TOPRAKTA FİLİZLENEN MANGALA TAŞLARI

Print Friendly, PDF & Email

Merdivenden atladım, nohutları topladım.
Savurdum, kavurdum. Mis gibiydi kokladım.
Nohut leblebi oldu, ceplerime doldu.
Yedim yedim doymadım. Pek lezzetli oldu.
Bir varmış bir yokmuş.
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde,
Güzel, sevimli bir kasabada, Ayşe ve ailesi mutluluk içinde yaşarlarmış.
Ayşe’nin kendinden bir yaş büyük abisi Ahmet ile birlikte çok güzel oyunlar oynarlarmış.

Ahmet okula başlayınca Ayşe yalnız kaldığında canı çok sıkılırmış. Babası işe, abisi okula gidince, annesi de ev işleriyle ilgilenirmiş. Akşama kadar oyuncak bebeğiyle oynayan Ayşe, abisi ve babasının gelmesini her gün sabırsızlıkla bekler, onlarla sürekli oyun oynamak istermiş. Bir gün Ayşe’yle abisi ne oynayacaklarını bulamamışlar. Biri saklambaç deyince diğeri hayır, biri elim sende deyince diğeri hayır diyor muş. Bunu gören babaları onları yanına çağırmış. Gelin size bir oyun öğreteyim demiş. Çocuklar merakla Ali Bey’in etrafını sarmışlar. Ne oynayacağız baba? Ali bey anlatmaya başlamış. Bizim çocukluğumuzda mangala oynardık. Ayşe merakla sormuş mangala ne baba? Babası anlatmış. Üzerinde belirlenen sayıda çukurlar olan bir oyun tahtası. Farklı sayıda küçük taşları var, bu taşlarla oynuyoruz çukurlara belirlenen sayıda taşları bırakıyoruz, kurallarının hepsini anlatmış. İyi ama bizde bu oyundan yok ki demiş Ahmet. İyi ya biz de birlikte yaparız demiş babaları. Geçen gün ben bir karton koli getirmiştim. Sen onu bana getir Ayşe. Ahmet sen de git annene, nohutların en büyük olanından, 48 tane seçip getir. Ayşe karton koli, Ahmet ise, nohutları getirmiş. Babası kartondan mangalanın oyun alanını yapmış. Nohutları da taş yapmışlar. Sıra gelmiş oynamaya. Ahmet bu oyunu çok sevmiş ama Ayşe bu oyunu pek de anlamamış. Zaten çok da hoşlanmamış ya, canı sıkılmış bir anda. Sonra uykusu gelmiş hayallere dalıp, mışıl mışıl uyumuş. Sabah olup yine abisi ve babası gidince Ayşe her zamanki gibi bebeğiyle oynamaya devam etmiş. Yine akşamı sabırsızlıkla beklemiş. Aile büyükleri toplanınca, birbirinden güzel oyunlar oynamayı hayal etmiş. Akşamdan yapmış oldukları mangalayı çoktan unutmuş. Abisi ve babası evlerine gelince, yine sabırsızlıkla yemeğimizi yiyince oynayalım abi, tamam mı baba, gibi neşeyle sağa sola koşuşan Ayşe, yemeğini zor yemiş. Ama bir de ne görsün, abisi dün yapmış oldukları oyunu getirerek hadi baba oynayalım demesin mi? Ayşe bütün itirazlarına rağmen, biraz oynayalım kızım, biraz oynayalım kardeşim diye ısrar etmişler. Abisi ve babası. Oyun oynamaya başlamışlar ve yine gece olmuş. Yeni Ayşe hiç kimseyle oynayamadan günü bitirmiş. Artık çok sıkılıyor, neşeyle oyun oynayalım demiyormuş. Günler geçmiş her gün aynı şey tekrarlanıyormuş. Bir gün Ayşe’nin aklına parlak bir fikir gelmiş. Babasının yaptığı bu oyundan kurtulmalı diye içinden geçirmiş. Ama nasıl? Eğer bu oyun olmasaydı abisi ve babası her akşam Ayşe’yle oynayabilirlerdi. Diye düşünmüş. Oyunu nasıl yok edeceği hakkında çareler aramaya çalışmış. Buldum buldum diye zıplamış. Annesi dışarda bir şeylerle uğraşırken, mangalanın karton alanını sobanın içine atacak, nohutları da bir yere saklayacakmış. Önce kartondan başlamış. Onu sobanın içine atmayı bir şekilde başaran Ayşe onun yandığını görünce çok sevinmiş. Sonra nohutları almış. Düşünmüş, düşünmüş. En güzeli evimizin bahçesindeki toprağa gömeyim demiş. Gitmiş bahçede bir alan açıp nohutların hepsini toprağın altına saklamış. Eve gelmiş ve bebeğiyle oynayarak yine akşamı etmiş. Akşam oğlu Ali Bey ve Ahmet gelince her zamanki gibi yemekler yenmiş. Oyunu aramışlar ama bulamamışlar. Ayşe’ye sormuşlar bilmiyorum demiş. Annesi de bilmiyormuş. Neyse zaten biz de sıkılmıştık diyerek Ayşe’yle yine Ayşe’nin istediği oyunları oynamaya başlamışlar. Ondan sonra hiç mangaladan bahseden olmamış. Ayşe Fikri’nin çok başarılı olduğunu düşünüyormuş. Kış bitmiş, yaz tatiline doğru bahçe işleri başlamış. Babası ve abisi ile bahçe işleriyle uğraşan Ayşe çok mutluymuş. Birden Ayşe’nin annesi eşine seslenmiş. Ali bey buraya bir bakar mısın? Ali Bey’in eşinin yanına gitmiş. Hanımı sormuş, sen buraya hiç nohut ektin mi? Hayır hiçbir şey ekmedim ben. Tekrar ikisi baka kalmışlar. Kocaman bir alanda bir sürü nohut filizi varmış. Birkaç dakika düşündükten sonra Ali Bey olanları anlamış. Ayşe’yi yanına çağırarak gel bakalım güzel kızım sen bu nohut filizlerinin nasıl oluştuğunu biliyor musun diye gülerek sormuş. Ayşe bir anne olduğunu anlamamış. Nohut mu, filizi mi o ne demek baba? Kızım nohutlar aslında birer tohumdur. Onları toprakla buluştursak büyümeye başlarlar. Ayşe biraz düşünmüş yüzünde bir kırmızı kalmış. Babası ona sarılmış. Şimdi gel bakalım konuşalım. Biz o oyunla çok oynadığımız için seni yalnız bıraktığımız için sen çok sıkıldım. Nohutlarımızı alıp buraya sakladım, onlar da büyüdü. Doğru mu? Ayşe mahcup bir ifadeyle, evet babacığım doğru. Ama ben sizinle tekrar oynamayı çok özlemiştim. Her gün istememe rağmen benimle ilgilenmediniz. Abisi ve babası, Ayşe’den özür dilemişler. Bir daha seni yalnız bırakmayacağız, ne oynarsak seni de dâhil edeceğiz, çok haklısın demişler. Ayşe de oyunu nasıl yok ettiğini anlatmış. Ne olursa olsun ben de bilmiyorum diye size yalan söylememeliydim. Bunu oturup sizinle konuşabilirdim demiş. Anneleri gülümseyerek, her şeye rağmen nohut un yeşil hâli çok lezzetli olur, sulayalım bunları büyüsünler. Hep birlikte afiyetle yiyelim demiş. Masal da burada bitmiş.

Hülya DEVECİOĞLU

Start typing and press Enter to search

Skip to content