SİHİRLİ SANDIK

Print Friendly, PDF & Email

Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde çok uzak diyarlarda bir kasabada, çirkin büyücü bir kadın yaşarmış, bu kadın aynı zaman da bilgeymiş, yaptığı büyü ile bilgisini harmanlayarak kasabanın ve kasaba halkının yararına bir şeyler yapıyormuş. Çirkin olmasına çok çirkinmiş ama ,gönlü iyiliklerle, sevgiyle dolu bir büyücüymüş. Birbirinden eşsiz yaptığı buluşları varmış, yoksul için; kışın sımsıcak, yazın sepserin olan bir ev tasarlamış, çocuklar için masal anlatan kitap, dans etmeyi öğreten ayakkabı tasarlamış, böylece çocuklar hem eğleniyormuş hem de hiç canları sıkılmıyormuş. Büyücü, her yaptığı buluşunda halka davet gönderir, kasabanın orta meydanında yaptığı buluşunun ne işe yaradığını kasaba halkına tek tek anlatıverirmiş. Bu sefer, kadın öyle bir buluş yapmış ki, bu buluşu diğerlerinde müstesna ve farklıymış. Bu yaptığı buluşunda, ender taşları bir araya getirerek tasarladığı sihirli bir sandıkmış, bu sandığı sadece gerçekten hakiki dost olup, aynı zaman da cesaretli olanlar bulabilirlermiş. Bu sefer büyücü, sandığı halka sadece gösterecek ondan sonra da kimsenin bulamayacağı bir yere saklayacakmış. Sandığı sakladığı yerden sadece hakiki dost olanlar bulabilirmiş. Büyücü, yine buluşunu kasaba halkına sergilemek için şu gün şu saatte toplanılsın diye haber göndermiş. Nihayet o gün gelip çatmış, herkes büyücü’ nün dediği saatte meydanın orta yerinde merakla büyücüyü bekliyorlarmış. Nerdeyse akşam olmak üzereymiş ama kadın bir türlü gelmemiş, meğerse büyücünün eşsiz buluşlarını öğrenen başka birisi, kadını kaçırıp kimsenin bulamayacağı yere hapsetmiş. Eğer büyücünün yaptığı o sandığı kim bulursa, büyücüyü de kurtarmış olacakmış. Günler ayları, aylar yılları kovalamış, üstünden bayağı bir zaman geçmiş. Ev üstüne ev, dam üstüne dam yapılmış artık burası koskocaman bir şehir olmuş. Yeni yeni komşular taşınmaya başlamış. O kadar çok zaman geçmiş ki; ne kadını hatırlayan varmış ne de o sihirli sandığın nerde olduğunu bilen varmış, unutulmuş gitmiş. Bu yeni şehire, iki yeni aile taşınmış. Bu iki komşunun birinin kızı , diğer komşunun ise oğlu varmış. Bu çocuklar, gel zaman git zaman çok iyi bir dost olmuşlar. Arada kavga da olsa, tartışsalar da ertesi gün birbirlerinden özür diler, tekrardan hiç olmamış gibi hayatlarına devam ederlermiş. Dostlukları öylesine kuvvetliymiş ki, birisine kötü bir şey olsa diğeri hemen bunu hissedip yanına gidermiş. Bu çocukların birinin ismi; yalçın, diğerinin ismi; tarçınmış. Yalçın; okumayı seven, aynı zaman da maceraperestmiş, maceralara bayılırmış. Tarçın ise; araştırmayı çok seven aynı zamanda çok meraklı birisiymiş, bu yüzden başına türlü dertler açsa da yine de bu merakından vazgeçmezmiş. Yalçın ile Tarçın bir gün yürüyüşe çıkmışlar, muhabbet muhabbeti açmış o kadar çok gitmişler ki; Şehirden uzaklaşıp ormanlık alana girmişler, birden gökyüzünden masmavi bir tüy, tarçın’ ın önüne düşüvermiş. Tarçın, tam eğilip tüyü alacakken tüy geri havalanmaya başlamış. Tarçın, tüyü yakalamak için peşinden koşmaya başlamış, Yalçın arkasından dur!diye seslense de, dostunu ormanlık alanda yalnız bırakmamak için o da arkasından koşmaya başlamış. Koşa koşa bir arpa boyu yol gitmişler ve Tarçın, tüyü yakaladığı için çok sevinmiş ama epeyce uzaklaşmışlar. Karşılarında, terk edilmiş harabe bir ev duruyormuş. Tarçın; meraklı olduğu için, evde birisinin yaşayıp yaşamadığını çok merak etmiş ve evin kapısını çalmaya karar vermiş. Yalçın da, maceralara bayıldığı için hayır diyememiş. Tarçın, kapıya eliyle vurunca, kapı dayanıksız olduğu için kendiliğinden açılmış ve ürkerek içeri girmişler. Evin tüm odalarını tek tek gezdikten sonra, küçük masmavi kapısı olan bir oda kalmış. Tarçın, bu odayı çok merak etmiş, üstelik elindeki tüyde mavi renkmiş. Yalçın, korkmaya başlamış, gidelim artık hiçbir şey yok, üstelik kapının kolu da yok açılmaz demiş. Tarçın, meraklı olduğu için kapıyı açmak için tüm yöntemi denese de açamamış, tam çıkacaklarken. Tarçın, dışarıdaki kapının kolunu çıkartıp bu mavi kapıya takmış ve kapı açılıvermiş, başlarını eğerek içeri girmişler.

