Mahperi

Print Friendly, PDF & Email

Bir varmış bir yokmuş.. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde develer tellal iken, pireler berber iken ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken birden ip koptu beşik devrildi. Babamın kafası yarıldı. Eyvah! Kaç kaçabilirsen dön köşeyi. Neyse sözü fazla uzatmayalım, masaldır bunun adı, kaçırmayalım tadı.

Yaprakların sararıp döküldüğü bir eylül akşamında onu dünyaya getirirken ölmüş annesi. Ay gibi parlak yüzü, periler kadar dikkat çekici bir güzelliği olduğundan babası Mahperi koymuş ismini. Kızını büyütürken ona hem ana hem baba olabilmek için türlü zorluklar yaşamış ve kendine özen gösterememiş. Çalıştığı saatlerde Mahperi’yi komşusuna emanet eder döndüğünde hemen alırmış. Nefes alıp vermekte güçlük çektiğini ve ayaklarının ağrıdığını hissetse de aldırış etmezmiş.

Aradan uzun yıllar geçmiş. Mahperi büyümüş, babası da yılların yorgunluğuyla artık yürüyemeyecek hale gelmiş ve yatağa hapsolmuş. Küçük yaşta bütün yük Mahperi’nin omuzlarına yüklenmiş. Artık hem çalışmak hem de hasta babasına bakmak zorundaymış. Eğer çalışmazsa ihtiyaçlarını karşılayamaz ve aç kalırlarmış. O sebeple hiç gecikmeden iş aramaya başlamış. Uğradığı işyerlerinde ya elemana ihtiyaç yokmuş ya da boyunu aşan işler olduğundan geri çevrilmiş. İş bulamamış olmanın üzüntüsüyle evin yolunu tutmuşken bir tabelaya rastlamış. Üzerinde ‘Ayakçı Aranıyor’ yazıyormuş. Hemen tabelanın işaret ettiği yere girmiş. Girdiği yer bir resim atölyesiymiş ve girdiği gibi atölyenin sahibi iş için geldiğini anlamış olmalı ki: Tabelayı görüp mü geldiniz?, diye sormuş. Mahperi: Evet ayakçı işi için gelmiştim, diyerek hemen neden çalışmaya ihtiyacı olduğundan bahsetmiş. Atölyenin sahibi kadın bir ressammış. Mahperi’yi dinledikten sonra çok üzülmüş ve hiç düşünmeden ona yarın gelip başlayabilirsin demiş. Mahperi çok sevinmiş ve ertesi sabah hemen işinin başına gelmiş.

Atölyeye gelenlerin hepsi onun yaşlarındaymış. Onlar resim yaptıktan sonra arkalarını temizler etrafı toparlarmış. Bazen de ressam hocanın sipariş edilen tablolarını verilen adreslere götürüp gelirmiş. Boş zamanlarında ise arkalarında durup nasıl çizdiklerini izler ve hocanın anlattıklarını can kulağıyla dinlermiş. Oradaki herkes zengin ailelerin çocuğu olduğundan sadece birbirleriyle takılır, Mahperi’yi görmezden gelirlermiş. Giyimi onlara benzemediği için ondan hoşlanmaz, onu bakımsız bulurlarmış. Mahperi bunların farkında olmasına rağmen onlara hep güler yüzle karşılık verirmiş. Eve gittiği vakit babasıyla ilgilendikten hemen sonra kalem kağıt alıp atölyede öğrendiklerini evde tekrar edermiş. Sonra bir gün yine atölyedeyken kızlardan birini izlerken kız dönüp ona: Beni neden izliyorsun, bir şeyler mi öğrenmeye çalışıyorsun, izlesen de öğrenemezsin, çünkü bu pis ellerinle resim çizemezsin! Zaten kıyafetlerin de çok çirkin, bu halinle başımda dikilerek beni rahatsız ediyorsun defol buradan, demiş. Mahperi’nin kalbi bu sözler üzerine çok kırılmış. Koşarak çıkmış atölyeden, çiçek perilerinin olduğu çiçekli parka kadar koşmuş ve orada bir bankta oturup hüngür hüngür ağlamaya başlamış. Ağlama seslerini duyan çiçek perileri saklandıkları çiçeklerden çıkıp Mahperi’nin etrafına toplanmışlar. Ona üzgün bir şekilde niçin ağladığını sormuşlar. Mahperi olan biteni en başından anlatmış perilere. Babasına bir şey olursa yalnız kalacağını kendisini ondan başka kimsenin sevmediğini söyleyerek ağlamaya devam etmiş. Perilerden biri: Dur ağlama, biz babanı iyileştirecek bir ilaç biliyoruz ama ilacı yapabilmek için bu aylarda açan ıhlamur çiçeğine ihtiyacımız var. O çiçek de yalnız Kaf Dağı’nın arkasında türlü çiçeklerin yetiştiği Kırmızı Orman’da var. Ancak asıl kötü olan o ormanı yedi başlı ejderha sahiplenmiş ve oraya gidenlerin geri döndüğü şimdiye dek hiç görülmedi, demiş. Mahperi çok heyecanlanmış. – O zaman hemen yola çıkacağım. Ne kadar tehlikeli olduğu umrumda değil yeter ki babam iyileşsin, hem belki gidip de geri dönebilen ilk kişi ben olurum, deyip cesaretini göstererek eve doğru yol almış. Hazırlıklarını yapıp Kırmızı Orman’a doğru yola çıkmış. Az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş sonunda Kaf Dağı’na yetişmiş. Ormana doğru ilerlerken bir küp dolusu altın çıkmış önüne. Altınlara yaklaşıp bakayım derken yedi başlı ejderha göstermiş kendini. Birden irkilivermiş Mahperi, çünkü yüzleri çok korkunç, kocaman yedi başlı bir ejderhaymış bu. Başlardan biri sormuş ona hemen: -Burada ne arıyorsun?

