SİVAS MASAL DERLEMESİ: TAVUK KIZ

Print Friendly, PDF & Email

Bir varmış, bir yokmuş,

Akdeniz’in martısı varmış,
Karadeniz’in haritası,
Zeytinyağının tortusu.
Hoştur pilavın yoğurtlusu…
Akdeniz yağ olsa,
Karadeniz bal olsa,
Karnımızın bir tarafını doldurmaz.
Ya bir kaz dolması,
Ya bir ördek kızartması olsa,
Belki doyarız.
Evimizin önünde bir ağaç vardı,
Kırk kişi tuttum yondurdum.
Kırk kişi tuttum oydurdum,
Kırk kazan hingellekırk kazan yoğurdu içine doldurdum
Oturdum, yedim, dudaklarımın bile haberi olmadı…
Karşıya baktım:
Dere gibi hoşaflar,
Tepe gibi pilavlar,
Kolum gibi dolmalar,
Budum gibi sarmalar,
Ye yemez misin,
Hani de görmez misin?
Karnım davula döndü,
Ağzımın bir şeyden haberi bile olmadı…

Herkesin karnının doyduğu, ekinleri bol, toprakları bereketli, insanlarının sevinç ve neşeyle dolu olduğu bir memlekette, hâli vakti yerinde, bey ile karısı yaşarmış. Yuvaları huzurlu, geçim ehli bir aile olarak kentte herkesin dilindelermiş. Ancak içlerini kavuran, kalplerini hüzünlere boğan bir dertleri varmış. Bu ailenin çocukları olmazmış. Gitmedikleri hekim, kullanmadıkları ilaç kalmamış. Yedi yılmı bitmiş, yetmiş aymı geçmiş. Gözlerinin yaşları dinmemiş. Anne bir sabah, yumurtlayan tavuklarına bakmaya, onları yemlemeye kümese gittiğinde, tavukların alımlı ve güzel hâllerini seyrederek, “Rabbim, bana bir çocuk versen, tavuk gibide olsa olur. Tavukların bile civcivleri var” diye hüznünü dualara dökmüş. Mevsimler seneleri kovalamış, Söylenenler unutulmuş, bir vakit karı koca müjdeli bir haberle sevinmişler. Özlemle bekledikleri çocuklarının olacağı haberini almışlar. Almışlar almasına da, çocukları dünyaya gelince, şaşkınlıkla birlikte kederde yaşamışlar. Çocukları bir tavuk görünümündeymiş. Adına tavuk kız demişler. Tavuk kız şirinmi şirin, tatlımı tatlıymış. Sevimli hareketleriyle ailesini eğlendiriyormuş. Tavuk kızın varlığı komşulardan, akrabalardan saklanmaya çalışılmış. Saklansa ne fayda, tavuk kız yaramazlıklarıyla, kendini hissettiriyor, gerçekleri ortaya çıkarıyormuş. Korkulan olmamış, tavuk kız arkadaşlarının gözdesi, yapılan yaramazlıklarda, en başı çekenlerden olmuş.

