LAMBANIN İÇİNDEKİ GİZEM

Print Friendly, PDF & Email

Sesli Dinle

Bir varmış, bir yokmuş.

Günlerden bir gün. Çok güzel bir evde küçük Hakan ve ailesi yaşarlarmış.

Hakan henüz 5 yaşında olmasına rağmen çok akıllı ve meraklı bir çocukmuş.

Hiçbir şeyi yüzeysel incelemez, daima sorular sorarak derinlemesine öğrenmeye çalışırmış.

Fakat Hakan’ın babası Erdem Bey ve annesi Esra Hanım çalıştıklarından dolayı, genellikle gün boyu evde olmazlarmış.

Hakan anne babası işe gidince çok sevdiği ninesiyle kalırmış.

Fatma teyze torunu Hakan’ı çok severmiş.

Hakan’ın sorularını özenle cevaplar, oyunlarına iştirak eder, kendisine ihtiyaç duyduğu her konuda torununa yardımcı olurmuş.

Yine böyle bol sorulu bir günde Hakan ninesine, “Nineciğim. Ben akşamları yaktığımız lambaların içinde ne olduğunu çok ama çok merak ediyorum. Nasıl oluyor da evimizi aydınlatıyorlar. Sen biliyor musun?” Fatma nine biraz düşündükten sonra Hakan’a dönerek, “Oğlum bana biraz zaman ver olur mu? Biraz düşüneyim, araştırayım ki senin merakını giderirken de bilgilendirmiş olayım anlaştık mı?”

Hakan bu durumdan pek memnun olmasa da peki demiş ninesine.

Peki demiş, demesine ama bu soru aklından hiç çıkmıyormuş.

Hep düşünüyor ve lambanın içinde neler olabileceğine dair hayaller kuruyormuş.

O günün akşamına kadar bu şekilde vakit geçiren Hakan, akşam birde babası ve annesine sormaya karar vermiş. Belki onlar bana anlatırlar diye düşünmüş lambanın içinde ne olduğunu.

Akşam anne babası işten döner dönmez koşmuş Hakan. “Anneciğim babacığım hoş geldiniz. Ben bir şey sorabilir miyim? Lambaların içinde ne olduğunu merak ediyorum. Nasıl evimizi aydınlatıyorlar? İçlerinde ateş olabilir mi?” Arka arkaya bir sürü soru sıralamış Hakan.

Babası Erdem Bey kucaklamış öpmüş oğlunu. “Sevgili oğlum. Birazdan misafirlerimiz gelecek. Söz uygun bir zamanda bu konuyu konuşacağız. Siz şimdi yemekten sonra ninenle vakit geçirin. Ninen sana kitap okusun olur mu?”

Hakan bu duruma çok üzülmüş. Çünkü her zaman böyle olurmuş. Babası ve annesi Hakan’ı bu şekilde geçiştirdikten sonra bir daha asla hatırlamazlarmış sözlerini.

Hakan meraklı bakışlarını ninesine çevirerek yemeğini yerken üzgünmüş.

Anne babası ise yemek süresince hep misafirlerin öneminden bahsetmişler, yemek bitince Hakan ve ninesi Fatma ninenin yukarı kattaki odasına çekilip oyun oynamış ve çok güzel vakit geçirmişler. Nihayet uyku vakti gelince Fatma nine Hakan’ı kendi odasına götürerek yatırmış. “Oğlum sen uyu artık çok geç oldu. Ben de namazımı kılıp yatacağım. Bir şey istersen seslen bana.” diyip çıkmış. Zaten odaları yan yanaymış. Eğer Hakan bir şey isterse, hemen duyarmış onu ninesi. Namazdan sonra Hakana bir daha bakmış ve oldukça yorgun olduğundan hemen uyumak istemiş. Işıkları kapatmış ve uykuya dalmış Fatma nine.

Hakan ninesinin uyuduğundan emin olunca hemen kalkmış yatağından. Meğer hiç uyumamış da uyuyor gibi yapmış. Çünkü merakını gidermek, lambanın içinde ne olduğunu kendisi öğrenmek istiyormuş. Biraz da ailesine kırgınmış aslında. Kendim araştırırım diye düşünmüş. Önce kenarda duran masayı biraz zor olsa da odanın ortasına çekmeyi başarmış.

Sonra bir tabureyi de masanın üstüne koymuş. Önce masaya ardından üzerindeki tabureye çıkarak lambayı tutabileceğini düşünmüş ve hemen düşüncesini uygulamaya koymuş. Hakan tabureye çıkıp da ayağa kalkınca tabure titremeye başlamış. Hakan biraz korkmuş ama yine elini uzatmış lambaya.

Dokunur dokunmaz lambanın sıcağından eli yanmış. Elini ani refleksle çekince müthiş bir gürültüyle yere düşmüş Hakan. Hem canı yanmış hem de çok korkmuş, sessizce ağlamaya başlamış ki ninesini yanında bulmuş. Sarılıp bağrına basmış torununu. Yavrum kuzum bir şeyin yok ya diye çırpınırken gürültüyü duyan anne ve babası da yukarı koşmuşlar.

“Şükürler olsun ki Hakana bir şey olmamış.” Herkes rahat bir nefes alıp da kendine gelince, ortada duran masa ve devrilmiş tabureye bakakalmışlar.

Nine sormuş. “Hepimiz aynı şeyi düşünüyoruz değil mi?”

Hep birlikte Hakan’ın gönlünü almaya çalışmışlar. Onun sorularıyla ilgilenmediklerinden dolayı özür dilemişler. Hakan da sabırsız davranarak gizlice bu şekilde bir tehlike oluşturduğu için özür dilemiş ailesinden. Sonra Erdem Bey lamba getirmiş çekmeceden, uzatma kablosu ve birde duy almış yanına. Bir güzel anlatmış lambanın içinde ne olduğunu Hakan’a.

“Okula gidince daha güzel anlayacaksın oğlum. Belki de sen kendin lambalar icat edeceksin hele biraz büyüsün benim aslan oğlum” diye sarılmış Hakan’a ve ailece bir karar almışlar. Ne kadar işleri olursa olsun Hakan için ayırdıkları bir vakit mutlaka olacakmış artık.

Masalımız bitti burada. Üç elma değil, gökten düştü üç lamba. Lambalar var olsun, hayallerinize renk olsun.

Hülya DEVECİOĞLU

Start typing and press Enter to search

Skip to content