ELÇİYİ ÖLDÜRMEK

Print Friendly, PDF & Email

Yazarın Kendi Sesinden Dinle

Elçi öldürmek diye bir tabir vardır. Tıpkı geçmiş zamanlarda ülkeler arasında tatsız mesajları getiren elçilerin başlarına pek te iyi şeyler gelmediği gibi bizler de duymak istemediklerimizi, tahammül edemediklerimizi, yok saymak istediklerimizi söyleyenlere kulaklarımızı tıkamak, görmezden gelmek isteriz. Yani elçi öldürmek isteriz.

Yaşamımız boyunca birçok olay yaşarız, hissederiz, algılarız. Bunların sadece bir kısmını zihinsel olarak işler, analiz eder, muhakemede bulunur, yorumlarız, ölçer ve biçeriz, değerlendirir ve kullanırız.

Kullandığımız ölçü gerçeklik ölçüsüdür. Gerçek olanlar, gerçek görünenler makbuldür, gerçekdışı ve hayal ürünü olarak etiketlenenler adeta pazar tezgâhındaki teraziden ayıklanan çürük sebzelerin çöpe atılmak üzere kenara koydukları gibi alt bilincimizdeki ardiyeye gönderilirler. Peki, gerçeklik ölçümüz ne kadar doğrudur? Kesin olarak doğrudur veya kesinlikle olur dedikleriniz de yanıldığınız oldu mu? Veya asla olmaz dediğiniz neler başımıza geldi, asla yapmam dediğiniz neleri yaptınız? Asla başaramam dediğiniz nelerin üstesinden geldiniz?

Bilinçaltı ardiyemize tıkıştırdıklarımız orada durdukları gibi durmazlar. Fark edilecekleri, dikkate alınacakları, anlamlandırılacakları zamanı beklerler. Bu süre çok uzarsa kendilerini fark ettirmek için bizlere göz kırparlar, el sallarlar. Buna rağmen fark edilmezlerse tıpkı çöplükte uzun süre bekleyen çöplerin çürüyerek patlaması gibi kontrolsüz şekilde yaşamımıza yansırlar.

Anlaşılamayan ve beklenmedik duygusal tepkiler, alışılmadık davranışlar veya rüyalar gibi yansımalar ile sahneye çıkarlar.

Rüyalar geçmişimizden mi haber getirirler, gelecekten mi, yoksa sonuçlandıramadığımız süreçlerinizin devam eden hesaplaşmaları mıdır? Ya da beynimizde tamamen tesadüfi ve kontrolsüz bir şekilde oluşan sinirsel aktiviteler midir? Rüyalar tabir edilirler, peki ya rüyalar neye tabidirler?

“Annemi ölmüş gördüm rüyamda

Ağlayarak uyanışımı hatırlattı bana.

Bir bayram sabahı

Gökyüzüne kaçırdığım balonuma bakarak

Ağlayışımı…” Orhan veli kanık

Rüyaların sesi kısıktır, adeta fısıltı şeklindedir. Sadece kendiniz duyabilirsiniz, sadece siz anlayabilirsiniz ve sadece kulak kabartırsanız duyabilirsiniz. Başkalarına anlattığınızda kendi fısıltılarına göre değerlendireceklerdir. Kulaktan kulağa oyununda olduğu gibi başkasına anlatırken dili ve anlamı değişecektir. O yüzden kendi rüyalarınızı kendiniz duyabilmeli ve anlayabilmelisiniz. Peki, bunu nasıl yapacaksınız? Her birimiz rüya tabirleri eğitimi mi alalım?

Kesinlikle hayır! Rüya dilinde mutlak eşitlikler yoktur. Genelleştirilmiş kriterlere göre tabiri caiz değildir. Kişiye, ana, olaylara, hissettiklerinize, yaşananlara özeldir özneldir. Atasözünde de ifade edildiği gibi; “Rüyada balık gören yastığının altını yoklasın”

O zaman nasıl anlayalım rüyalarımızı; ben kendi rüyalarımı anlamlandırabilmek için iki yol kullanıyorum. Birincisi daha az tercih ettiğim yol; rüyalarımı hikayeleştirıyorum. Bu yolu kullanabilmek için rüyamı aradan zaman geçmeden hatırladığım kadarıyla yazıyorum, çoğunlukla hepimizde olduğu gibi hatırlayamadığım boşlukları o an içimden geldiği gibi kendim hikâyeleştirerek bir nevi uydurarak dolduruyorum. Rüyalarımızı hikâyeleştirirken kendi cümlelerimizle tamamladığımız için kendimize dair bir şeyler görmeye ve duymaya başlarız. Kendimizi görürüz, kendimize kör olduğumuz yönlerimizi görürüz. İkincisi ise daha çok tercih ettiğim, güvendiğim yoldur; rüyalar ile masalların benzerliği. Rüyalar ve masallar sembolik ve simgesel bir dil kullanırlar. Bu dil sayesinde rüyalar alt bilinçten, daha önceden oradaki ardiyeye göndermiş olduğumuz gerçekliğimizi zihnimize yansıtırlar, bize fısıldarlar, masallar bu dil ile alt bilince ulaşırlar. Eğer masalları okumak yerine anlatır veya dinlerseniz yarı trans bir hale geçersiniz, hayal kurmaya hayal görmeye başlarsınız; bir nevi rüya âlemine dalarsınız. Masallarda rüyalarınızın yani alt bilinçten gelen fısıltılarınızın, el sallamalarınızın, göz kırpmalarınızın bir nevi karbon kâğıdıyla kopyalanmış yansımalarını bulursunuz.

Bu noktada masallarda rahatsız edici, ürkütücü, korkutucu, tiksindirici, gerçekdışı bulduğunuz süreçlere daha fazla dikkat etmek, daha fazla ciddiye almak, daha fazla sahip çıkmak gereklidir. Çünkü bunlar tam da bizim pazar tezgâhındaki gerçeklik terazimizde çöp olarak ayıklayıp kenara ayırdıklarımızdır.

Masallar rüyaların hiyeroglif alfabesidir. Özellikle sözlü anlatımla dilden kulağa, kulaktan gönle, gönülden dile aktarılarak yıllarca yaşamış ve canlı kalmış masalların kıymetini bilelim; onları koruyalım. Duymaya ihtiyacımız olan masalı okuyun, kalbinizin ısındığı masalı anlatın, ruhunuza dokunan masalı dinleyin. Masallar gerçeği hikâyeleştirmek için değildir; hikâye ile gerçeği fark etmek içindir.

Rüyalar net olarak bir şey söylemezler, net bir şey anlatmazlar; bize bizim o an görmeye ihtiyacımız olanları anlatırlar. O nedenle rüyalarımıza sahip çıkalım, rüyalarımızın aynadaki yansımaları olan masallara sahip çıkalım. Masalları değiştirmeye, düzeltmeye, törpülemeye çalışmayalım; elçileri dinleyelim, görelim, fark edelim, duymak ve bilmek istemediklerimizi, hoşumuza gitmeyenleri, kızdığımız korktuğumuz hatta tiksindiğimiz şeyleri söyleseler bile elçileri öldürmeyelim.

Start typing and press Enter to search

Skip to content