DOLU TANELİ ÇÖREK

Print Friendly, PDF & Email

bir varmış, bir yokmuş.

bulutlar pek çokmuş.

bazen kömür gibi, bazen şeker gibi, bazen tatlı bir hayal gibiymiş

bir zamanlar.

güzel bir köyde, Ayşe Nine ve iki torunu Ali ile Hasan birlikte yaşarlarmış

köyleri yüksek dağlarla çevrili, yemyeşil ağaçlarla kaplı âdeta bahçe gibi sevimli, güvenilir bir yermiş.

cıvıl cıvıl kuş sesleri, rüzgâr estiğinde kuş seslerine eklenen yaprak hışırtılarıyla ahenkli bir müzik gibi dinlendiriciymiş.

Ali ve Hasan hem ninelerine hayvanların bakımı, su taşınması, ev işleri konularında yardımcı olur hem de kalan zamanda çok güzel oyunlar oynarlarmış. Ayşe nine sabah erkenden uyanır, hayvanlarına bakar, ekmeği yapar ve kahvaltı sonrası da bahçeyle ilgilenirmiş. Ali 12, Hasan ise 8 yaşlarındalarmış.

Hasan hayal kurmayı çok severmiş.

her gün hayal gücünün getirdiklerinden abisine bir çok soru sorar, cevabını abisiyle birlikte ararlarmış.

abi bulutlar çok güzel sence çooook yüksek dağların tepesine çıksak onlara dokunabilir miyiz?

nehirde bir sürü balık var bir kaç tane tutsam, sarı kızın su içtiği kürüne koysam besleyebilir miyim? abi seninle bir yem kabı icat etsek, hayvanlarımız sabah olduğunda kendisi dolabilen yemlerden yese ninemde hiç yorulmasa diyorum. ne dersin? yapabilir miyiz? ve daha neler neler.

Ali kardeşinin sorularını her zaman önemser, hiç bir şekilde cevapsız bırakmazmış.

bir gün nineleri bahçe dönüşünde Ali ve Hasana seslenmiş.

yavrularım koşun gelin. gökyüzü iyice bulutlandı. simsiyah oldu. ALLAH bilir tabii ama; çok şiddetli yağmur yağacak galiba. hayvanları içeri alalım. bahçedeki sebzelerin üzerini kapatalım. zira dolu yağarsa, sebzelerimiz ziyan olur. o zaman bende sizlere güzel güzel yemekler yapamam. hadi benim güzel yavrularım demiş

Ali ve Hasan hemen koşmuşlar. her biri başka bir işin ucundan tutunca, bütün işler bir çırpıda bitmiş. ve şiddetli yağmurda başlayıvermiş o anda.

Ali ve Hasan evlerinin balkonundan yağan yağmuru izlerken, Hasan yine hayallere dalmış. kim bilir neler düşünüyormuş ki, o esnada yağmur doluya çevirmiş.

Ali kardeşine dönerek Hasan bak bak dolu taneleri ne kadar büyük. her biri misket kadar.

Hasan sevinçle yerinde zıplamış abi abi. yağmur dinince toplayalım mı biraz? oynarız. Ali toplarız kardeşim ama; uzun süre oynayabileceğimizi hiç sanmıyorum. çünkü dolu taneleri aslında buz kütlelerinden oluşur ve bundan dolayı da biliyorsun çok çabuk erir demiş.

Hasan abisine ne olur abi ne olur toplayalım.

Ali kıramamış kardeşini tamam Hasancığım sen burda bekle beni. ben bir şekilde toplayıp geleceğim ama söz ver bana sen çıkmayacaksın dışarı.

Hasan söz vermiş abisine.tamam çıkmam abiciğim ama sende çıkmasan, yağmur dinince toplasak olmaz mı? olmaz demiş abisi. o zamana kadar erirler şimdi toplayacağım.

sen beni burada bekle.

Ali koşarak ninesinin ekmek yaptığı tandır evine girmiş. etrafa bakınmış, bir anda ninesinin un eleği gözüne çarpmış. eleği alıp hemen tandır evinin damına koymuş.

bir süre beklemiş Ali.

sonra çıkıp bakmış şiddetle yağan dolu taneleri Alinin burnuna, kulaklarına vuruyormuş. canı acıyormuş ama; kardeşinin mutluluğunu düşününce acısını bir kenara atıp eleği almak için dama çıkmış.

eleğin içi neredeyse yarıya kadar dolu taneleriyle dolmuş. sanki inci taneleri gibiymiş her biri.

Ali eleği alıp inmiş aşağıya. çok canı acıyınca içeri girip biraz beklemek istemiş. az sonra gitmeyi planlıyormuş ki, ninesinin çığlığı yankılanmış tandır evinde.

Ali nerdesin koş oğlum. kümesimize sel dolmuş. civcivleri kurtaralım.

ali eleği koyduğu gibi koşmuş kümese. civcivlerin hepsini kurtarmış, yanan sobanın yanında ısıtmışlar. ne kadar süre geçti bilinmez, Hasan sormuş abisine. abi hani sen dolu tanesi toplayacaktın? Ali o anda neler yaptığını gözden geçirmiş ve kardeşine topladığını ama doluları tandır evinde unuttuğunu, şimdiye kadar erimiş olabileceğini üzülerek söylemiş.

Hasan ve Ali çok üzülmüşler. belki birkaç tane buluruz diye koşmuşlar tandır evine. birde ne görsünler Ali telaşla çıkarken eleği un kovasının üzerine koymamış mı? eyvaaaah!

dolu tanelerinin hemen hemen hepsi erimiş ve un kovasına akmış. kalan birkaç dolu tanesiyle Hasan oynamış ama; bir kova un ne olacakmış şimdi? çocuklar ninelerine ne söyleyeceklermiş?

çocuklar bunları düşüne dursun. Ayşe nine çıka gelmiş.

önce eleğe ve kovada hamurlaşmış una, sonra çocuklara, sonrada Hasan’ın elinde kalan eriyip damlayan dolulara bakmış Ayşe nine.

olanları anlaması çokta uzun sürmemiş.

çocukların yüzündeki mahcubiyeti görünce çok üzülmüş Ayşe nine. kıyamamış torunlarına hiç kızmamış onlara.

siz hiç üzülmeyin yavrularım benim. bilirim istemeden olmuş bu durum.

Ali üzgün bir şekilde ninesine dönerek, ama bunca un israf oldu nineciğim çok yazık oldu çok üzgünüm demiş. Ayşe nine sarılmış torunlarına. oğullarım dinleyin beni şimdi. biz nisan ayındayız değil mi? evet nineciğim demiş Ali.

bak oğlum aslında nisan yağmurlarında şifa vardır bizler için. köyümüzün havası tertemiz. doluyu topladığın şekil çok uygun. ben zaten her nisan yağmur suyu toplarım. şifa olsun diye içme suyumuza az miktarda katarım. bu defa da ekmeğimize katsak ne olur sanki? Ali ve Hasan bu işe çok sevinmişler.

Ayşe nine kovadaki unla güzelce bir hamur yapmış. bu hamurdan çok güzel çörekler yaparak torunlarına vermiş. sobanın yanında sıcak çay eşliğinde afiyetle yemişler çöreklerini. Hasan abisine. dolulu çörek de ne güzel olmuş abi. yağınca yine toplayalım olur mu demiş? hep birlikte gülüşmüşler. masalımız da burada bitmiş.

Hülya DEVECİOĞLU

Start typing and press Enter to search

Skip to content