GÜNEŞİN ÇOCUKLARI

Print Friendly, PDF & Email

Yaz tatilinin son günü de bitmişti. Yarın sabah okullar açılacağı için heyecandan içi içine sığmayan Aslan, erkenden duşunu alıp uykuya hazırlanmıştı. Okul alışverişi için biraz eksikleri kalmıştı ama en önemlileri hazırdı. Onlar, okul üniforması ve kitaplarıydı.

Annesini ve babasını önceki yıl kaybeden Aslan, şehirler arası otobüslerde şoförlük yapan amcasının evinde kalmaya başlamıştı. Amcası ve yengesi Aslan’ı kendi evlatlarından ayırt etmemiş ne yerlerse yedirmiş, ne giyerlerse ona da giydirmişlerdi. Fakat elbette böyle zamanlarda Aslan’ın içindeki ana, baba özleminin çaresi yoktu.

Aslan, ev ahalisine iyi geceler diledikten sonra uyuduğu odaya gitti. Heyecandan yusyuvarlak olan göz bebeklerini tavana dikip eski sınıfından birlikte mezun olduğu hangi arkadaşlarının onunla aynı okula geleceğini düşünüyordu. Tüm bunları düşünürken, yeni kararlar da almıştı. Yarından itibaren eskisinden daha uslu, daha çalışkan olacaktı. Ne de olsa artık ortaokulluydu. Büyümüştü. Annesi de onu hep; “Benim adı gibi aslan oğlum.” diye severdi. Bir süre odanın tavanına çizdiği başka başka hayalleri düşledi, içinde annesi ve babası da olan hayaller… Sonra derin bir uykuya daldı.

Sabah kahvaltısını yapıp giyindiği gibi herkesten önce okulun yolunu tutmuştu. Ardından yürüyen kuzenlerini ve yengesini bile bekleyecek sabrı olmadığından koşa koşa okulun bahçesine varmıştı. Bahçede kendisi gibi erkenden gelip, beklemeye koyulan öğrenciler vardı. Hepsinin yüzünde de o kendinden tanıdık heyecan… Kimileri anne ve babasıyla gelmişti. Annem ve babam hayatta olsalardı yine de getirmezdim onları, diye sayıkladı. Bunun doğru olmadığını kendisi de biliyordu. Güçlü olmayı deniyordu, ama henüz sadece on bir yaşındaydı.

Okul müdürü tüm çocukları sınıflarına almış ve yeni eğitim öğretim hayatı tüm çocuklar için başlamıştı. Aslan yeni sınıfında son derece mutluydu. Teneffüslerde eski sınıfından gelen arkadaşlarını görünce hemen yanlarına koşup hasret gidermeye başlamıştı bile. Üstelik bir arkadaşı da sınıfına düşmüştü, büyük şanstı. Dersler gün geçtikçe zorlaşıyordu. Aslan pür dikkat öğretmenlerini dinliyordu. Ortaokula başlamanın en büyük farkı her derse başka öğretmenlerin girmesi diye düşünüyordu, ama bu çok da eğlenceli bir şeydi. İlkokuldaki sınıf öğretmeni sabahtan akşama kadar başka derslerden bir sürü konular anlattığı için bazen onun sesi ninni gibi uykusunu getiriyordu. Ama şimdi her derse başka öğretmen, her derste yeni bir heyecan demekti. Zaman geçtikçe Aslan yeni okuluna daha da alışıyor, derslerdeki başarısı ile göz dolduruyordu. Matematik, Türkçe, Fen Bilgisi, Sosyal Bilgiler en sevdiği derslerdi. Okuldan eve döndükleri gibi, kuzenleri bahçeye koşardı. Aslan ise ödevlerinin başına. Başarılı bir mühendis olmak istiyordu. Hayalinde kurduğu makineleri yapabilmek, insanlığa faydalı olmak istiyordu.

