Civciv Yürekli

Print Friendly, PDF & Email

Bir varmış, bir yokmuş. Dünya, cesurlar ve korkaklar diye ikiye ayrılırmış. Cesurlar, dünyayı bir top gibi parmağında çevirirken korkaklar, başlarına top gelecek diye yerin altına saklanırmış. Karıncalar gece gündüz çalışır, ağustos böcekleri ise yan gelip yatarmış. Hayvanlar aleminde bir aslanın bir de çakalın lafı hiç kesilmezmiş. Aslan, çok bildiğinden, heybetinden konuşmak istermiş. Cesurmuş, güçlüymüş, kimsenin hakkını kimsede bırakmazmış. Çakal ise korkağın tekiymiş. Kendisinden başka hiçbir şeyi düşünmezmiş. Başkasının iyiliğini düşündüğünü söylerken bile olaylara hep kendi açısından bakarmış. Çakal için kendi kalbinden ve aklından daha önemli hiçbir şey olmaz imiş. Bütün gün boş boş konuşur yine de kendisini haklı sanırmış. Bu iki yoldaş hem birbirinden hiç ayrılamaz hem de tüm gün didişir dururmuş. Vakitlerinin bir çoğunu ormanın derinlerindeki bir mağaranın içinde geçirir, orman ahalisinin şikayetlerini dinlerlermiş. Çakala kalsa bu işleri lüzumsuz görür hiç uğraşmazmış fakat aslanın koca yüreği başkasının kalbi kırıkken uyumayı hiç göze almazmış. Aslan’ın emrinde çalışmakla yükümlü olan çakal ise istemeyerek de olsa bu fikre boyun eğermiş.

Bir gün küçük bir civciv çıkagelmiş. Hem de ne çok yoldan gelmiş. Az gitmiş uz gitmiş, o minicik ayaklarıyla bir güz gitmiş. Yorgunluktan takatinin kalmadığı vakit aslanın ininde bitmiş. Bu minik civcivin sorunu aslında pek belliymiş. Ağaçların upuzun, kocaman gövdeleri varmış, dereler, ormanı baştan aşağıya aşarak bilinmezliğe uzanırmış. Kartalların kocaman kanatları, sincapların büyük dişleri, aslanların ise devasa pençeleri varmış. Tavşanların uzun kulakları, atların da güçlü bacakları var iken küçük civcivin hiçbir şeyi yokmuş. O minicikmiş. Ayakları olan sarı bir tüy yumağına benziyor imiş. En büyük korkusu ise birisinin onun üzerine basarak geçmesiymiş. Derdini anlatmak için kime gittiyse bir yol bulamamış, yaşlı horozun bile onu anlamadığını düşünüyormuş. Oysa Yaşlı Horoz’un tek dediği “ Sabret minik civciv sen de büyüyüp güçleneceksin” imiş. Minik civciv tüm bunları bir çırpıda anlatıvermiş. Aslan, nefes bile almadan konuşan civcivi büyük bir dikkatle dinliyor imiş.

“Bak civciv kardeş, her canlının kendine özgü bir yaratılışı vardır. Sen henüz büyümediğin için küçük kanatların ve ince bir gagan var fakat büyüdüğün zaman kocaman kanatların olacak ve gaganda büyüyüp uzayacaktır” demiş.

“Fakat ben çok korkuyorum ya hep böyle küçük ve güçsüz kalırsam? Ya hep herkesten korkmak zorunda kalırsam?” demiş civciv. Aslan çok şaşırmış. Bu küçük civciv ne dediğinin farkında değilmiş.

“Civciv kardeş, sen kendi yansımana o kadar çok takılmışsın ki güç ve kuvveti birbiriyle karıştırmışsın. Güç, kaslarında değil kalbinin içinde olur” demiş. Çakal, aslanın sözünün bitmesiyle civcivin konuşmasına fırsat vermeden ortaya atılmış.

