BEYAZ GÜL

Print Friendly, PDF & Email

Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur zaman içinde sıcak ülkelerden birinde bir hakan varmış. Hakan’ın canından çok sevdiği, gözünün önünden bir an dahi olsa ayırmadığı, güzelliği dillere destan ay parçası gibi bir kızı varmış. Hint hakanının oğlu bu kızın güzelliğinin şöhretini duyarak babasından müsaade alarak, düşmüş yollara, günlerce yol almış. Kızın bulunduğu şehir, yedi yıl uzakta olduğu için bin bir meşakkatle birçok ülkeden geçtikten sonra yem yeşil bağların, meyve ağaçlarıyla çevrilmiş olduğu kerpiç bir evin önüne varmış. Yorgunluktan bacaklarında derman kalmamış olduğundan bir ağaca yaslamış. Karnı iyice acıktığından bağda bulunan meyve ağaçların üzerindeki nefis meyveleri yemeye başlamış. Meğer bu bahçe bir dudağı yerde bir dudağı gökte bir dev anasınınmış.

Dev anası bu delikanlının korkusuzca bahçesinde dolaşıp leziz meyvelerini yediğini görünce:

-Ey insanoğlu meyvelerimi korkmadan nasıl yersin! Diye gürlemiş.

Bu gök gürültüsü gibi sesi duyan şehzade, korkudan yaslandığı ağacın üzerine çıkmış. Dev anası etrafı koklaya koklaya ağacın dibine gelmiş. Şehzade bunu görünce Dev Anasına yalvarmaya başlamış.

-Anam Anam beni affet! çok yoruldum çok acıktım. Dayanamadım al al meyvelerini yedim. Bu yalvarma karşısında Dev Anası Şehzade’ye acımış:

-Ey Ademoğlu, sen buraya nasıl girdin? Seni yiyeceğimden hiç korkmadın mı?

-Anacığım, belki Allah beni sana göndermiştir! diyerek ağacın üzerinde ağlamaya başlayınca Dev Anası bu perişan ve dertli çocuğa çok acımış.

-Sen düşmüş bir adama benziyorsun; bana, bu diyara gelmenin sebeplerini doğru olarak anlatırsın belki seni affederim, deyince Şehzade:

-Anacığım ben bir kıza aşık oldum! diyerek Hakan’ın kızına anlatmış.

-Oğul, orası buraya dokuz aylık uzak bir yerdedir, kaldı ki, oraya varmış olsan yine onu göremezsin. Hatta onun güzelliğini işitip de oraya giden nice delikanlılar mahvolup gittiler. Sakın oraya gitme, dediği zaman, Şehzade:

– Ben onun sevdası ile buralara kadar geldim demiş. Dev Anası:

-Oğlum bu kız sihirbaz bir cadı tarafından büyülenmiştir.

-Ey anacığım ben o cadının büyüsünü nasıl bozabilirim?

Dev Anası:

-Oğlum buradan giderken karşına bir has bahçe çıkacaktır. O bahçenin içinde bir beyaz gül vardır. Eğer o gülden koparıp da kızın başına taktırabilirsen o zaman o kız

Seni aratıp buldurur, o vakit onu doya doya seyredersin, diyerek Dev Anası, ağacın dibinden ayrılıp uzaklara gitmiş. O zaman Şehzade ağacın üstünden inerek Dev Anasının tarif ettiği yolu tutmuş. Az gitmiş, uz gitmiş, nihayet günün birinde bir bahçeye gelmiş. Bahçenin kapısının önünde tüyleri kömür karası büyük bir kedi görmüş meğerse bu kedi cadı karısının büyük kızıymış. Şehzade bunu görünce içeri gireyim mi ,girmeyeyim mi, diye düşünmüş. Tüm cesaretini toplayarak kedinin yanına yaklaşıp.

-Yol ver bana güzel kedi. Ne parlak gözlerin, ipek gibi tatlı tüylerin var! deyince kedi Şehzadeye derhâl aşık olmuş. Şehzade’ye:

-Bahçeye gir, demiş.

Bunun üzerine Şehzade bahçede dolaşmaya başlamış. Bir tarata beyaz güllerden oluşan bir gülistana rastlamış. Güzel kokulu bu gülistanda dolaştıktan sonra bu beyaz güllerden bir tane koparmış. Tam o sırada,bir gürültü çıkmış. Şahzade kafasını kaldırıp baktığında kapıdaki kediler bir iken,i ki olmuş. Bir tanesi Şehzadeye yiyecek gibi bakmış. Kara kedi ise:

-Hadi çabuk buradan kaç, kardeşlerim seni görürse seni paralar, demiş.

Şehzade alelacele bahçeden çıkarak kızın bulunduğu şehre doğru yol almış .Ben diyeyim üç vakit siz deyin az vakit içinde, kızın şehrine gelmiş ,ve bir kıraathaneye girmiş.

Herkes bu perişan ve yorgun halli genci görünce ona acımış yemek vermiş. Masal bu ya burada olanların hepsi, Hakan’ın güzel kızını görmeye gelenlermiş. Bir adam Şehzade’ye:

-Delikanlı, nerden gelip nereye gidiyorsun? Diye sorunca, Şehzade:

-Ben kervanbaşı idim, yolda hırsızlar malımı ve paramı aldılar! Günlerce yürüdükten sonra buraya gelebildim, demiş.

Delikanlının haline herkes acımış, gün batıpta gece olunca buradaki adamlar bir araya gelerek konuşamaya başlamışlar. Şehzade konuşulanlara kulak kesilmiş, meğer adamların hepsi Hakan’ın kızından bahsediyorlarmış. Gün doğup da sabah olunca Şehzade sokağa çıkmış. Üstü başı temiz pak,yüzü nurlu bir kocakarıya rastlamış. Delikanlı ,bu kadının saray mensubu biri olduğunu anlayarak yanına sokulmuş. Kocakarı da onun yabancı olduğunu anlamış,

-Oğlum sen ne iş yaparsın? demiş.