Aralık ayı gelmişti, okulda aylardır yapılan duyurular artık yerini ciddi yaptırımlara bırakmaya başlamıştı. Öğretmenlerin derste kullanmak için istediği ek kitaplar, boyalar, eşofman ve spor ayakkabılar… Bunların hepsi Aslan’ın boğazında düğümdü. Ne gidip arkadaşlarının önünde kendini izah edebilirdi, ne de evi zar zor çeviren amcasından isteyebilirdi. Kuzenleri geçen yıldan kalma malzemelerini kullanırken, kalan eksiklerini de kendi kumbaralarından tamamlayabiliyorlardı. Aslan’ın eşyalarının ise kimi eski evinde kaybolup girmişti, kimi de zaten hiç olmamıştı. Derslerine çalışmasının yetmediğini, artık para kazanması gerektiğini düşünüyordu. Beden Eğitimi öğretmeni de artık kimseyi eşofmansız derse almayacağını, yarınki derse mutlaka eşofmanla gelmelerinin gerektiğini duyurmuştu. Okul çıkışı hemen kendine iş bulmalıydı. Okulun karşısındaki kafeteryanın camında çırak aranıyor ilanı vardı. İçeriye girdi, ilanı sordu. Üzerinde okul üniformasını gören adam yaşını sorup öğrenince, “Çok küçüksün sen. Yasak, seni çalıştıramam. “dedi. O sırada en köşedeki masada arkası dönük limonatasını içen Türkçe öğretmeni Asude idi. Aslan, en başarılı öğrencilerinden biriydi. Sorunu ne diye ,merak edip kulak kabartırken, okulda bu konunun üzerine eğilmeye karar verdi. Ama şimdilik sessiz kalmalıydı. Öğretmeninin orda olduğundan habersiz hayal kırıklığıyla kafeteryadan çıkan Aslan, ağlaya ağlaya evin yolunu tuttu. Kuzeni, eşofmanlarını ödünç isteyen Aslan’a eşofmanlarını veremeyeceğini söylemiş ve hatta onları saklamıştı. Amcasına ya da yengesine şikayet edemezdi. Yapılacak bir şey de kalmamıştı. Eşofmansız gidecekti. O gece huzursuzlukla uykuya daldı. Sabah gözlerini araladığında her gün sevinçle kalktığı yatağından güçlükle doğruldu. Giyindi, okula gitti. İlk ders Beden Eğitimi idi. Sınıfta yalnızca Aslan üniformalıydı. Cafer Öğretmen, sinirli sinirli baktı ve spor salonuna gideceklerini basketbol öğreneceklerini ama Aslan ‘ın salonda oturup yalnızca onları izleyeceğini söyledi. Aslan’ın avuçlarındaki ateş, yanaklarına yürümüş ve oradan da tüm vücuduna yayılmıştı.

Spor salonunda Cafer Öğretmen öğrencilere basketbolu anlatırken, Aslan nemli gözleriyle uzaktan onları izliyordu. Salonun kapısından bakan Asude Öğretmen tek başına oturan çocuğun Aslan olduğunu görünce durumdan şüphe edip yanına gitti. Ona bir şey sormadan, durumu anlamaya çalıştı. Aslan’ın mahzun haliyle halen öğretmeni anlamasın diye zoraki gülümsemeye çalışması da iyice anlamasını sağlamıştı. Asıl anlamadığı Cafer Öğretmenin nasıl anlamadığıydı.

Asude Öğretmen uzun uzun düşündü. Tüm altıncı sınıflar için yalnızca Türkçe soruları sorulan bir bilgi yarışması düzenlediğini duyuracak ve kazanan için eşofman takımı ve spor ayakkabı ödülü koyacaktı. Aslan, böylece hem hakkı ile kazanmış olacaktı, hem de mahcup hissetmeyecekti. Aslan’ın yarışmaya katılması durumunda kazanacağından o kadar emindi ki, sınıfta okumadığı kitap kalmadığını biliyordu.