Birde ne görsünler! Birbirinden eşsiz taşların bir araya geldiği sandık olanca güzelliğiyle orada duruyormuş. Tarçın, merak edip sandığı açmayı denemiş ama olmamış; Yalçın, açmayı denemiş sandığı, ikisi de bir türlü açamamışlar. Yalçın; bence sandığı ikimiz beraber açmayı deneyelim demiş ve ikisi de gözlerini kapatıp, birbirinin elinden tutmuşlar ve diğer elleriyle de sandığı açmaya çalışırlarken, gözlerini bir açmışlar ki! kendilerini başka bir mekânda bulmuşlar. Burası sanki cennetten bir köşeymiş. Kuş cıvıltıları, su sesi, uzaktan gelen eşsiz melodi sesleri birbirine karışsa da insana huzur veriyormuş. Az daha yürüdükten sonra , çocuk sesleri gelmeye başlamış , bir de yukarı bakmışlar ki; Çocuklar gökkuşağından kayarak eğleniyorlarmış. Bu mekânda yok yokmuş, her şey varmış hatta bütün masal kahramanları bile burdaymış. Tarçın; biz buraya nasıl geldik, buranın çıkışı nerede acaba diye düşünürken. Keloğlan; hoş geldiniz, sefalar getirdiniz diye karşılamış, Tarçın ve Yalçın; hoş bulduk, fakat burası neresi, çıkış ne tarafta diye sormuş? Keloğlan; kahkaha atarak gülümsemiş, burası masallar ülkesi, burda ne yapmayı dilerseniz, anında gerçekleşir. Ayrıca burda herkes dosttur, kötü masal kahramanları bile burda çok iyidir, burdan çıkış var mıdır bilmiyorum ama, gelmişken buranın tadını çıkartın, ikinizde ne yapmak istiyorsanız, gözünüzü kapatıp o şeyi dilemeniz yeterli demiş. Yalçın ve Tarçın, keloğlana teşekkür etmişler. Yalçın ve Tarçın, büyük bir sandal hayal edip, tüm balıkları görmeyi dilemişler. Kendilerini aynı hayal ettikleri sandalda bulmuşlar ve tüm balıkları görmüşler. Yunus balıklarıyla sohbet edip, dost olmuşlar. Tarçın; gökyüzünde kuşlar gibi uçmayı dilemiş ve dileği anında gerçek olmuş, kendisini gökyüzünde kuşlar gibi uçarken bulmuş, gittikçe en yukarıya çıkmış. Her ne dilediyse gerçekleşmiş. Yalçın ise, birbirinden eşsiz arabalara binip tadını çıkarmış. İkisi de dilediği her şeyi yapmışlar. Sandığı yapan büyücü kadın ortaya çıkmış ve yeterince eğlendiniz mi diye sormuş? Onlarda, evet çok güzel bir gündü demiş. Büyücü, benim tasarladığım sandığı, gerçekten dost olanlar bulabilirdi, siz gerçekten hakiki dostlarmışsınız ama cesaretli olup olmadığınızı da görmeyi çok isterim demiş. Büyücü, ben artık çirkin olarak yaşamaktan sıkıldım, güzel bir prenses olarak yaşamak istiyorum. Sizden isteğim şu ki; bunun için birinizin güzelliğini benim için feda etmesini istiyorum bunu hanginiz yaparsınız? Zira ikiniz de istemezseniz biriniz sonsuza kadar burda, diğeriniz de kendi