-Babam çok hasta, ilacı için ıhlamur çiçeğine ihtiyacım var o yüzden geldim.

Bir diğeri: -Peki bu altınlar nereden çıktı, senin mi? , diye sormuş.

  • Hayır benim değil, yürürken rastladım ona, bakarken de siz çıktınız karşıma.

Bütün başlar birbirine bakmış. Kızın cevabı onları şaşırtmış. Çünkü altınlar aslında onlarınmış ve ormana gelenlerin dürüstlüğünü test edip, doğru söylerlerse onlara istediklerini bu şekilde veriyor, yalan söyleyenleri de cezalandırıyorlarmış.

  • Bu zamana kadar kim geldiyse bu küp altının kendilerine ait olduğunu söyleyerek yalan konuştular ve biz de onları cezalandırdık. Senin de doğruyu söylemeyeceğini düşündük. Söyle bakalım ıhlamur çiçeği sana neden lazım, diye sormuş bir başkası.

Mahperi bir bir anlatmış her şeyi.

  • Sen hem akıllı hem de çok dürüst bir kızsın. Biz kim dürüst olursa bu altın dolu küpü ona vereceğiz diye kararlaştırmıştık. Bu yüzden sana istediğin çiçekle beraber bu küp altını da vermek istiyoruz, demişler.
  • Hayır kabul edemem, babam iyi olsun yeter benim için, demiş gözü tok, yüreği güzel Mahperi.

O öyle dese de 7 başlı ejderha altını kabul etmezse çiçeği de vermeyeceklerini söyleyerek onu ikna etmişler. Ihlamur çiçeğini ve altınları alıp onlara teşekkür ederek eve dönmek için tekrar yola koyulmuş. Sonunda eve varmış. Çiçek perileri endişe içinde onun yolunu gözlüyormuş. Mahperi’yi karşılarında görünce hem çok sevinmiş hem de çok şaşırmışlar. Gerçekten de Kırmızı Orman’a giden ve dönmeyi başaran ilk kişi Mahperi olmuş. Bunu nasıl başardığını çok merak ediyorlarmış, perilerden biri atılıp: Mahperi, nasıl başardın oradan dönebilmeyi? diye sormuş. Mahperi başından geçenleri perilere bir bir anlatmış ve: Babam bana hep, dürüstlük bir hazineye benzer, ortaya çıktığında taraftarları çoğalır; yalan ise gizli ateşe benzer, yanmaya başlayınca kötülükler ortaya çıkar. Her ne pahasına olursa olsun dürüst ol, derdi. Ben de dürüst davranarak yedi başlı ejderhanın imtihanından geçtim, onların gönlünü kazandım ve bu sayede geri dönebildim. demiş. Periler bunu duyduklarına çok sevinmiş ve Mahperi’yi dürüstlüğünden ve iyi kalpliliğinden dolayı takdir etmişler. Sonra ıhlamur çiçeğini alıp hemen ilacı yapmaya başlamışlar. Periler tarifi anlatıyor Mahperi sırasıyla karıştırıp kaynatıyormuş. Nihayetinde ilacı hazırlamışlar. Uyuyan babasına yaklaşıp ilacı içirmeye başlamış. Biraz geçtikten sonra babası kendine gelmiş ve iyileşip, ayaklanmış. Babasına başından geçenleri anlatmış, birbirlerine sarılmışlar. Artık hem babası sağlığına kavuşmuş hem de çalışmasına gerek kalmamış. Sonraki gün babasıyla gidip üstlerini başlarını yenilemişler. Her gün gittiği saatten biraz daha geç bir saatte resim atölyesine gitmiş Mahperi. Kalbini kıran kız ve diğer tüm kızlar oradaymış. Şaşkınlık içerisinde Mahperi’ ye bakmışlar. Giyindiği temiz kıyafetlerle güzelliği daha çok ortaya çıkmış. Herkese gülümseyerek selam vermiş ve dönüp hocaya:

– Bu sefer ayakçı olmak için değil öğrenciniz olmak için geldim, beni kabul eder misiniz, demiş.

– Tabi ki ederim güzel kızım, demiş hoca.

Mahperi öğrendiklerini evde tekrarladığı için çok iyi başlamış resme ve hocası da dahil herkes onu hayranlıkla izliyormuş. Onu aralarına almayan kızlar artık onun etrafından ayrılmıyormuş. Kalbini kıran arkadaşı ise yaptığından çok pişman olmuş ve gidip ondan özür dilemiş. Mahperi yıllar sonra ünlü ve çok başarılı bir ressam olmuş, kendi yaptığı eserleri büyük bir sergi açıp sergilemiş ve ünlü bir ressam olarak sonsuza dek mutlu yaşamış.

“Zorlu yıllar güzel yerlere çıkar. Şiddetli yağmurlar, güneşli günlerden haber verir.”

Sevgiyle ve masalla kalın.

Start typing and press Enter to search

Skip to content