Yaz mevsimi gelince, bahçeler meyvelerle dolmuş, çocukların canları erik, kayısı istemiş. Şehirde saraya ait bir bahçe varmış. Bekçisi öyle sinirli, öyle inat bir adammış ki, bahçeye hiç kimseyi sokmaz, “Bunlar padişahımın, kimse giremez.” diyerek gelen çocukları bağırarak kovalarmış. Şehrin küçükleri yanlarına tavuk kızıda alarak bahçenin önüne gelmişler, tavuk kız:“Ben bu bahçenin meyvelerini koparabilirim, bekçinin de haberi olmaz.” diyerek, arkadaşlarını bahçeden erik toplamaya ikna etmiş. Tam bahçenin tellerinden atlarken bekçi bunları fark ederek sinirli sinirli haykırmaya başlamış. Hiç kimse bilmiyormuş. Tavuk kızınettiği tüm dilekleri kabul oluyormuş. Tavuk kız bekçiye dönerek, “Bekçi emmi,bizler bahçeden ayrılana kadar,elin bağlansın, ayakların yürümesin. Gözlerine perde insin, önünü bile göremesin.” cümlelerini söyleyince, bekçi taş gibi kaskatı kesilmiş. Arkadaşlarıda bahçeden doyasıya meyve yemişler. Fakat bahçede bekçi dışında prens de varmış. Tavuk kız ve arkadaşlarını görerek, “Size yapacağımı bilirim.” sözleriyle, sinsi sinsi, arkalarından onları takip etmiş. Akşam olup herkes evlerine dağılınca tavuk kız kümeste yalnız kalmış. Tavuk derisinden sıyrılıp, her gece olduğu gibi insana dönüşmüş. Bu sırrı annesi babası dâhil kimse bilmezken, prens hayretle olan biteni izlemiş ve tavuk kıza âşık olmuş. Bir tilki gibi tavuk kızın başında beklemeye karar vermiş. Tavuk kız bir çift göz ve yakışıklı birinin onu takip ettiğini fark edince, prensle konuşmaya karar vermiş. Oda prensten hoşlanmaya başlamış. Her akşam prensle tavuk görüşüp, evlilik planları yapmaya başlamışlar. Prens birgün sarayda anne babasıyla sohbet ederken durumu, ailesine açmış. “Bir tavuklamı evleneceksin?” diyerek büyük bir tepkiyle karşılaşan prens, yalvarırcasına ailesiyle konuşmuş. “Ömrüm boyunca bir daha evlenmem, düğün toy yapamazsınız, tahtın tek hâkimi benim. Ya dediklerimi kabul edersiniz yada ben saraydan ayrılır kendi başıma küçük bir evde tavuk kızla yuva kurarım.” demiş. Kral ve kraliçe bakmışlar çare yok. Mecbur razı olmuşlar ve düğün hazırlıklarını başlatmışlar. Padişah tavuk kızla tanışınca, masumiyetini ve huyunun güzelliğini hissedince ona kanı ısınmış. Tekrar tavuk kızın insana dönüşebilmesinin çarelerini aramak için gayret göstermiş. Padişahın da baş danışmanı olan, güngörmüş bilgeye durumu anlatmış. Bilge dede tavuk kızı görünce, annesi ve babasıyla konuşmak, onları dinlemek istediğini bildirmiş. Bilge dedenin huzurunda kadın, tavuk kız dünyaya gelmeden önce kümeste yaptığı dua aklına gelmiş. Ve olan biteni bilge dedeye aktarmış. Bilge dede aileye demiş ki, “Bu işin çözümü var. Annesi olarak sen o gün yaptığın duaya pişmanlığını bildireceksin, hayırlısını istemediğin için, Rabbimizden af dileyeceksin. Bolca tövbe edip, kurbanlar kesip, fakirlere sadakalar dağıtacaksın. Kırk gün kırkbin fakiri yedirip içireceksin. İnşallah Rabbimizde tövbeni kabul eder.” diyerek onları teselli etmiş. Bilge ihtiyarın dedikleri aynen tutulmuş. Annesi kadın, pişmanlık ve gözyaşı içinde tövbeler etmiş. Düğün gecesinde, insana dönüşen tavuk kız, sabahın şafağında tekrar insan kaldığına şahit olunca, mutluluktan şükürler etmiş, prense, kral ve kraliçeye müjdeler verilmiş. Neşe içinde düğünleri yapılıp kırk gün kırk gece ülkedeki herkes eğlenmiş.

Gökten üç elma düşmüş; birisi bu masalı derleyenin kafasına, birisi siz okuyucuların kafasına, birisi de her ne isterse Allah’tan hayırlısını isteyenlerin kafasına düşmüş.

Selman DEVECİOĞLU Tarih Öğretmeni

Start typing and press Enter to search

Skip to content