YEŞİLİN BİR ÖMÜR HATIRI VAR…

Print Friendly, PDF & Email

Misafir Yazar : MERYEM BULUT (EDEBİYAT ÖĞRETMENİ)

Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde yemyeşil yapraklı ağaçların, gürül gürül çağlayan derelerin olduğu bir diyarda Ece isimli bir kız ailesi ve arkadaşlarıyla mutlu mutlu yaşarmış.

Ece bir gün arkadaşları Melek, Gürkan ve Cansu ile oyun oynuyormuş. Kırlarda koşup oynarlarken Gürkan birden seslenmiş. Heeyy gelin bakın bende ne vaar. Çocuklar hemen etrafına toplanmışlar. Gürkan cebinden bir kibrit kutusu çıkarmış ve arkadaşlarına dönüp hadi gelin şu ağaçların kenarında bir ateş yakalım ve yanına oturup konuşalım, şarkılar söyleyelim demiş. Cansu hemen atılmış “aa eveet.” Bir keresinde Arif amcam anlatmıştı, amcam ve arkadaşları da ormanda ateş yakıp etrafında oturmuşlar çok eğlenmişler. Tüm çocuklar çok heyecanlanmışlar ve hızlıca etraftan çalı çırpı toplayıp bir ağacın yanına yığmışlar. Sonra Gürkan kibritle o çalıları tutuşturmuş.

Çalılar hafif rüzgârın etkisiyle hemen tutuşmuşlar. Çocuklar bu duruma çok sevinmiş, sevinçle alkışlamaya başlamışlar. Ateş büyürken onlar da etrafına halka oluşturmuşlar. Başta şarkılar söylemeye, birbirlerine hikaye anlatmaya başlamışlar.

Sonra birden ateşin büyüdüğünü ve yanlarındaki ağaca sıçrama ya başladığını fark etmişler. Ece hemen atılmış. Eyvaaah! Ağaç yanıcak! Şimdi napıcaaz?! Çocuklar dehşet içinde büyüyen ateşe bakıyorlarmış. Melek hemen su bulup ateşi söndürelim çabuk deyince çocuklar oynarken susarız diye yanlarında getirdikleri su şişelerine bakmışlar bir de ne görsünler? Hepsi boşmuş. Hemen o şişeleri alıp öteye beriye koşuşturmuşlar. Neyseki oynadıkları yere yakın bir çeşme varmış. Oradan hepsi şişelerini su doldurmuşlar. Herkes tek tek hızlı bir şekilde yanan ateşe su dökmüş. Neyse ki ateş çabucak sönüvermiş.

Çocuklar derin bir oh çekmişler. Ve evlerine gitmek üzere dağılmışlar. Akşam Ecelerin evine Anneannesi misafir olmuş. Meliha hanım yumuşak huylu, pamuk tenli bir kadınmış. Ece eve gelip anneannesini görünce yaşadığı bütün korkuyu unutmuş ve koşup anneannesine sarılmış. Anneanne torun bir güzel hasret gidermişler. Akşam olmuş tüm aile sofrada yemek yiyormuş. Ece’nin aklına birden bugün yanmak üzere olan ağaçlar gelmiş. Birden yüzü asılmış. Babası Ece’nin durgunluğunu fark etmiş Ve ne olduğunu sormuş. Ece yok bir şeyim babacığım, bugün oynarken ayakkabım yırtıldı da aklıma o geldi demiş. Babası da üzülme kızım, yarın çıkar sana yeni ayakkabı alırız demiş. Ece hafifçe gülümsemiş.

