RECEP DEDE’DEN MASALLAR

Print Friendly, PDF & Email

HAKAN BUGÜN ÇOK MUTLU

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, ben dayımın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, aşağıdan:

– Tutun da, vurun da! diye bir gürültü kopmaz mı?

– Eyvah, dedim. Şimdi bunlar susmazlar, dayımı uyutmazlar.

İki kalktım, bir hopladım. Yüz ayak merdiveni bir çırpıda atladım.

Baktım; bir kuru kalabalık.

– Nereye gidiyorsunuz böyle? dedim.

– Hak aramaya gidiyoruz, dediler.

Neyse, katıldım ben de içlerine, vardık koca şehrin birine. Aradık taradık, hakkımızı bulduk. Meğer o da pire değil miymiş?

Bindim pireye, vardım Tire’ye. Pire gider çatır çutur, hak sahibine balta getir. Bak şu pirenin işine, yular bağladım dişine. Gören şaştı, duyan şaştı, Üsküdar vapuru Beşiktaş’ı aştı.
Vapurda bir masal anlat dediler,

Beni kara kara düşündürdüler.

Tamam, siz dinleyin, ben anlatayım,

Sonrada bal kabaklarını kaynatayım.

Öğrencilerinin neşeyle teneffüse çıktığı, öğretmenlerinin çocukların gözlerine sevgiyle baktığı bir okul varmış.

Masalımıza konu olacak Hakan da bu okulda eğitim hayatına devam edermiş. Hakan görmeengelli bir çocukmuş. Hakanı çok Seven sınıf arkadaşları, onunla birlikte olmaktan, farklı oyunlar oynamaktan mutluluk duyarlarmış. Ders zili çalmış, teneffüs bitmiş, herkes öğretmenlerini sessizce sıralarında beklemiş. Hakan’ın sıra arkadaşı, İbrahim, Hakan’ın kulağına okul bitiminde arkadaşlarla toplanacağız, sen de bizimle gelirmisin? Recep Dede’yi ziyaret edeceğiz demiş. Hakan “birlikte eve gidip, ailemden izin alırsak neden olmasın” diye cevap vermiş. Hakan tam “Recep Dede de kim” diye sorarken öğretmen de o esna da sınıfa girmiş. Ders Türkçeymiş. Öğretmen dilbilgisi konusunu işliyormuş. “de” ve “da” bağlacını anlatırken, öğretmen tahtaya bir cümle yazmış. Hakan için bütün öğretmenler ne yazdığını sesli olarak söylese de Hakan, bağlaçlar konusunu anlamakta güçlük yaşamış. Keşke bende tahtayı görebilseydim diye bir iç geçirmiş. Ders bitmiş çocuklar mutlulukla evlerinin yolunu tutmuş. İbrahim ve Hakan Recep Dede’yi ziyaret etme fikrini gerçekleştirmek için ailelerinden izin almışlar. İbrahim, “Recep Dede’yi sormuştun. Hemen anlatayım. Bizim sınıftaki Veysel’i biliyorsun, bir zamanlar herkesi yaptığı yaramazlıklarla canından bezdiren bir çocuktu, birkaç aydan beri çok çalışkan ve iyilik sever bir arkadaşımız hâline geldi. Geçenlerde sohbet ederken, Recep Dede’den bahsetti, onun anlattığı masalların güzelliğini ballandıra ballandıra söyledi. Mahallemizin çınar altında onunla her hafta görüşüp yanındaki arkadaşlarıyla birlikte masal dinlediğini benimde gelmemden dolayı çok mutlu olacağını dillendirdi.

Hakan, Recep Dede’yi merak etmişti. Babası da Recep Dede’yi tanıyordu. Hatta babası birkaç işitme engellinin Recep Dede’yi ziyaret ettiğini, birçok engellinin de ona engellilerin dedesi diye andığını cümle arasında söylemiş, birgün beraber ziyaret yapmayı teklif etmişti. Bu buluşmanın erken gerçekleşmesi Hakan’ı sevindirmişti. Hakan’la İbrahim söyleşe söyleşe yürümüşler, birde bakmışlar ki kendilerini mahalledeki çınar altında Recep Dedenin yanında buluvermişler.

