Ölümsüzlük Çiçeği

Print Friendly, PDF & Email

Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde pireler berber iken, develer tellal iken eski hamam için de, diyarlardan çok uzakta, küçük bir evde ailesiyle birlikte bir kız yaşarmış. Bu kızın ailesi yoksulmuş ama hiç kimseye muhtaç olmadan yaşayıp gidiyorlarmış. Bu kız, ailesinin biricik evladıymış. Ev işlerinden, bahçe işlerine varana kadar her şey kızın elindeymiş. Ayrıca da yaşadığı yerde güzelliğiyle tanınırmış, ev küçük ve harabe olsada evin içi tertemizmiş ve insana huzur veren bir ferahlık bulunurmuş, bir insan o eve geldi mi, gitmek istemezmiş. Ayrıca evinin bahçesinde binbir çeşit çiçek ve ağaç varmış. Kızın bir gülümseyişiyle çiçeklerde gülümser en güzel kokularını yayarlarmış etrafa…

Günlerden bir gün zengin bir oğlan kıza aşık olmuş. Bu oğlan çok ama çok yakışıklıymış ama, çok katı kalpli, zalim birisiymiş can yakmadığı insan kalmamış. Eğer, tek bir dediği olmazsa ya o kişiyi öldürür ya da zindana atıp ceza çektirirmiş. Bir gün kız neşe içinde şarkılar söyleyerek çiçeklerini sularken o kötü zalim oğlan gelmiş, kızın önünde dikilmiş. İsminin Sentor olduğunu, Yer altı savaşçısının oğlu olduğunu, kendisiyle evlenmek istediğini söylemiş. Kız, oğlanı tanımıyormuş ama oğlanın gözlerine bakınca, kız bu bakışlardan çok korkmuş ve teklifini reddetmiş. Bunun üzerine oğlan çok sinirlenmiş, gözleri alev topuna dönmüş, yüzü kıpkırmızı olmuş. Oğlan asla vazgeçmeyeceğini ve tekrar geleceğini söylemiş, kız korkudan içeri girmiş ve kapıyı hızlıca kapatmış. Kız, oğlanın bir daha gelmesinden çok korkmuş, evde kimsede yokmuş, ailesine zarar vermesinden korkmuş. Anne, babası gelince olan biteni onlara anlatmış ve uzaklara gideceğini ayrıca bir iş bulup bir süre uzakta yaşamak istediğini söylemiş ailesine, kızına güvenen ailesi kabul etmiş. Şimdiye kadar bizi mahcup etmedin demiş babası, o yüzden istediğin yere gidebilirsin kızım, ama çok dikkatli olasın demiş. Kız da anne ve babasına çok dikkatli olmalarını söylemiş. Sabahın erken saatlerinde evden ayrılmış, yola revan olmuş. Az gitmiş uz gitmiş bir arpa yolu yol gitmiş. Hem çok acıkmış hem de susamış, erzağında da hiçbir şey kalmamış. Az ilerde çatısı göğü aşan koskocaman kara bir şato görmüş. Simsiyah bir şatoymuş bu şato. Biraz daha ilerledikten sonra gözleri kararmış ve oraya düşüvermiş. Kapkara şatoda tek bir kişi yaşıyormuş, bu kişinin başı baykuş şeklinde vücudu insan şeklindeymiş. O kişinin ismi, Baysan imiş. Dıştan çok çirkin birisi olsada, özünde çok iyi birisiymiş, yalnız başına yaşamaktan çok sıkılmış. Şatosunun terasından etrafı izlerken az ilerde yerde yatan o kızı görmüş ve hemen aşağı inmiş ve şatosunun dışına çıkmış ve kızı kucaklayıp şatonun en üstündeki odada bulunan bir yatağa yatırmış ve odanın kapısını kapatmış. Baysan, kızın güzelliğinden çok etkilenmiş, kızın yüreğinin güzelliğide yüzüne yansımış adeta demiş. Kız, uyandığında ne olduğunu anlamamış. Beni kim buraya getirdi acaba demiş?” Başı baykuş şeklinde, vücudu insan şeklinde olan bu kişi kıza yiyecek bir şeyler getirmek için içeri girdiğinde; kızın uyandığını görmüş, kız bu kişiyi görünce kendisinden çok korkmuş, o kendisini isteyen oğlanın yakınlarından birisi olduğunu düşünmüş. Kendisinden korktuğunu anlayan adam, kıza; benden korkma sakın dış görünüşüm asla seni aldatmasın sakın! kötü birisi değilim sana yiyecek bir şeyler getirdim demiş. Kız çekine çekine tepsideki çorbayı içerken, çorbanın tadından etkilenmiş çok beğenmiş. Bu ne çorbası demiş? Baysan, tarhana çorbası, annem çok yapardı ondan öğrendim demiş. Kız, çorbayı bitirdikten sonra kendisine teşekkür etmiş, artık gitmesi gerektiğini daha iş bulacağını söylemiş. Baysan, bu duruma çok üzülmüş ama elinden bir şey gelmiyormuş. Peki o zaman demiş, Kız tam şato