EYÜP VE SABIR MESELİ

Print Friendly, PDF & Email

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, Bir varmış bir yokmuş az demesi de çok demesi de yok demesi de günahmış. Buradan çokta uzak olmayan bir diyarda, Suriye topraklarında, Şam civarında bir çocuk yaşarmış adı Eyüp.

Zengin, bilgili, olgun, ağırbaşlı ve salih-iyi, bir aileden gelen Eyüp, bereketli topraklarda, güzel ve temiz havada, şifalı ve lezzetli sulara sahip bu şehirde bolluk bereket içinde büyümüş. Dedesi İbrahim kadar cömert, paylaşmayı seven bu genci, şehirdeki herkes çok sevmekteymiş. Ağıllara sığmayan koyun sürüleri, ahırlar dolusu inekleri, atları develeri, tarlalar dolusu ekinler, buğdaylar, bağlar- bahçeler, zenginlik ve birbirinden güzel, zeki ,iyi çocukları ile kendisini pek seven, iyi kalpli karısıyla, mutlu- huzurlu yuvasında, sağlıklı bir yaşam sürmekteymiş.

Sahip olduğu bunca zenginliği kendine saklamaz, açları doyurur, çıplakları giydirir, ihtiyacı olanlara koşar, bir an bile kibre kapılmadan her daim tüm bu zenginlik ve nimetler için Yaradan’a gece gündüz şükür ve Teşekkür edermiş.

Eh yalan dünya bu, herkes iyi olacak değil ya…

Zengin, cömert, alçak gönüllü gencin, bu sabır ve şükür hali kimilerinin gözüne batmaya başlamış. “Biz” demişler “ O’nun kadar zengin olsak, biz de cömert ve yardımsever olurduk. Peki ya Eyüp? Bu kadar varlıklı olmasaydı yine de Allah’a teşekkür eder miydi hiç?” demişler.

Uzatmayalım kametî koparmayalım kıyâmeti, aradan çok geçmemiş, ağılları ahırları dolduran koyunları-inekleri, atları – develerine bir hastalık gelivermiş aniden. Tüm hayvanlarını bir gecede hastalıktan kaybetmiş. Üzülmesine üzülmüş hayvanlarına. Can nede olsa ama hiç isyan etmemiş. Sabretmiş, “veren sensin alan sen” deyip sabır ve şükür sahibi olmaya devam etmiş. Uçsuz bucaksız tarlaları, ekinleri, bağı bahçesi sararıp solmuş, kuru bir çöle dönmüş. Malı mülkü çölde kalmış su damlası gibi buhar olmuş uçmuş. Kendisi de aileside çok fakir kalmışlar kalmasına ya, Eyüp “Veren Sensin alan Sen” deyip yine sabır ve şükür etmiş.

Çiğ süt emmiş insanoğlu; durur mu hiç eli- dili ? durmaz elbet. Durmamış yüreği karanlık, dili zehirli konuşmaları. “Oğulları var, kızları var, çalışır yine yaparlar mal mülk “ demişler.

Arifler, bilge kişiler derler ki; iman arttıkça, imtihan da artarmış… Günlerden bir gün yaşadıkları şehirde bir deprem olmuş ve Eyüp’ün çoluk çocuğu, evi barkı da yıkıntılar altında kalmış. Giden mallar geri gelirdi de, giden canlar geri gelir miydi? İnsanlar böyle konuşmaya devam ede dursunlar; O yine Yaradana “Allah’ım veren sensin, alan sen” deyip sabretmeye şükür sahibi olmaya devam etmiş.

Bir zaman sonra Eyüp’ün vücudunda hastalık meydana gelmiş. Öyleki ne hekimler, ne ilaçlar derman-şifa olamamış hastalığına, vücudundaki yaralara. Günden güne ağırlamış; hastalığı nedeniyle çevresinde çok sevgili karısından başka hiç kimse kalmamış. Bu arada hastalık, dili ve kalbi hariç tüm vücudunu sarmış. Hasta yatağında acı ve sıkıntı içinde günler günleri, haftalar haftaları, aylar ayları, mevsimler mevsimleri kovalamış, şiddetli hastalığın pençesinde ben diyeyim üç yıl, siz deyin yedi yıl, bilmem kaç zaman ama uzun yıllar geçmiş. Allah’ın rızasını, Yaradanın sevgisini aklına getirip, sabır ve dayanmak için kendisinde taze bir güç buluyormuş. Aradan uzun seneler geçmiş, hastalığında en ufak bir iyileşme işareti görünmeyen Eyüp’ün sabrında da şükründe de hiç bir azalma olmamış. Bu duruma çok sinirlenen karanlık kalpler , karanlık gölgeler O’nu sabır, şükür ve Yaradanın sevgisinden inancından vazgeçirmek için fısıldasa da asla Eyüp’ü kandıramıyormuş.

Allah dağa göre kar, güle göre diken, güce göre yük, imana göre imtihan verirmiş. “Rahmet meyvesi çile çekmeden olgunlaşmazmış” derler. Günlerden bir gün Rahmet meyvesi olgunlaşmış, Yaradan Eyüp’ün sabrı ve şükrünü karşılıksız bırakmak istememiş. Kalbine gelen “Ayağını yere vur” emriyle, hissiyle, ayağını yere vurmuş. Berrak, temiz, soğuk, şifalı bir su çıkmış. Kana kana içmiş önce, elini yüzünü tüm vücudunu yıkamış sonra bu şifalı su ile. Ne kadar hastalığı varsa geçmiş, vücudundaki tüm yaralar iyileşmiş.

Sağlığı ile birlikte gençliğine, malı mülkü, vadiler dolusu hayvanlarına, bereketli tarlalarına, bağına, bol yemişli meyveli bahçelerine vel hasıl-kelâm eski zengin günlerine geri dönmüş. Yaradan yine sağlıklı, güzel evlatlar, kendisine de uzun ömürler vermiş. İnsanlar arasında sözü dinlenen, sevilen, ulu bir lider olmuş.

Gökten üç elma düşmüş, Biri sabır ve şükür gömleğini hiç çıkarmayanlara, biri Mesel seven, dinleyen, okuyanlara, Biri de anlatanlara gelsin 🍎🍎🍎

Şerife Paşayiğit
Öğretmen/Masal ve Hikâye Anlatıcısı

Start typing and press Enter to search

Skip to content