-Anacığım ben bahçıvan oğluyum, bahçemizde yetişen gülleri satarım .İşte en güzellerinden bir tanesi deyince kocakarı:

-Bakayım nasıl? diye sormuş . Bunun üzerinde Şehzade koynundan gülü çıkarmış.

Kocakarı:

-Aman ne güzel gül…Bu gülü kaç kuruşa satıyorsun? Şehzade:

-Gül yüzlü anacığım ,bu gül, sana yakıştığı kadar sultanlara, genç kızlara da yaraşır demiş.

Kocakarı:

-Oğlum, ben bunu kendime alacak değilim; ben Hakan’ın kızının hocasıyım. Ona bu gülü hediye götürmek istiyorum. Gerçi yanımda onu alacak para da yok!

Şehzade:

-Mademki bu gülü hediye edeceksin ,ben de sana bu gülü hediye ediyorum, demiş

ve beyaz gülü kocakarıya vermiş. Kocakarı doğruca saraya giderek Sultan’a gülü vermiş.

Sultan:

-Canım hocacığım, bu ne güzel gül, diyerek koklamış. Sonra bu beyaz gülü zümrüt saçlarına takmış. Gül,kızın başına takılınca içine bir ateş düşmüş, Şahzadenin aşkı kalbine erişmiş. Fakat bir türlü bunun sebebini anlayamamış.

Kocakarıya:

-Benim içim yanıyor, fenalık geliyor! Şah babama söyleyelim de beni biraz has bahçeye çıkarsın. Ruhumdaki sıkıntı gittikçe artıyor.

Kocakarı hemen Hakan’ının huzuruna çıkarak kızının arzusunu söylemiş. Hakan, kızının yanına gelerek:

Gözümün nuru, gönlümün süruru sana ne oldu? Diye sormuş.

Kız:

-Şah Babacığım bilmiyorum, içim yanıyor, fena hâlde bunalıyorum.

Hakan:

-Öyle ise haydi has bahçeye çık, açılırsın! Diyerek kocakarıyla beraber kızını bahçeye çıkarmış. Kız bahçede dolaşırken:

-Hocacığım, bu gülü nereden buldun? Başıma taktım takalı içimde sönmeyen bir ateş var.

Kocakarı:

-Bana bu beyaz gülü, bir genç oğlan armağan etti.

Kız:

-O gülü vereni bir kere bana gösterebilir misin? Demiş.

Kocakarı:

-Ben onu nerede bulayım, yolda rastlamıştım, deyince.

Kız:

-Ne yaparsan yap, hocacığım onu bana, bul demiş.

-Kızın ısrarlarına dayanamayan kocakarı peki kızım arayayım, bulursam getiririm, demiş.

Meğer Şehzade bu kocakarının yolunu beklermiş. Kocakarı delikanlıyı görünce

-Aman oğlum, seni gökte ararken yerde buldum. Sultan, bu beyaz gülü başına takınca hastalandı. Şimdi seni görmek istiyor. Vaktin varsa benimle beraber gel! demiş.

-Delikanlıyla kocakarı beraber saraya gitmişler. Kocakarı, delikanlıyı sarayın bahçesine almış ve Sultan’a da haber vermiş. Sultan telaşla pencereye koşmuş; fakat Sultan bu Şehzade’yi görünce derhâl aşık olmuş yüreği ferahlamış. Sarayın penceresinden delikanlıya bir name yazıp atmış.

“Ben sana gönülden âşık oldum, Benimle evlenmek istersen her gece bahçeye gel, görüşürüz.”

Delikanlı kocakarının gelmesini bekleyerek hemen bahçeden çıkmış, birlikte saraydan çıkmışlar.

-Aman oğlum, kendini ele verme, yoksa Hakan hepimizi öldürür, demiş.

Ertesi gün Şehzade bahçe duvarının dibine gelip beklemiş, Sultan gizlice Şehzade’nin yanına gelmiş. İki sevgili yan yana gelince havuz başına gitmişler o kadar fazla sohbet etmişler ki artık gözleri uykuya yenik düşmüşler oracıkta uyuya kalmışlar. Sabahleyin Hakan, kızını görmek için yanına gittiğinde sultanı yatak odasında bulamamış, kızını arayıpa bulamayan Hakan kızını merak ederek onu aramaya çıkmış. Şehzade ve kızını bahçede havuz başında beraber uyurken görmüş. Yanlarına gelen Hakan’ı uyandıklarında karşılarında görünce fena halde korkmuşlar.

Hakan sert bir sesle:

-Delikanlı kimsin sen? Demiş.

-Ben Hint hakanının oğluyum, diye cevap vermiş delikanlı.

-Burada işin ne?

-Kızınızın güzellikteki şöhretini duyarak ona âşık oldum. Yedi yıl yol alıp bu diyara geldim.

-Kızımla nasıl tanıştın?

-Bir beyaz gül ile… deyince Hakan merak ederek meseleyi gence sormuş, o da başından geçenleri birer birer anlatmış.

Hakan:

-Öyle ise kızım senin kısmetindir! Demiş ve kızını Hin Hakanın oğluna vermiş. Sarayda kırk gün, kırk gece süren bir düğün yapılarak mesut günler yaşamışlar. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine…

Bahar ARVASİ

Kaynakça: Türk Masalları Elips Kitap 4. Baskı 2007

Start typing and press Enter to search

Skip to content