MİLLİ KÜLTÜR, MİLLETİN KÜLTÜRÜ

Print Friendly, PDF & Email

Kültür, özellikle de milli kültür dediğimiz zaman tarih sahnesinde ortaya çıkışından itibaren sergilediği ve toplum olarak benimsediği, benimsettiği, kabul ettiği ve ettirdiği tüm köklü faaliyetler, sanat eseri olarak değerlendirebileceğimiz tüm hareketlerdir.

Türk milli tarihinden örnek verecek olursak, bir yuğ (yas) töreni de, tüm motifleriyle kültürel mirastır, bir düğün töreni de. Sıbyan mektebine gidecek olan çocuklar için anadolunun her köşesinde, en küçük mahallelerde bile yapılan kapı kapı dolaşarak mektebe başlayacak çocuğun motive edilmesi adına hediyeler toplanması da, düğün, nişan, kına gibi merasimlere davet etmek amacıyla, her yöreye göre değişen ve adına “okuntu, davet, çığırtma, çağırma, ünleme, elleme, gün verme, ün verme, ün alma” gibi isimler verilen merasimde bir kültürel mirastır. Bütün mesele bu mirasa sahip çıkabilecek bir sosyal alt yapıyı oluşturmak, kültürün nesiller arasında köprü olarak devamlılığını ve işlerliğini sağlamaktır.

Tüm dünya kültürlerinin en önemli görevlerinden biri, ortaya çıktığı toplumu eğitmektir. Bugünkü düzenli eğitimin ve bu eğitimi yerleştirmek adına kurulmuş resmi, özel kurumların varlığı söz konusu değilken nesillerin eğitimi bu kültürel miraslara sahip çıkmakla, canlı tutmakla ve nesilden nesile yaşayarak aktarmakla gerçekleşmekte idi.

Milletler yaşadıkları süreçte elde ettikleri tecrübeleri kendilerinden sonraki nesillere yaşayarak aktarıyorlar ve böylece eğitimin devamlılığına da katkıda bulunuyor, canlı tutuyor ve yaşatıyorlardı.

Köklü tarihi geçmişe sahip olan milletlerin, kültürel miraslarını yaşatmak adına yaptıkları büyük yatırımların temelinde de bu eğitim metodunu kaybetmemek, yaşatmak ve devamlılığını sağlamak kaygısı yatmaktadır.

Annem erkek torunlarını severken şöyle bir mani kullanırdı,

“Oğlan oğlan oktuğum,

Cebine mendil soktuğum

Oğlan mektebe giderken

Arkasından baktığım.”

Ya da kız torununu severken ardı ardına sıraladığı şu güzellikler de bu kültürel mirasın nesiller arasındaki köprüyü oluşturmadaki görevini ne kadar güzel örneklendiriyor.

“Gözleri kara üzüm,

Yanakları amasya elması,

Dudakları kudret helvası

Boyu fidana benzer

Saçları sırmaya benzer

Dişleri inciye benzer

Benim kızım meleğe benzer”

İşte sözlü kültürün en önemli unsurlarından biri de masallardır. Bugün teknik olarak bir sürü teferruata boğduğumuz masalların menşei yine bu halkın öz kültürü ve yaşadığı sade sosyal hayatın içindeki beslendiği kültür ırmağıdır.

Akademisyenlerin sıraladığı ve çeşitli teknik ifadelerle biraz daha geniş bir tabana yaydığı masalı, Anadolu’daki bir anlatıcı sadece masal ya da mesel olarak anlatır ve üzerine çok da yorum yapmazdı. Ancak masalın temel niteliğinde bulunan eğitme, öğretme, nesiller arası köprü kurma özelliği onu anlamak, anlamlandırmak çabasına giren tüm anlatıcıların, masalın farklı boyutlarına yolculuk yapmasına zemin hazırlamıştır.

Bu masal bize ne anlatıyor? Ya da Masal bize ne söylüyor? Diye başlayan soru cümlelerinden sonra anlatılan masaldaki temel unsurlar detaylı ve derinlemesine irdelendiği, incelendiği zaman ortaya çeşitli işaretler, yönlendirmeler, öğütler, tespitler, hayatla ilgili ölçüler, öğrenilmesi, anlaşılası gereken tavsiyeler çıkıveriyor.