“Aman, bırak aslan kardeşim zaten bu civciv, minicik bir şey büyüse büyüse bir karış büyür. Onun için de uğraşmaya değmez” demiş. Minik civciv boynunu bükmüş. Çakal’a kızıp kendisini savunması gerekirken kalbindeki ağrıyla sessizliğe gömülmüş. Aslan bir civcive bakmış bir de çakala. Civciv, kendisi küçük diye kalbini de küçük sanıyormuş, çakal ise kurnazlığını cesaret zanneder sırtını da aslana yaslayınca gövde gösterisi yapmadan duramazmış. Aslan bu iki haylaza da bir ders vermeye karar vermiş.

“Eh civciv kardeş, madem kendini bu kadar güçsüz görüyorsun o zaman sana güçlü olmak için bir fırsat. Bak, bu boşboğaz çakal senin hakkında atıp tutuyor. İzin ver, senin için onun canını alayım” demiş. Aslanın lafı bitince çakal yerinden fırlamış. Aslana, bunu bana nasıl yaparsın diye bağırıp duruyormuş. Bizim minik civciv ise ne diyeceğini şaşırmış. Kendini bildi bileli büyük olan her şeyden korkup kaçarmış. Değil bir çakalın akıbetine karar vermek kedilerle bile dalaşamazmış. Şimdi ise bu koca çakalın hayatı onun ağzından çıkan bir çift söze bağlıymış.

“Yapma, etme civciv kardeş. Ben bir hata ettim, sana saygıda kusur ettim. Aslanın ardına sığındım da kendimi büyük bir zat zannettim” demiş çakal korkuyla. Minik civciv, kalbini kıran çakala bakmış uzunca ve o an anlamış. Çakal, kendini olduğundan farklı gören binlerce canlıdan biriymiş sadece. Hataları da varmış yanlışları da. Kırgınlıkları da varmış kızgınlıkları da fakat yanlışından dolayı ille de canından mı olması gerekirmiş? Minik civciv, kendine güçlü olduğunu kanıtlamak için bir başkasını mı feda etmeliymiş?

“Ben çakalın canını istemem aslan kardeş, bir hata etmiştir. Benim ona gücüm yetmez ama sen de pençeni bu işe bulaştırma” demiş minik civciv. Aslan ayağa kalkmış ve öne doğru gelmiş. Etrafındaki herkes onun ne diyeceğini çok merak ediyormuş.

“Sen gücün en büyüğüne sahipsin minik civciv. Sendeki yürek buradaki hiç kimsede yoktur. Senden başka kim o minicik bedeniyle o yolları arşınlamaya cesaret edebilirdi? Kim Aslan Kral’ın sözünü geri çevirebilirdi? Kim eline böyle bir güç geçmişken onu elinin tersiyle itebilirdi? Kim bu çakalı alt etme fırsatı varken onun canını bağışlardı?” demiş Aslan kükrercesine. Ardından da Çakal’a dönerek devam etmiş konuşmasına.

“Karşında gördüğün civciv senden bin kat daha güçlüdür. Neden bilir misin? Çünkü sen her fırsatta kendinden zayıflara saldırırken o senden güçlü olduğunda bile merhametli davranarak senin canını bağışladı. Bu yüzden ondan öğrenecek çok şeyin var” demiş.

Çakal ilk önce aslanın ayaklarına kapanmış özürler dilemiş. Daha sonra da minik civcivi narince öpüp sevmiş. O günden sonra minik civciv, aslan ve çakal ile birlikte ormanın derinliklerinde yaşamış. Hem civcivliğin tadını çıkarmış hem de vakti gelince büyüyüp güzel bir horoza dönüşmüş. Orman sakinlerinin hem yoldaşı hem de sırdaşı olmuş.

Gökten üç elma düşmüş. Biri aslanlara, biri çakallara biri de civcivlere… Herkes kendisine düşen paydan nasibini almış fakat bu dünya kendisini aslan zanneden çakallarla doluymuş.

Start typing and press Enter to search

Skip to content