CONGALAZ KARISI İLE AYŞE MASALI

Print Friendly, PDF & Email

Sesli Dinle

Bir varmış, bir yokmuş.

Allah’ın deli kulları çokmuş.

Bizden daha delisi hiç yokmuş.

Çok demesi pek günahmış.

Azdan çoktan, hoppala, hoptan.

Sana bir mintan yaptırayım, çerden çöpten.

İlikleri karpuz kabuğundan, düğmeleri turptan.

Zaman o zaman idi. Bit bineğim, pire yedeğim idi.

Darı topuzum, çavdar kalkanım idi.

Bir tüfeğim var idi. Ayran ile doldurur, şerbet ile ateşlerdim. Çıkardım dağlar başına. Bre, bre! der gezerdim. Yetmiş karga ayağa kalkardı. Ağa geliyor diye.

Çok söyler çok işitirdim, anlatayım duyduklarımı sizlere de.

Toros Dağlarının eteklerinde, adına İçel denen denize kıyısı olan bir kentin şirin mi şirin köyünde, Ayşe ve Hasan adında iki kardeş, aileleriyle birlikte mutlu mesut bir şekilde ömür sürerlermiş.

Gün gelmiş zaman geçmiş, yürekleri güzel iki çocuğun anneleri hastalanmış, kasabadan doktorlar uğramış, deniz kıyısındaki kentlerde çareler aranmış ama ne fayda. Aile kara kara düşünürken, köylerinde çerçilik yapan güngörmüş İhtiyar Ali emmi, “Çerçi geldi incik, boncuk, alan yok mu?” diye köşe bucak dolanıyormuş. Hasan ve Ayşe’nin evinin önünden geçerken, Hasan’ın duvar dibine çökmüş, kederli hâlini görünce, “Derdini söylemeyen derman bulamaz, dizleri tutmaz olur dağ bayır aşamaz. De bakalım evladım derdin ne?” diye soru yöneltmiş? Hasan içini dökecek ya bu fırsatı kolluyor. Annesinin hastalığını bir bir sayıp dökmüş. Çerçi Ali emmi, gönül gözü açık, Hakk’ın mübarek kullarındanmış. “Evladım demiş, bu derdin çaresini bilirim ama çok güçtür yapabilir misiniz bilmiyorum.” “Anlat hele Ali emmi” demiş Hasan. “Toros Dağlarının öte tarafında bir şifalı kaynak suyu var. Lakin bir Congalaz karısı bu sudan kimselere içirmez. Kaynağın yamacına gelenleri kovar ve kötü sözlerle hakaret eder. Herkes bunun şerrinden bıktı usandı. Kimsecikler bu Congalaz’ı alt edemez.” demiş.

