İnci Kolye

Print Friendly, PDF & Email

Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde Mercan adında güzel bir kız yaşarmış. Bu kız Kafdağı’nın ardında kendi kurduğu Anda Yaşa adlı ülkesinde şaşaalı görkemli bir bahçesi olan sarayda yaşıyormuş. Daima sağlıklı beslenir, cildine önem verir. Bulunduğu anın tadını çıkarırmış. Fakat buna rağmen içinde bilinmedik bir boşluk varmış.

Ne kadar zengin olursa olsun, emrinde ne kadar hizmetçileri, aşçıları, bahçıvanları, korumaları olsa da çok yalnızmış çünkü bu kişiler kendisini değil zenginliğini seviyorlarmış. Kendisini olduğu gibi seven birisi yokmuş hayatında, o nedenle ne kadar her istediği olsa da bunlar asla yalnızlığını gidermeye yetmiyormuş.

Kendisine has tek bir şey varmış ki o da inci kolyesiymiş. İnci kolyesini taksa da takmasa da her zaman içinin ve dışının güzelliği inci gibi bakışından ve inci kolyesinin parıl parıl parlamasından belli oluyormuş. Eğer inci kolyesi başkasına geçerse inciler solmuş gül gibi solup gidiyormuş.

Çok uzak bir yere Geleceğini Planla adlı başka bir ülke kuran Tercan adındaki bu prens ise işlerini planlayan, titiz, düzenli, sorumluluk sahibi; Başak tarlası gibi sapsarı saçları, deniz suyu gibi masmavi gözleri varmış. Yakışıklı, yağız gibi bir delikanlı olduğu kadar aynı zamanda; kalbinin güzelliği, merhameti, saflığı her şeye değermiş.

Çok uzun bir zaman geçtikten sonra; sarayındaki çalışanlar, beyim gittikçe yaşınız ilerliyor. İleride iş yapamayacak hale geleceksiniz, şimdi evlenmezseniz ileri de hiç evlenemezsiniz demişler. Prens, bu durumu çok düşünmüş, çalışanlar çok haklı ama beni olduğum gibi sevecek birisini diliyorum demiş. Beni olduğum gibi sevecek birisi var mıdır ki demiş ve emrindekilere; sarayımda bir parti vereceğim bunu herkese duyurun demiş. Çalışanlar emredersiniz deyip ayrılmışlar ve tüm ülkeye gidip, prensin sarayında parti verileceğini ve hangi kızdan hoşlanırsa onunla evleneceğini söylemişler. Haber verilen ülkelerdeki kızlar süslenmişler, püslenmişler en güzel elbiselerini en güzel takılarını takıp yola çıkmışlar.

Anda Kal ülkesindeki prensesde bu partiden haberdar olup o da bu partiye katılmak istemiş. Emrindekilere at arabasını hazırlamalarını söylemiş ve Sarayın şoförü Beyaz at arabasını sarayın önüne getirmiş. Arabasına binen prenses, az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gidip nice ülkeyi aştıktan sonra nihayet prensin ülkesinde parti verilecek olan saraya varmış. Yalnız üstünde sade bir elbisesi ve birde boynunda sadece inci kolyesi varmış ama o kadar zarif ve şık olmuş ki, boynundaki inciler bile elmas gibi parlıyorlarmış. Bunu fark eden süslü kız kılığına bürünen kötü cadı, Anda Kal ülkesinin prensesinin yanına gidip, eğilir misiniz size bir şey söyleyeceğim demiş. Prenses eğilir eğilmez inci kolyesini çekip kopartmış. Prensesi de bayıltıp sarayın dışına çıkartmış.

Kendisi inciyi takar takmaz o kızın güzelliğini almış lakin inciler gül gibi soluvermiş. Kötü kalpli kızın boynundaki inciyi görmeyen prens; bu kız beni olduğum gibi sevebilir deyip o cadıya evlenme teklifi etmiş. Cadı, teklifi anında kabul etmiş. Kendisine gelen Mercan prenses, inci kolyesinin boynunda olmadığını görünce çok üzülmüş, çok ağlamış. Gözlerinden akan göz yaşları bile inci tanesi gibiymiş.