kapısından çıkarken, baysan; ey güzel kız istersen burda kal, zaten yalnız yaşıyorum. Burda iş olarak kütüphanemdeki kitapların tozunu alırsın, bana da şenlik olursun eğer kabul edersen çok mutlu olurum demiş, Hem yapabileceğim bir şey olursa sana her konuda yardımcı olurum demiş. Kız, yine de kabul etmemiş yola devam etmiş. Baysan, üzgün bir şekilde içeri girmiş, üzgün üzgün otururken şatonun kapısı açılmış ve oturduğu yerden başını kaldırıp, kapının açıldığı yere bakmış, bir de ne görsün kız tekrar dönmüş, çok sevinmiş ne yapacağını bilememiş artık tek başına değilmiş. Kız, kabul ediyorum efendim! ne isterseniz yaparım demiş. Şimdi ne yapmam gerekiyorsa bana söyleyin demiş. Baysan, önce eşyalarını odana yerleştir demiş. Kız, eşyalarını dolaba yerleştirirken, Baysan odaya çay getirmiş, oturup sohbet etmeye başlamışlar. Kız; anne ve babasıyla birlikte küçük bir evde yaşadığını söylemiş ve zalim bir gencin kendisiyle evlenmesinden korkup hem kalacak bir yer hem de kendime göre iş bulurum deyip kaçtığını anlatmış. Baysan bu duruma üzüldüğünü söylemiş. Peki siz ne için yalnızsınız demiş? O kişi de aslında yalnız değildim bir zamanlar , ben de ailemle ve hizmetlilerimizle birlikte yaşıyordum. Ben, okumayı ve araştırmayı çok seviyordum. Dağlardan, yaylalardan topladığım bitkilerden ilaç yapıyordum, onları konuşan defterime not ediyordum, günlerden bir gün çok zalim, gaddar birisi gelip elimdeki bilgiyi kötüye kullanmamı teklif etti. Üstüne çok altın vereceğini söylese de bu isteğini kabul etmediğim için, o zalim kişi de annemle babamı heykele, kardeşlerimi değişik ev eşyalarına, hizmetlileri de kuklaya çevirdi. Yıllardan beridir bu şekilde yalnız başıma yaşıyorum demiş. Sohbetleri de burada bitmiş. Aradan geçen uzun zaman sonra kız o kişiyi sevmeye başlamış, dış görünüşüne bile çok alışmış, şato kendi evi gibiymiş artık. Kimi zaman kitapların tozunu alırmış kimi zaman da şatonun terasında binbir güzel renkte çiçekler yetiştirirmiş . Zaman zaman çiçekleriyle ilgilenirmiş. Şato dış taraftan ne kadar insanı korkutsa da, sarayın içi çok güzelmiş. Terastaki o çiçeklerde şatoya ayrı bir renk katıyormuş. Kız, zaman zaman çiçekleriyle sohbet edermiş, çiçekleriyle sohbet ederken, hiçbir şey dıştan göründüğü gibi degildir, önemli olan o şeyin içinin güzel olması, dış görünüşe kanmamak lazım demiş çiçeklerine… Günlerden bir zaman, o zalim adam kızın ailesinin evine gelmiş, kızın nerde olduğunu sormuş? Ailesi söylemeyince de , onları zindana hapsetmiş. Evin, kapısı açık bir şekilde kalmış. Bir gün kız, ailesini aramış ama telefonu hiç kimse açmamış. Kız, aynı numarayı telefondan çevirse de açan yokmuş, kızın içini bir korku salmış. Evin kapısının açık olduğunu gören bir kadın, evin içine girmiş, bunlar nereye gitmişler diye merak ederken, telefon tekrar çalmış, dayanamayıp telefonu açmış. Arayan o kızmış, Kız telefonun açıldığına sevinmiş, tam konuşacakken, komşu kadın kiminle görüşüyorum! evde iki gündür kimse yok siz kimsiniz demiş. Kız, komşusuna ailesinin nerde olduğunu söylemiş, kadın; kızın sesini tanımış, nerde olduklarını bilmiyorum vallahi kızım. Kapıyı açık görünce bir girmek istedim sonra da sen aradın demiş. Kız, ailesinin başına bir iş geldiğini anlamış. Baysan’a, ailesinin başına bir iş geldiğini, bir an önce evine gitmesi gerektiğini söylemiş. Baysan, bu duruma üzülse de bir şey diyememiş, ama geri gel lütfen demiş kız bir şey diyememiş. Şatodan ayrılmış, Baysan, kıza çok alışmış sanki ilk defa yalnız kalıyormuş gibi hissetmiş, her gün o kız gelir diye yolunu gözlüyormuş. Baysan, aynı zaman da kıza aşık olmuş ama kızın bu teklifini reddetmesinden çok korktuğu için söyleyememiş, o güzeller güzeli kız, benim gibi bir yaratıkla mi evlenecek? gerçi eskiden çok yakışıklı bir prensdim ama şimdi