KEDİM ASKERE GİDERSE

Print Friendly, PDF & Email

Henüz altı yaşımdaydım. Dört kardeştik ve ben en küçükleriydim. Müstakil bir evde, sade bir hayatımız vardı. Diğer kardeşlerimle aramızda oldukça yaş farkı olduğundan daima yalnız kalıyordum. Hiç kimse oyunlarıma iştirak etmez, çoğu zaman varlığımın farkında bile olunmazdı. Günlerim daima sıkıldığım oyuncaklar arasında boğularak geçiyordu.

Bir gün annem bana evde bir fare gördüğünü, bu yüzden komşuya giderek bir kedi getireceğini söyledi. Kedileri aşırı seven ben, bu işe çok sevinmiştim. Sabırsızlıkla annemin eve kediyle döneceği anı beklemeye başladım. Bu arada hayallere dalmıştım bile. Annem kedilerle oynamama kızardı.

Hep korkardı onların tüyünü yutmamdan, hasta olursun der, zararlarını anlatırdı. Yine kızacaktı ama o bir yerlere gittikçe fırsat bulur oynardım kediyle. Ben hayal âleminde iken annem geldi. Siyah beyaz bir kedi getirdi. Henüz yavru olan kedicik bana kendisini sevdirmiyor, elimi uzatınca çiziyordu. Ben onu kendime alıştırmak adına uyumasını bekliyor, uyuduğu anda gidip yakalayarak seviyordum.

İzlediğim bu yol beni kısa sürede olumlu sonuca götürdü.

Kedi, artık benden kaçmadığı gibi, benim ayrılmaz parçam olmuştu. Annemin görmediği her yerde beraberdik. Birlikte uyuduğumuz çok gece oldu. Onu ailemin bir bireyi gibi görüyor, gittiğim yerlere bile götürmek istiyordum. Böylece bir zaman sıkıntısız ve mutlu yaşamıştım. Bir gün ben yine kedimle oynarken, babam eve elinde bir zarfla çıkageldi. Elindeki zarfın içinde ne olduğunu sordum, babam bana, “Abini askere çağırıyorlarmış. Bu zarfta onun için gereken belgeler var.” dedi. Peki ne zaman gidiyor abim? “Önümüzdeki hafta sonu.” Çok üzülmüş, biraz da ağlamıştım, evde bir telaş başlamıştı. Annem ve babam benimle hiç ilgilenmez olmuşlardı, bu tutumları benim iyice kediye yönelmemi sağlamıştı. Çünkü tüm günüm onunla geçiyordu… Abimin gitmesine iki gün kala, babam bir akşam yanıma geldi. Beni yine kediyle oynarken buldu. Bana, “Abini mi çok seversin, yoksa kediyi mi?” diye sordu. “Abimi tabii” dedim. Dedim ama babamın neden böyle bir soru sorduğunu da anlamamıştım. Babam, “O hâlde çok üzülmezsin sanıyorum.” dedi. “Neye baba? Neye üzülmem?” “Kedinin askere gidişine.” “Ne? Kediler askere gider mi ki baba?” “Sen bilmiyor musun kızım? Elbette kediler askere giderler.” “Baba peki kediler orada ne yapacaklar ki”. Öğretmenim bize, “İnsanlar askere vatanı milleti korumak için gider.” demişti. Kediler niye gider baba? “Kızım bak! Annen bu kediyi evdeki fareyi yakalaması için getirmedi mi?” “Evet. “İşte askeriyelerde de fareler var. Kedileri askere çağırmalarının sebebi de bu. Abinle birlikte evimizin kedisi de askere gidecek. Abinle de dönecek.”

O anki çocuk hislerimi anlatamam. Babamın yanında utanmış, odama geçmiştim. Uzun süre ağlamış, çareler aramıştım. Abim giderken kediye üzüldüğüm kadar üzülmediğimi fark etmiştim.

