartal yedi. Bu masal da böyle bitti. Onlar erdi muradına, haydi siz de çıkıverin kerevetine.

Start typing and press Enter to search

Skip to content