İYİLİK SİHİRLİDİR, İYİLİK SİZİ BULUR

Print Friendly, PDF & Email

Yazarından Kendi Sesinden Dinle

Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer top oynarken eski hamam içinde, karıncalar mandalları nallarken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallarken; çok eski zamanlarda, yüce dağların ardında bir mağarada bir Yavru Kurt yaşarmış. Yavru Kurt ormandaki tüm hayvanlarla çok iyi anlaşır, iyilik yapmayı da çok severmiş. Hayvanların içinde Tavşan ve Geyik Kurt’un en sevdiği arkadaşlarıymış. Babasının “Kurtlar geyiklerle, tavşanlarla arkadaş olmaz.” demesine rağmen onlarla her gün buluşur hep beraber dağlarda, ormanlarda gezer tozar oyunlar oynarlarmış.

Gel zaman git zaman yağmurlar yağmış; dağlar, tepeler çiçeklerle bezenmiş. Sonra havalar iyice ısınmış, ormanda tüm yemişler olgunlaşmış. Yavru Kurt ve arkadaşları her şeyin güzel olduğu bu zamanlarda gezip tozup bir güzel eğlenmişler. Gel gelelim rüzgârların esmeye başlamasıyla havalar iyice soğumuş. Artık ormanda kimsecikler de görünmüyormuş. Babasının “Dağların Zor zamanları” dediği kış mevsimi gelip çatmış. Her yer bembeyaz karla kaplanmış. Yavru Kurt artık arkadaşlarıyla da buluşamıyor, mağaradan dışarı çıkamıyormuş.

O gün rüzgâr uğultusu yankılanıyormuş mağarada. Hava çok soğukmuş. Mağaranın ağzı bile karla kaplıymış. Yavru Kurt iki gündür hiçbir şey yememiş. Kar ve fırtına dağları rehin almış, hiçbir hayvan yuvasından çıkamaz olmuş. Fırtınadan hiçbir şey görünmüyormuş.

Yavru Kurt açlıktan acı acı ulumuş. Ama baba çaresizmiş. Günlerdir hiçbir şeye rastlamamış, avdan hep eli boş dönmüş. Bu arada bizim Yavru Kurt da büyümüş, sivri dişleri ve pençeleriyle bayağı heybetli görünüyormuş.

Bir daha şanslarını denemek için mağaradan çıkmışlar, birbirlerine sokula sokula tepeleri dolaşmışlar. Bir o tarafa, bir bu tarafa… Her yer bembeyaz, kar ve soğuktan başka bir şey yokmuş.

Sonra baba bir anda kulaklarını dikmiş, yere çöküp gizlenmiş. Yavru Kurt da aynısını yapmış. Sonra yerde sürüne sürüne ilerlemişler. Baba çalıların altını göstermiş. Karın altında ne varsa artık; nefesinin buharı soğuk havadan dolayı görülüyormuş. Kurt yaklaşmış, yaklaşmış. Hızla atılmış ve elinde bir tavşanla karın içinden çıkmış. Meğer Tavşan Yavru Kurt’un arkadaşıymış. Tavşan “Yavru Kurt yardım et, babana söyle beni bıraksın. Hiç arkadaş arkadaşı yer mi? Lütfen yardım et! ” diye ağlıyormuş. Yavru Kurt’un yalvarmalarına babası dayanamamış ve Tavşan’ı bırakmış. Tavşan kaçarak uzaklaşırken seslenmiş. “İyilik sihirlidir, İyilik sizi bulur. “

Bizim Yavru Kurtla babası aç ve yorgun yollarına devam etmişler. Az gitmişler uz gitmişler bir ormana gelmişler. Ormanda ilerlerken Baba Kurt bir Geyik görmüş. Yine sürüne sürüne yaklaşmışlar. Ve birden atılmışlar. Geyik’i kıskıvrak yakalamışlar. Fakat bu da Yavru Kurt’un arkadaşıymış. Geyikle Yavru Kurt’un yalvarmalarına dayanamayan Baba Kurt Geyik’i de serbest bırakmış. Sevinçle uzaklaşan geyik tepeye çıkınca seslenmiş. “ İyilik sihirlidir, İyilik sizi bulur. “

Bizimkiler tekrardan düşmüşler yollara. Tırmanmışlar tepelere. Yavru kurt açlıktan bayılmak üzereymiş. Son bir tepeye daha umutla bakmışlar. Bu son şansımız, demiş Baba Kurt : ” Burada da bir şey bulamazsak mağaramıza geri döneriz.”

Yavru Kurt karlara bata çıka tırmanmış, tırmanmış, tırmanmış… Tepeye ulaştığında hiç bilmediği, daha önce duymadığı bir koku almış. Sevinmiş Yavru Kurt fakat babası çok endişeliymiş.

Yavru Kurt hiç görmediği tuhaf kokulu tuhaf görünüşlü canlılara şaşkın şaşkın bakmış. Babasının gözlerindeki korkuyu görünce daha da şaşırmış.

“Babacım, sen hiçbir şeyden korkmazdın. Bunlar da kim?” diye sormuş. Baba da: “Bunlar, bu dağlarda görüp görebileceğin en tehlikeli yaratık, insanoğludur. İnsanoğlu bir canavardır.”

“Canavar ne demek babacım?” demiş Yavru Kurt. “ Biz hayvanlar sadece karnımızı doyurmak için avlanırız. Canavar ise zevk için sebepsiz yere öldürür. Sen sen ol, insanoğlundan uzak dur.” demiş babası.

Fakat leziz et kokuları, yemek kokuları gelmeye başlamış. Aşağıdaki insanlar getirdikleri etleri, otları birkaç farlı yere bırakıp uzaklaşmış. Baba buna bir anlam verememiş.

Karşı tepede ayı ailesi de insanları izlemekteymiş. “Homur homur homur. Şu insanlar gitse de karnımızı doyursak.” diye homurdanıyorlarmış.

Diğer tepede tilkiler, ağaçların arkasında da geyikler, tavşanlar endişeyle ve iştahla bekleşmekteymiş. Bütün hayvanlar yiyecek kokusunu almış insanoğlunun gitmesini beklemekteymiş. Hayvanlar korka korka endişeli endişeli yiyeceklere yaklaşmışlar, insanların uzaklaştığından emin olduktan sonra karınlarını bir güzel doyurmuşlar.

Tabi bizim Yavru Kurt da tıka basa karnını doyurmuş. O gün iyiliklerle büyülenmiş insanlar sayesinde, hiçbir hayvan aç kalmamış.

Yuvasına dönen Yavru Kurt babasına : “İnsanoğlu canavarsa neden bize yemek getirdi? Ben anlamadım babacım, insan iyi mi kötü mü? “ demiş.

Baba şöyle bir düşünmüş “Canavarlaşan insanlar olduğu gibi iyilikle büyülenmiş insanlar da varmış yavrum” demiş.

Gökten üç iyilik düşmüş, yapıldıkça çoğalmış, çoğaldıkça tüm insanları büyülemiş.

HÜSEYİN KODAL

Start typing and press Enter to search

Skip to content