Lu ve Portakal

Print Friendly, PDF & Email

Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde… Gökte yıldız çok iken, denizde hiç kum yok iken, eski han içinde berberler saç keserken… Balıklar denizden çıkıp güneşlenir, karıncalar deniz yüzmeyi pek sever iken… Eski eski zamanlardan birinde bir ülke varmış.

Bu ülkenin içine girdiğiniz zaman her yer mis gibi ıhlamur kokarmış. Ihlamur kokusu o kadar yoğunmuş ki bu ülkenin adını “Ihlamur Ülkesi” koymuşlar. Ihlamur ülkesindeki insanların isimleri de pek bir kısaymış. Bakın mesela şöyle. Ca, Cu, Ce, Ze , Zi ,Zü… Herkesin ismi sadece iki harfmiş. ( Senin ismin kaç harf birlikte bakalım mı?) Yemyeşil çimenleri, küçük küçük çiçekleri, meeeeleyerek gezen kuzularıyla küçük bir ülkeymiş burası. Bir rüzgar esti mi? (derin bir nefes) tatlı tatlı kokarmış her köşe ıhlamur…

Bu ülkede yaşayan simsiyah gözleri, minnacık burnu, al al yanakları, kahverengi saçları olan “Lu” adında bir çocuk varmış. Her çocuk gibi gezmeyi, oynamayı pek severmiş. En çokta uçurtma uçurmayı severmiş. Bulutlara ulaşacak bir uçurtmasının olmasını hayal eder ve bunun için çok çalışırmış. Lu bütün sene uçurtma şenliğinin yapılacağı günü bekler ve çeşitli alıştırmalar yaparmış. Sadece uçurtmanın ipini serbest bırakmazmış. Uçurtmayı hisseder, onunla konuşur ve ipini bunlara göre uzatırmış. Lu artık yeni bir uçurtma almalıymış. Uçurtma alacakları sabaha ise pek az kalmış. Horozların sesiyle Lu uyanmış. “ üüüüü” kollarını geriye doğru kocaman açmış, gözlerinin biri açık biri kapalı kocaman esnemiş ve merdivenleri şarkılar söyleyerek inmeye başlamış. “Lalalalalalallalalalala… Günaydın . Günaydın! Haydi uçurtmamızı almaya gidelim.” O kadar çok heyecanlanmış, o kadar çok heyecanlanmış ki üstünü giyerken iki ayağı bir pabuca girmiş. Zaman bir türlü geçmiyor gibiymiş. Kahvaltı sanki hiç bitmiyor gibi. Derken zaman geçmiş ve artık uçurtmayı almaya gitme zamanı gelmiş. “Lalalalalalalalala… Merhaba oyuncakçı dede en kocaman uçurtmalarını görebilir miyim? “ demiş. Oyuncakçıdaki rengarenk bebekler, arabalar, fenerler onun dikkatini çekmiyormuş bile sadece uçurtmaları görmek istemiş. Oyuncakçı dede onu uçurtmaların olduğu kısıma götürmüş. “ Vay canına ne kadar da çok uçurtma var. Hepsinin renkleri de çok güzel. Hmmm! Acaba hangisini almalıyım?” demiş. Lu hepsiyle konuşmuş, dokunmuş ve en sonunda bir karar vermiş. “İşte mavi gökyüzünde görülecek, gökyüzünün süsü, rüzgarın arkadaşı olacak olan bu portakal kadar turuncu uçurtma olmalı. Buldum onun adı “Portakal” olsun demiş.” Portakal paketlenene kadar oyuncakçı dede Lu’ya biraz meyve suyu ikram etmiş. Bu sırada uçurtmalar kendi arasında konuşuyormuş. “ Ne kadar güzel artık gökyüzüne kavuşacaksın!” diyormuş diğer uçurtmalar. Portakal ise “Ben o kadar yükseğe gitmek istemiyorum. Burada kalmayı çok isterdim” demiş. Oyuncakçı dede Portakal’ı güzelce paketlemiş. Lu oyuncakçı dedeye teşekkür ederek oradan ayrılmış. Artık kırlara tırmanma ve çalışma zamanıymış.