yaşadığı şehire dönecek demiş. Tarçın, ben güzelliğimden vazgeçebilirim, yeter ki ikimiz de dünyaya dönelim, dostum artık benimle görüşmese bile olur demiş. Yalçın, asıl ben vazgeçebilirim, güzellik geçicidir asıl güzellik insanın ruhudur, dostluğumuz ise sonsuzdur. Dostumla yaşadığım iyi ,kötü her anı; annemin sandığından çıkardığı her eşyayı sevip sevip yerine koyması gibi eşsiz ve kıymetlidir demiş. Büyücü; o zaman ikinizin de saçından bir tutam keseceğim, ertesi gün ikiniz de çok çirkin olarak uyanacaksınız demiş. Yalçın ile Tarçın tekrardan aynı yerde bulmuşlar kendilerini, hava nerdeyse akşam olmak üzereymiş az gitmişler uz gitmişler bir arpa boyu yol gittikten sonra nihayet evlerine varmışlar. Tarçın, yatmadan önce son kez yüzüne bakıp yanaklarını okşamış. Yalçın da aynı şekilde aynana nın karşısına geçip doya doya yüzüne bakmış ve korku içinde yatağına yatıp ışıkları kapatmış. Sabah olduğunda kızını kahvaltıya çağırmaya gelen annesi, tarçın ı görünce; kızım inanamıyorum, yüzüne ne yaptın, ne olmuş sana böyle demiş? Tarçın, malesef artık bu şekilde yaşayacağım anne, sizde bu duruma alışsanız iyi olur demiş. Yalçın’ ı yatağında uyurken gören babası ise, gözlerine inanamamış ve yalçın kalk oğlum bu yüzün ne böyle, neler yaptın sen yüzüne öyle, söyle ben de yapacağım demiş. Oğlu, babasının bu söylediğine çok şaşırmış, hemen yatağından kalkıp aynaya bakmış. Bir de ne görsün, eskisinden bile yakışıklı olmuş, cildi bebek cildi gibi pürüzsüz ve beyazmış. Tarçın da aynı şekilde hemen aynaya bakmış, yüzü bembeyaz ve pürüzsüz aksine daha da bir güzelleşmiş. Yalçın hemen tarçın ‘ın evine gitmiş ve Tarçın ‘ın odasına çıkmış. İkisi de bu olanlara inanamamış bu nasıl olur diye düşünürken. Büyücü kadın, elinde sandıkla beraber odada belirmiş. Büyücü o kadar güzelleşmiş ki, ikisi de gözlerini büyücüden alamamış. Büyücü, ikinize de cesaretlik testi yaptım ve siz bu testi başarıyla geçtiniz, ben de sayenizde eski güzelliğime kavuştum. Siz hem hakiki dost aynı zamanda da çok cesaretlisiniz. Sizi yürekten kutluyorum, bu elimdeki sandık artık sizin, canınız her sıkıldığında, ikinizin ayni anda sandığın kapağından açması yeterli, kendinizi direk masallar ülkesinde bulursunuz ve ben her zaman masallar ülkesinde olacağım, dostluğunuz ebedi olsun demiş ve birden yok oluvermiş. Yalçın ile Tarçın çok sevinmişler, her canları sıkıldığında masallar ülkesine gidip , yeni yeni şeyler keşfedip, eğleniyorlarmış. Böylece sonsuza kadar mutlu olmuşlar.

Start typing and press Enter to search

Skip to content