Ertesi gün bilgi yarışmasını tüm sınıflara duyurdu. Sorular sınıftaki kitaplıklarınızda bulunan eserlerden gelecek, dedi. Katılmak isteyenleri Asude Öğretmenin sınıflarda seçtiği görevli öğrenciler kayıt etti. Başvuru listesinde baktı, Aslan da kayıt olmuştu. Gülümsedi.

Yarışma günü geldi, katılan tüm öğrenciler büyük bir heyecan içindeydi. Öğretmenin içine ya bir şeyler ters gider de Aslan kazanamazsa gibi bir korku düşse de, onu da o zaman düşünür başka bir yol daha denerim dedi. İlk soru Gümüş Patenler ‘den geldi, Aslan hemen bastı düğmeye. Bilmişti. İkincisi Beyaz Diş’ ten geldi. Aslan bilmişti. Üçüncü Falaka ‘dan, dördüncü Küçük Prens’ten, beşinci Şeker Portakalı’ ndan, altıncı Keloğlan Masalları’ ndan… Derken, yarışma bitmişti. Okulun Beden Eğitimi, Resim, Müzik ve Yabancı Dil öğretmenlerinden oluşan jürisi şaşkınlık içindeydi. Daha kimse düşünmeye fırsat bulamadan Aslan tüm sorulara tereddütsüz cevap vermişti. Birinci açık ara Aslan’dı. Ödül sembolü olarak çerçevelenmiş birincilik belgesini Türkçe Öğretmeni kendi elleriyle vermiş, tebrik ederken de eşofman ve ayakkabılarını okulun yanındaki mağazadan bedenine ve ayak numaranla kendin seçeceksin, dedi. Aslan mutluluktan uçuyordu. Artık derste utanmayacaktı!

Çocuklar dağıldıktan sonra Asude Öğretmen jüri masasına giderek küçük bir konuşma yapmak istediğini söyledi. Jüride bulunan öğretmenler onu dinlemeye başladı.

“Sevgili meslektaşlarım, bizler mesleğimizi icra ederken unutmayalım ki o meslek ile nesiller yetiştiriyoruz. Fidanlarımızı suluyoruz. Onların suya olduğu kadar güneşe de ihtiyaçları var. Sevgimize, anlayışımıza ihtiyaçları var. Tüm gün gözlerinin içine bakarken içindeki hüznü bizler göremezsek kimse görmeyecektir. Onları utandırmadan eğitelim, öğretelim. Onların göğüne güneş gibi doğalım. Neden böyle olduğunu anlamaya çalışalım. Ben bu yarışmayı Aslan’ın kazanacağını bilerek düzenledim. Çünkü en başarılı öğrencimdi. Onu, okul çıkışı kendine eşofman alabilmek için iş ararken gördüm. Sonra öğrendim ki, annesini ve babasını kaybetmiş. Amcası ile yaşıyormuş. O kadar da gururlu bir çocuk ki bana bile içindeki sıkıntısını anlatmadı. Yine de yarışırken adaletsizlik olmaması adına ben jüri olmak istemedim. Sizler de tanıyın istedim Aslan’ı. Sizler de bilin. O, elinden tutarsak ileride başka çocukların elinden tutacak bir çocuk. Bizim bizden sonraki neslimiz. Neslimizi utandırmayalım meslektaşlarım. Öğrencilerimizin sorunlarına eğilelim ve birlikte ne yapabiliriz diye yol arayalım.”

Bir kaç saniye sessizlikten sonra öğretmenler meslektaşlarını alkışladı. Cafer Öğretmen, durumdan ötürü oldukça mahcup hissettiğini dile getirerek Aslan’ı görüp, ondan af dilemeye gitti.

Bir öğretmen, çok şeyi değiştirebilir. Neyi öğrettiğine bağlıdır bu; utanmayı da öğretebilir, en zor zamanlarda bile gayret ile ulaşılabilecek bir umudun olduğunu da.

Gönül Demircioğlu

gdemircioglu86@gmail.com

Start typing and press Enter to search

Skip to content