Az gitmişler, uz gitmişler dere tepe düz gitmişler, kah kıkır kıkır kıkırdamış kah çok susamış bir şekilde gitmişler. Arkalarına dönüp baktıklarında bir arpa boyu yol gitmişler. Artık istedikleri kırlardaymışlar. Lu elindeki paketi usulca çimenlere koymuş, sevgiyle ve sabırlar paketi açmış. Portakal ilk defa çimenlere değiyormuş ve çimenler onu çok gıdıklamış. Lu yukarı bakmış güneş o kadar parlakmış ki çok fazla bakamayacakmış. Rüzgarın yönünü bulmaya çalışan Lu sonunda rüzgara arkasına alarak Portakal’ı uçurmaya başlamış. Portakal “ Her şey ne kadar da küçülüyor ay daha fazla dayanamayacağım” demiş ve tersten gelen kuvvetli bir rüzgarla birden çimenlerin üstüne inmiş. Lu “ah benim canım Portakalım canın çok acımış olmalı” demiş üzülerek. Özenle uçurtmanın kuyruğunu toplamış, gövdesini dikkatlice silmiş. Birlikte evin yolunu tutmuşlar. Şenlik günü yaklaşıyormuş. Ülkedeki tüm çocuklar hazırlığa başlamış. Artık Portakal tek uçmuyormuş. Birçok arkadaşı varmış. “Haydi Portakal daha yükseğe gidebilirsin” diyormuş Lu yeryüzünden. Yeni yükselmeye başlayan mavi uçurtma “ Ah Portakal seninle konuşmayı çok isterdim ama ben daha yukarılara âidim” diyerek onunla alay ederek gitmiş. Birçok uçurtma ona bunu söyleyerek onunla alay ediyormuş. Portakal biraz yükselince başının döndüğünü hissediyor ve hemen sarsılmaya başlıyormuş. Lu bunu anlayınca hemen onu daha aşağıya çekiyormuş. Birgün yanına hiç görmediği bir uçurtma yaklaşmış. “Merhaba ben İnci sanırım sende Portakal olmalısın” demiş. Portakal onu da diğerleri gibi dalga geçecek sanmış. Ve isteksizce “Merhaba memnun oldum” demiş. “Portakal baksana bulutlar ne kadar güzel haydi daha yukarı çıkalım. Ne dersin?” demiş. Portakal ise “Ben daha yukarı çıkmaktan korkuyorum. Başım dönüyor ve kendimi kötü hissediyorum. Aslında bulutları merak ediyorum. Mesela nasıl kokuyorlar? Bir türlü çıkamıyorum” demiş. “ Ah o zaman rüzgarın şarkısını dinleme zamanın gelmiş. Bende önceleri tedirgin olurdum ama sonrasında rüzgarın şarkısını dinlemeyi ve dans etmeyi öğrendim.” Demiş. Portakal onu merak ile dinliyor ve sorular soruyormuş. “ Peki nasıl dinlenir rüzgârın şarkısı ve nasıl dans edilir?” demiş. “Kapat gözlerini önce rüzgârı hisset. Bırak seni sağa ve sola yollasın. Ufak ufak adımlar at onunla. Bu sırada söylediği şakıya kulak ver. Biraz yukarı uzatmayı dene başını. Her defasında biraz daha biraz daha… “ Portakal denemiş söylediklerini ilk önceleri olmuyor gibiymiş. Ama vazgeçmemiş. Tüm sıcağa rağmen uğraşmış. Şenlik günü gelmiş çatmış. Her yerde mis gibi kek, ıhlamur kokuları varmış. Çimenler biraz ıslak ve gıdıklayıcıymış. Portakalın kalbi o kadar hızlı atıyormuş ki sanki kulaklarından çıkacakmış. Bugün biraz rüzgarlı da bir günmüş. Çimenler rüzgarla beraber sağa sola dans ediyormuş. Lu Portakal’ın kulağına fısıldamış “Portakal biliyorum yapabiliriz. Bulutların yanına gidebilirsin. Yükseğe en yükseğe gidebiliriz. Rüzgarın ve bulutun arkadaşı ol. Haydi Portakal” demiş. Ve başlamış Portakal havalanmaya. Herkes hızla ilerlerken Portakal çok yavaş yükseliyormuş. Her zaman ki gibi mavi hiç durur mu? Onunla alay etmiş. Her şeye rağmen ağır ağır yükselmiş, yükselmiş, yükselmiş. Birden esen rüzgâra hızlı yükselen uçurtmalar patır patır inmeye başlamış. Mavi ise bir ağacın dalına takılmış kalmış. Portakal yavaş yavaş yükselirken maviye bakmış ve kuyruğuyla hafifçe onu gıdıklayarak yükselmesine devam etmiş. Aşağı baktığında her şey minicik ve tüm uçurtmalar aşağıdaymış. Lu’yu görmek çok zormuş. Bulutların yanındaymış. Bulutlar onun ne kadar güzel olduğunu anlatıyor, Portakal ise onları kokluyormuş. Uçurtmalardan biri ona aşağıdan seslenmiş “İşte başardın Portakal artık bulutlar nasıl kokuyor biliyorsun?” demiş.

Gökten 3 elma düşmüş. Biri Lu ve Portakal’ın başına. İkinci elma bu masalı dinleyen herkesin başına, üçüncüsü ise bu masalı anlatanın başına düşmüş.

Yazan: Zeliha ŞENYİĞİT

Düzenleyen: Bediha ÖNDER

Start typing and press Enter to search

Skip to content