Bazı masallarda da toplumsal cinsiyetin şekillendirildiğini ve bu konuda simge dilinin kullanıldığını görüyoruz. Yedi cüceler ve pamuk prenses masalındaki, prensesin beyaz üzerine kırmızı, siyah renkleri ağırlıklı olarak kullanması masumiyet ve cinselliği, yedi cücelerin karşılıksız yardımcı olmaları bastırılmış erk duygusunun dışa vurumu, camın bekareti ve temizliği, prensin pamuk prensesi öperek uyandırması ve sonrasında evlenmeleri akabinde mutlu bir şekilde yaşamaya devam etmelerine yapılan vurgu örtülü cinselliği ve erotizmi çağrıştıran imgeler olarak algılanmaktadır.

Türk ve Anadolu masallarındaki devlerle yapılan savaşlarda keloğlanın sadece aklını kullanarak onları alt etmesi veya masal kahramanının, aslında çok vahşi olan dev anasının memesindeki sütü emerek evlatlık olarak algılanması tamamen erkek çocuktaki cesaret ve kahramanlık dürtülerini harekete geçirmek, mücadele, azim ve sabrı körüklemek, aklı kullanarak zorlukların üstesinden gelme özelliğini kazandırmak anlayışıyla ortaya koyulmuş imgesel ifadelerdir.

“Türk kültürü her sahada önemli ve nitelikli insan yetiştirmek bakımından dünyada eşi olmayan bir kültürdür. Türk tarihinde alp ve bilgenin çok olması bundandır.

Türk kültürü; kız çocuğuna kız, erkek çocuğuna erkek görevini henüz beşikte yükleyecek kadar ince ve asildir. Ancak Türk kültürü binlerce yıldır gölgede bırakılmanın sıkıntılarını yaşamaktadır. Bir süre Arap ve Fars kültürü esas alınmıştır. 18. Yüzyılın sonlarından beri ise Batı kültürü gölgesindedir.” (Prof. Dr. Necati Demir, Anadolu Türk Halk Masalları)

“Türk milletinin çalışkanlığı, yiğitliği, hoşgörülülüğü, gönül zenginliği, iç dünyasının derinliği, temiz ruhu ve temiz yüzü, ekmeğindeki ve aşındaki bereketi, fıtri zekası, güzel sanatları sevmesi, dünya bilimine ve barışına katkısı ve asilliğinin kaynağı Türk kültürüdür. Bilge Kağan’ı, Kül Tekin’i, Alparslan’ı, Yunus Emre’yi, Hacı Bektaş Veli’yi, Hacı Bayram Veli’yi, (Pir Sultan Abdal’ı) Mevlana’yı, Fatih Sultan Mehmed’i, Nene Hatun’u, Nene Hatunu, Mustafa Kemal Atatürk’ü, Çanakkale ve İstiklal Harbi kahramanlarını, (Kazım Karabakir’i, Çankırılı Efe’yi, Yörük Ali’yi, Çerkez Ethem’i v.s.) Türkiye Cumhuriyetinin Kurucularını, gözünün nuru ve anlının teriyle yoğuran anne ve babalarımızı yetiştiren bu kültürdür.) (a.g.e.)

Günümüz sosyologları ve kültür insanları, her türlü kültürel bilgi ve materyalin kendi kültürümüzün içinde var olduğunu bilerek hareket etmeleri çok önemlidir. Batı tandanslı kaynaklarda aranan ve milletimize, halkımıza entegre edilmeye çalışılan kültürel tüm değerler ya havada kalmakta, ya da maya tutmamaktadır. Çünkü bize lazım olan, bizim kültürümüzün içinde var. Bunu görmek, almak, kullanmak ve kullanmaları için sonraki nesillere aktarmak her Türk ferdinin asli görevidir.

Bizde masallarımızı kullanarak bu kültürel mirası gücümüzün yettiğince sonraki nesillere aktarmaya, anlatmaya ve öğretmeye çalışmaktayız. Yarın yaşadığımız bu ömrün hesabı sorulduğunda vermeyi düşündüğümüz ve arzu ettiğimiz cevap, gücümüz yettiğince önce kendi çevremizi, sonra da tüm insanlığı iyiye, güzele, doğruya, hoşgörüye, güzelliğe, iyiliğe, yardımlaşmaya, kendine yetmeye, cesarete, hak ve hakikate, dürüstlüğe, iyi niyete ve bunun gibi daha nice güzel duyguya yönlendirmek için yaşayarak anlatmaya çalıştık diyebilmektir.

Start typing and press Enter to search

Skip to content