Hasan Çerçi Ali emmiden işittiklerini ailesine söyler ve Congalaz’ın yaşadığı yerlere seyahat edip o suyu getirmek için izin ister. Kardeşi Ayşe, “Ben de geleceğim.” diye inat eder. Yaşının küçüklüğünden dolayı bu fikre karşı çıkılsa da, Ayşe, “Küçük teker önde gider, yaşımın küçük olduğuna bakmayın, siz birde benim zekâmı görün.” diyerek herkesi ikna eder. Sabah olunca azıklar hazırlanıp yola çıkılır, az gidilir uz gidilir. Dere tepe düz gidilir. Bir baksalar ki bir arpa boyu yol gitmişler. Yorgunluktan da bitmişler. Ayaklarına kara sular inmiş. Ayşe abisine, “Ağabeyciğim yoruldum, yatacağımız, karnımızı doyuracağımız yer olsa da, dinlensek.” cümleleriyle sızlanmaya başlamış. Hasan ise, “Kardeşim etrafıma baktığımda bir yerleşim yeri göremiyorum fakat uzaktan horoz sesleri geliyor. Diğer yönümüzde ise duman kokusu var, sanırsam ateş yakmışlar.” “Horoz öten yere mi gidelim, duman tüten yere mi sen seç bakalım.” Ayşe, “Duman tüten yere gidelim, kesin orada ekmek yapılıyordur, belki karnımızı doyururuz.” demiş. Yürümüşler yürümüşler, karşılarında bir köşk, köşkün önünde güzel mi güzel bir hanımefendi, yanında çıtı pıtı kızı ile onları güler yüzle karşılamış. Ayşe ve Hasan, “Teyzeciğim, bizim karnımız çok aç, uzun yoldan geliyoruz, Torosların ardındaki şifalı suyun köye gelmesini engelleyen, o kötü Congalaz’ı arıyoruz.” demişler. Kadın içten içe sinsice gülmüş. Meğer o güzel yüzlü kadın habis düşünceli Congalaz’mış. Çocuklar güler yüzüne, tatlı diline aldanmışlar. Congalaz, “Buyurun çocuklar içeriye, sizin karnınızı doyurayım, sonrada bir güzel uyku çekin sabah uzun uzun konuşuruz.” sözleriyle çocukların kalplerini kazanmaya çalışmış. Ayşe ve Hasan, denileni yapmış, yemiş içmiş, misler gibi yatmış. Sabah uyanınca Congalaz’ın yüzü asılmış, “Misafirlik bitti, hadi kalkın, evi temizleyin.” diye Ayşe’ye bağırmış. Hasan’a ise, “Kalk ormandan odun topla, demek bana hesap sormak istiyordunuz.” sorusuyla kahkahayla gülmüş. Hasan çok korkmuş ama Ayşe sakinmiş. Congalaz’ın kızı da mutfağa Ayşe’nin yanına girmiş. Kız Congalaz’ın aksine iyi karakterliymiş. Annesinin bu yaptıklarına, misafirperver olmayışına çok üzülüyormuş. İsminin Hatice olduğunu söylemiş, “Keşke birlikte oyun oynaya bilseydik” serzenişiyle iç geçirmiş. Ayşe “Belki oynaya biliriz ama benim buradan kurtulmam lazım. Annem çok hasta.” diye Hatice’yle sohbet etmiş. Annesine şifalı suyu götürmesi gerektiğini belirtmiş. Hatice, “Ben Congalaz’ın kızı değilim, Beni Congalaz yanına aldı, ailemi kaybetmiştim, onun eline düştüm diye ağlamaya başlamış. Fakat demiş Congalaz’ı yenmenin bir yolu var, ona güç veren, altın tarağı ele geçirebilirsek gücü tükenir, yıllardır aramama rağmen bu altın tarağı bulamıyorum.” Ayşe “Birlikten kuvvet doğar” atasözünü hatırlatarak, neşelenmişler. İşlerin yerli yerinde yapıldığına emin olan Congalaz, evden çıkmış. Ayşe de sezdirmeden onu takip etmeye başlamış. Congalaz homurdana homurdana gelmiş bir kuyunun yanına. Kuyunun etrafını dinlemiş, kimseciklerin olmadığından emin olunca, kazmış toprağı, çıkarmış gömdüğü tarağı. Yanındaki kuyunun suyuna batırmış tarağını. Tarak parıl parıl parlamış. Saça sürünce tarağı Congalaz’ın gücü artmış, gözleri birdenbire ışıldamış. Eve yönelmiş, karnım acıktı diye söylenmiş. Ayşe Congalaz’dan önce, koşarak eve gelmiş. Hatice ve Hasan’la gizlice kafa kafaya verip konuşmuşlar. Congalaz’ı oyalamanın yolunu aramışlar. Hasan’ın aklına bir fikir gelmiş, ben yemekten sonra bol ayran içince uyuyordum demiş. “Congalaz’a yoğurtlu buğday çorbası yapalım üzerine de ayran içirelim” diye sözleşmişler. Ayşe Mükemmel bir sofra hazırlamış, yorulan Congalaz bol yoğurtlu yemekleri görüp kızsa da açlıktan mecbur tabakları silip süpürmüş. Sonrada horlaya horlaya uyumuş. Havanın henüz kararmadığını fark eden çocuklar hemen kuyunun başına koşmuşlar, toprağı kazı p tarağı çıkarmışlar. Ve hemen olanları seyreylemek için eve tekrar ulaşmışlar. Bakmışlar ki cadı yorgun ve bitkin, oflaya puflaya yatıyor. Hemen köylüye haber vermişler, “Artık şifalı su kesilmeyecek, Congalaz size kötülük yapamayacak” diye söylemişler. Köylüler cadının bu hâlini görünce, onu uzak dağın ardına atmışlar, şifalı suyu kurtarmışlar. Ayşe ve Hasan sudan bidonlarca almışlar, köylülerden bir grup bu suyu taşımakta onlara yardım etmişler. Evlerine kadar Ayşe ve Hasanı götürmüşler. Bu cesur gençlere teşekkürlerini bildirmişler. Sudan bir yudum alınca annesi iyileşmiş, yüzü gülmüş, kollarına derman gelmiş. Eve yine şen şakrak sesler, hüznün yerine neşeler hâkim olmuş.

Gökten üç elma düşmüş, oda tüm okuyucuların kafasına.

Selman DEVECİOĞLU

Start typing and press Enter to search

Skip to content