Karalar bağlamış, yemeden içmeden kesilmiştim. Kolay mı? Tek arkadaşım, kedim askere gidiyordu. Biraz kendimi toparlayınca, annemin abim için büyük hazırlıklar yaptığını fark ettim. Peki ben kedim için ne yapabilirdim acaba? Düşündüm. Aklıma hiç bir şey gelmedi. Yine ağladım. Saklasam, onu kayboldu desem. Olmaz ki. Hem sakladığım yerden çıkıverir. Hiçbir çıkış yolu bulamamıştım. Kedim gidecekti. O son günümüz olan pazar gelip çatmıştı. Abimin bileti masanın üzerinde duruyor, annem abime bavulunu hazırlamasında yardımcı oluyordu. Babam yanıma gelerek saçlarımı okşadı. “Sen kedinin bavulunu hazırlamıyor musun kızım?” “Kedimin oynadığı yumağından başka bir şeyi yok ki baba. Onu da izin verirse abimin bavuluna koyarım.” Babam tekrar sordu. “Kediyi mi yoksa abini mi daha çok seviyorsun.” “Abimi baba abimi daha çok seviyorum.” “Ama abinin gideceğini haber aldığında böylesine üzülüp ağlamamıştın.” “Bilmiyorum baba. Abimi seviyorum.” Abimin gidiş saati gelmişti. Herkesle vedalaştı, en son bana geldi. Kucakladı öptü. “Güle güle ağabeyciğim kendine de kedime de iyi bak.” dedim. Abim de, “Söz sana çok mektup yazacağım. Kedinle ilgilide bilgi vereceğim.” dedi. Artık saklamıyordum gözyaşlarımı. Hüngür hüngür ağlıyordum. Abim arabamıza bindi. Ve babam çalıştırdı arabayı. O ara annem yanıma geldi. Kedimi kucağına almış bana getirmiş. Hadi vedalaş diyordu. Kediyi okşadım, “Güle güle git.” dedim. Daha çok ağlıyor, kendimi tutamıyordum. Annem de bindi arabaya. Bana kimse sen de gel demedi, ben de gitmedim. Odama geçip yattım. Abim ve kedim için dua ettim. Bugünkü gibi hatırlıyorum. Gözlerim şişene dek ağlamıştım. Babamlar abimi terminale bırakıp eve dönmüşlerdi. Babam odama geldi ama ben uyur gibi yaptım. Sırf bana bir şey sormasın diye böyle davrandım. Babam yatağıma doğru geldi. Yanıma sıcacık yumuşacık bir sevgi yumağı bıraktı sanki. Kulağımda bir sesle dünyalar benim olmuştu. Mırrrr mırrrrr mırrrrr miyavvvvv. Yerimden nasıl fırladığımı bilmiyorum babama sımsıkı sarıldım. “Baba hani gitmemiş askere kedim. Hani gidecekti.” Babam gülerek. “Biz sana oyun yaptık kızım. Hiç kediler askere gider mi?” Bu defa yine ağladım. Dalga geçtiniz benimle diye. Herkese küsmüştüm. Babam ve annem gönlümü alabilmek için o kadar uğraşmışlardı ki anlatamam. O gün hiç kimse ile konuşmadan uyudum. Kedim yanıma gelmişti, onun gitmemiş olması tek tesellim olmuştu. Ama çocuk kalbim bu oyunu kaldıramıyor, beni sürekli üzmeye devam ediyordu. Sabah babam usulca odama geldi. Yine uyur gibi yaptım. İnanmadı babam. “Uyumadığını biliyorum kızım. Senden özür dilemeye geldim.” dedi. “Peki neden baba? Neden böyle bir şey yaptınız? Beni neden üzmek istediniz?” diye sordum. “Senin bu denli etkileneceğini bilemedim kızım. Sadece sana küçük bir oyun oynamaktı niyetim. Tatlı ve küçük bir oyun.” Bu babamın düşüncesiydi tabii. Çünkü bu olay, benim çocuk yüreğimi derinden yaralayan büyüklerime karşı güvenimi sarsan ve hayatımda getirildiğim en acı oyundu. Çocukluğumdaki ayrılık acım bu oyunda yaşanmıştı.

Hülya Sönmez DEVECİOĞLU

Start typing and press Enter to search

Skip to content