Kimler yokmuş ki orada, Afacan Veysel ve sınıf arkadaşları, birsürü çocuk. Recep Dede; “Aramızda yeni misafirlerimiz var. Herkesin bahsettiği Hakan da burada ve sıra arkadaşı İbrahim. “O zaman Hakan’a hoş geldin demek için sizlere Peygamber Efendimizin çok sevdiği sahabesi görmeengelli Abdullah’ın masalını anlatayım. Hakan çok şaşırmıştı. Peygamber Efendimizin görmeengelli dostu, sahabesi mi vardı. İçinden geçenleri sesli söylemiş olacak ki; arkadaşlarını bir gülüşme almış. “Recep Dede ise Sabrederseniz masalın sonunda sorularınızı cevaplayayım.” demiş ve başlamış anlatmaya.

Abdullah, Mekke şehrinde yaşarmış. Peygamber Efendimizin şehri o güzel belde de. Peygamber Efendimiz de İslamiyeti arkadaşlarına ve çevresine anlatmaya başlamış, teker teker herkes Müslümanlığı tanıyormuş. Abdullah da Peygamber Efendimizin biricik eşi, Hazreti Hatice’nin dayısının oğlu oluyormuş. Çocukken görmeengelli hâle gelmiş. Abdullah Peygamber Efendimizden İslamiyet’i dinlemiş ve İslamiyet’le tanışmış. İçinde bir huzur bir mutluluk. Herzaman Hazreti Muhammedi ziyaret ediyormuş. Bir gün Peygamberimiz başkalarına İslamiyet dinini anlatırken Abdullah çıkagelmiş, Peygamberimize birtakım sorular yöneltmiş. Peygamberimiz o an çok meşgulmüş. Bir anda Abdullah’a dikkat kesilememiş. O anda Rabbimiz “Abese” adlı bir sure ile Peygamberimizi uyarmış. Ve kendisinden Abdullah’la ilgilenmesini istemiş. Abdullah Peygamberimizin yanından ayrılmayan onun yokluğunda, Müslümanlara müezzinlik yapan biri hâline gelmiş. Yani Peygamberimizin yokluğunda yöneticilik konumuna yükselmiş. Peygamber Efendimizden önce Medine şehrine gitmiş, burada Müslüman olmayanlara İslamiyet’i anlatmış. Bir nevi öğretmen olmuş. Peygamberimizin çok sevdiği dostlarından Hazreti Ömer’le birlikte evden çıkıp Peygamberimizi dinlemeyi ihmal etmez, Peygamberimizde ona sürekli yanında yer açar, onu yanından ayırmazmış. Ne büyük mutluluk değilmi çocuklar?” demiş Recep Dede. Hakan söze atlayıp teşekkür etmiş ve görmeengelinden dolayı üzülmesinin yersiz olduğunu anlamış. Recep Dede’yebir soru yöneltmiş. “Dedeciğim; kulağı duymayan arkadaşlarımız sizin evinize gelip size engellilerin dedesi diyorlarmış, acaba rica etsem, benim de dedem olurmusunuz? Benim hiç dedem yok. Recep Dede sevgiyle tebessüm etmiş. Ve Hakan’ın elini tutarak, “Herkes gibi seninde deden olacağım.” Özellikle senin daha çok deden olacağım. Sen hep gel olurmu? Veysel ve Hakan’la beni hiç bırakmayın.

Gökten üç elma düşmüş. Hepside Recep dede gibi bir engelliye şefkatli dede olabilenlerin kafasına gelivermiş.

Selman Devecioğlu

Start typing and press Enter to search

Skip to content