Aradan çok uzun bir zaman geçtikten sonra; Mercanın güzelliğine bürünen cadının boynundaki inci kolye düşer düşmez tekrar eski çirkin haline dönüşmüş ama kolyenin düştüğünden haberi olmadığı için, prensin yanına gelip tüm sarayı, serveti kendi üstüne yapması için elinde kağıt kalemle gelip bunu imzalamasını söylemiş. Prens, evlendiği kişinin boynunda kolyenin olmadığını görünce ve de bunun kız kılığına bürünen cadı olduğunu kendisinin kandırıldığını anlamış ama belli etmemiş. Cadıyı test etmek için yatak odasında rengi solmuş kolyeyi yerden bulup prensesim kolyen düşmüş deyip kolyeyi tekrardan cadının boğazına takmış ama bir değişme olmamış çünkü kolye özelliğini yitirmiş. Gece olup cadı uyumak için yatağa girince, Prens kendisine hissettirmeden boynundaki kolyeyi çıkartıp cebine koymuş. Gece vakti sarayın dışındaki muhafızlarını yanına çağırıp cadıyı bayıltmalarını ve yerin yedi kat altındaki zindana kapatmalarını emretmiş. Muhafızlar denileni yapıp cadıyı bayıltıp zindana kapatmışlar. Uyanınca kendisini yerin yedi kat altındaki zindanda bulan cadı, kolyesinin olmadığını fark etmiş ve tüm planlarının suya düştüğünü, yalanın er geç ortaya çıkacağını anlamış. Ne kadar çığlık atsa da artık çok geçmiş.

Tüm ülkeyi uçan atıyla gezen Tercan, her durduğu yerde gördüğü kıza, inci kolyeyi takıyormuş. Ama hiçbir kız ne Mercan’ın güzelliğini alıyormuş ne de inciler eski parlaklığına dönüyormuş. Prens, tüm ülkeyi gece gündüz demeden karış karış gezmiş aradan çok uzun zaman geçmesine rağmen o güzeli hâlâ bulamamış.

Uçan atının uçmaktan kanatlarının biri hareketsiz kalınca at dengesini kaybedip kayalıklardan yuvarlanıvermiş. Prens ise Kaf dağının ardında bulunan bir yere düşüp yaralanmış. Prensin düştüğü yer Mercan prensesin sarayının yakınıymış. Mercan prensesin odasına, bahçıvan gelip prensesim sarayınızın yakınında bir oğlan yaralı bir şekilde yatıyor demiş. Prenses, hemen aşağı inmiş ve oğlanı görür görmez, bu geleceği planla ülkesinde yaşayan prens demiş. Oğlanı bir küçük taşımışlar. Prenses Mercan, hemen hekim çağırmış, hekim oğlanın yarasını tedavi ettikten sonra gitmiş. Prenses o arada uyuyakalmış, yaralı halde yatan prens uyanınca karşısında o sarayda karşılaştığı prensesi görmüş, çok sevinmiş. Prenses uyurken, oğlan cebinden çıkardığı inci kolyeyi Mercan prensesin boynuna takmış. Prenses yine aynı güzellikteymiş ve inci kolyeler parıl parıl parıldamaya başlamışlar.

Prens, bunun gerçek bir prenses olduğunu anlamış. Başlamış gönül telinden ezgiler söylemeye; prenses o ezgileri duyunca rüya görüyorum zannetmiş ama gözünü açtığında bu durumun rüya olmadığını anlamış. Üstelik, üstelik inci kolyesi de boynundaymış. Öylesine mutlu olmuş ki eğer bu bir rüyaysa, rüyadan ayılmak istemiyormuş. Prens, ezgiler söylemeyi bırakınca başlamış söze; Sarayda sizi fark ettiğim an size âşık oldum, Saraydaki en sade elbiseyi giyinen ama en şık olan sizdiniz. İnci kolyeleriniz bile hepsinden farklı parlıyordu. Ama kolyenizi bir cadı takınca onu siz zannettim ve ona evlenme teklifi ettim, o da kabul etti. Meğerse kandırılmışım. Asıl prensesi şimdi buldum ve o prenses şimdi karşımda duruyor demiş ve yatağından kalkıp Mercan prensesin önünde diz çöküp; benimle evlenir misiniz? Demiş. Prenses, göz yaşları içerisinde teklifi kabul etmiş. Düğün hazırlıklarına başlanmış ve kırk gün kırk gece toy düzenlenmiş. Bu mutluluk sonsuza dek sürmüş. Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine.

Start typing and press Enter to search

Skip to content