Anneannesi durumun böyle olmadığını anlamış tabi, bir şey sormamış ama. Sadece Ece’ye bakıp tebessüm etmiş ve göz kırpmış. Yemekten ve tatlılardan sonra Ecenin biraz uykusu gelmiş anneannesine sokulup anneanneciğim benim uykum geldi, bana bu gece masal anlatıp beni sen uyutur musun? Demiş. Anneannesi de tabi güzel yavrum diyerek başını okşamış. Birlikte Ece’nin odasına geçip yatağına uzanmışlar. Ece bugün yaşadıkları olayı anneannesine anlatmak istiyormuş. Yanına sokulmasının da sebebi oymuş aslında. Anneannesi tam masala başlayacakken Ece anneanneciğim sana bir şey anlatacağım diyivermiş. Kalbi güp güp atmaya başlamış. Anneannesi de dinliyorum yavrum demiş. Ece, biz bugün arkadaşlarımla ağaçların yanında ateş yakıp etrafında oturup güzel zaman geçirmek istemiştik. Hatta Cansu’nun amcası da arkadaşlarıyla böyle bir şey yapmış. Biz ateş yaktık evet ama ateşimiz bir anda büyümeye başladı ve yanımızdaki ağaca sıçrıyordu az kalsın. Biz çok korktuk, yanımızda su şişelerimiz vardı. Onlara su doldurup hemen ateşi söndürdük. Bir şey olmadı ağaçlara ama biz gerçekten çok korktuk anneanne. Biz ağaçları yakmak istememiştik, sadece ateşin yanında şarkılar söyleyip birbirimize hikayeler anlatmak istemiştik. Kızdın mı bana anneanne? Anneannesi yumuşacık bakışlarıyla Ece’nin içini rahatlatmaya çalışmış.

Torununun başını iyice göğsüne basıp saçlarını okşamış. Güzel yavrum arkadaşlarınla oynayıp eğlenmek istemenizi anlıyorum ama eğlenirken Bir başka canlıyı rahatsız etmemeliyiz, zarar vermemeliyiz demiş. Ağaçlar bizim yaşam kaynağımızdır yavrum, biliyor musun biz onlar sayesinde nefes alırız, onlar bizim akciğerimiz gibidir. Ece gözlerini kocaman açmış, nasıl yani! Onlar bizim nefes almamızı nasıl sağlıyor anne anne? Diye sormuş. Anneannesi sıcacık gülümsemiş.

Onlar bizim sadece nefes almamızı değil yazı yazmamızı da sağlıyorlar yavrum demiş. Hatta biliyor musun onlar yer altından kökleri aracılığıyla birbirleri ile de haberleşirlermiş. Yani bizim gördüğümüz gibi dallari ve yaprakları olan birer ağaç değil onlar sadece, bizim gibi canlılar ve yaşama hakları var Diye de eklemiş. Ağaçlar bizim gibi nefes alıp verirler ve bunun adına da fotosentez derler yavrum. Bunları okula gidince öğreneceksin şimdi kafan karışmasın. O ağaçlardan yine yazı yazabilmemiz için kalem kağıt okuyabilmemiz için kitap yapılır. Sen şimdilik doğaya ve bütün canlılara saygı duyman gerektiğini ve onları sevmen gerektiğini bilmelisin. Sen de arkadaşlarında hatta dünyadaki bütün insanlar da doğaya ve canlılara zarar vermemelidir yavrum. Her ağaç yok edildiğinde aldığımız nefeste azalır. Sen arkadaşlarına bu söylediklerimi anlat ve bundan sonra doğayı daha iyi korumak için birbirinize söz verin. Hiçbir ağaca zarar vermeyin, hiçbir çiçeği dalından koparmayın, suları sakın ama sakın kirletmeyin emi yavrum. Demiş. Ece de söz anneanneciğim, senin bu anlattıklarını yarın arkadaşlarıma da anlatacağım. Ve bir daha ateş yakmayacağız, çiçek koparmayacağız ve dereye çöp atmayacağız demiş. Anneannesi aferin benim güzel yavruma diyerek Ece’nin yanağına yumuşak bir Öpücük kondurmuş. Ece gözlerini kapatır kapatmaz uykuya dalmış. Sabah olmuş Ece kahvaltıda çok heyecanlıymış. Anneannesi ile uyumadan önce konuştuklarını hemen arkadaşlarına anlatmak istiyor muş. Kahvaltıdan sonra hemen dışarıya çıkmış. Arkadaşlarıyla oynamak için buluştukların da anneannesinin söylediklerinin hepsini arkadaşlarına da anlatmış. Arkadaşları da kocaman gözlerle ve heyecanla Ece’nin anlattıklarını dinliyorlarmış. Sonra hepsi birden birbirlerine söz vermişler doğayı koruyacaklarına dair. Birden hafif bir rüzgâr esmiş. Masalımızın sonunda gökten üç elma yerine o esen hafif rüzgârla dört yemyeşil yaprak süzülmüş dört güzel çocuğun da başına bizi koruduğunuz için, bizi yok etmediğiniz için teşekkür ederiz der gibi konuvermiş Bu öykü de burada bitmiş.

Start typing and press Enter to search

Skip to content