öyle miyim demiş. O zalim adam beni bu duruma çevirmeseydi, kıza onu sevdiğimi söyleyiverirdim, demiş. Kız, az gitmiş uz gitmiş bir arpa boyu yol gittikten sonra, nihayet evine varmış, daha sonra o zalim genci bulup ailesini derhal bırakması gerektiğini söylemiş. Sentör, eğer benimle evlenirsen aileni serbest bırakırım demiş. Kız da kabul etmiş, oğlan; kızın ailesini serbest bırakmış. Kız, ailesini görünce çok sevinmiş birbirlerine sarılıp ağlaşmışlar. Kız, neler yapıp ettiğini ailesine anlatmış, ailesi bu duruma çok sevinmiş. Peki, şimdi ne yapacaksın kızım? Bizim, için geleceğini mahvettin demiş. Kız, o sizi kurtarmak için mecbur yapmalıydım baba, yoksa ben başka birini seviyorum, eğer onunla evlenirsem sizi de çağırırım demiş. Ailesi bu duruma çok mutlu olmuş, kız; ailesini uzak diyara gönderdikten sonra tekrar şatonun yolunu tutmuş. Az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş nihayet şatoya varmış. Baysan, kızı gördüğüne çok sevinmiş. Kız, olan biteni Baysan a anlatmış ve ailesini kurtarıp uzak bir diyara gönderdiğini, o zalim gence de onunla evleneceğimi söyleyip Onu kandırdım ve tekrar buraya geldim ama burda artık kalamam, o genç beni burda bulur demiş. Baysan, sen nereye gidersen git, eninde sonunda seni bulacaktır, eğer seni bulursa onunla evlenmeyeceğini söyle! hem ben de varım yanında birlikte üstesinden geliriz demiş. Baysan’ ‘ın öyle demesi kızı çok mutlu etmiş, gitmekten vazgeçmiş. Sentör, kızın evine varınca, hiç kimsenin evde olmadığını fark etmiş ve kandırıldığını anlamış. Çok sinirlenmiş, siz beni tanıyamamışsınız ama görürsünüz demiş. Muhafızlarına, her yerde kızı aramalarını, eğer birisi bulursa kendisine haber vermesini söylemiş. Muhafızlardan birisi kızı ararken, kara şatonun çatısında birbirinden eşsiz çiçeklerin olduğunu görmüş ve çok etkilenmiş. Nihayet bütün hepsi, sentör ’ün huzuruna gelmiş. Sentör, bir şey bulabildiniz mi demiş? Muhafızlar, hayır efendim, hiçbir şey bulamadık demişler, muhafızlardan birisi, hiçbir şey bulamadığını ama, çok uzaklarda devasa bir şato olduğunu o şatonun üstünde de birbirinden eşsiz güzellikte çiçekleri gördüğünü ve çok etkilendiğini söylemiş. Sentör, o çiçekleri yetiştirse yetiştirse bir tek o kız yetiştirir demiş. Kılıcını, kalkanını kuşanmış, sopasını almış. Atını, hazırlatmış ve kızı aramak için yola düşmüş. Uzunca bir zaman gittikten sonra nihayet, şatoyu bulmuş ve kapıyı çalmadan içeri dalmış, en üst terasa çıkmış. Kızda; teras da, çiçekleriyle ilgileniyormuş. Bir anda sentör ‘ü karşısında gören kız; çok korkmuş, eli ayağı tutulmuş, ne yapacağını bilememiş. Sentör, bu kadar uğraştırdığın yeter, hadi artık gidiyoruz demiş. Kız, seninle evlenmeyeceğim ben başka birisini seviyorum, seninle evlenmem demiş. Sentör, o kişiyi öldürürüm sorun yok demiş. Kızın, kolundan tutup çekiştirirken, arkasından Baysan bağırmış, hayır! onu hiçbir yere götüremezsin, buna izin vermem demiş. Sentör, ilk defa başı hayvan, vücudu insan şeklinde birisini görmüş, çok şaşırmış. Bana bak, değişik yaratık! çekil önümden yoksa seni öldürürüm demiş. Baysan, ne yaparsan yap umrumda değil savaşalım demiş. Sentör, peki ala bunu sen istedin demiş. Kınından kılıcını çıkarmış, tam Baysan a vuracakken Baysan, oğlanın kolunu büküp kılıcını düşürmüş. Kılıcı yerden alıp, ona doğrultmuş, oda sopasını çıkarıp karşılık vermiş. Ordan oraya atlayıp duruyorlarmış. Kız, hiçbir şey yapmadan öylece oturduğu yerde ağlıyormuş. Sentör, elindeki sopayı Baysan in başına çakmış, sonra da karnına öyle bir vurmuş ki Baysan yere yığılıp kalmış, bir daha da kalkmamış. Kız, çok üzülmüş, başına geçip nolursun ölme, uyan! nolur uyan demiş. Sentör, uzun bir kahkaha atıp o güvendiğin kişi öldü artık demiş, kız çok sinirlenmiş, yerde duran kılıcı alıp, sentör ‘ün kalbine saplamış ve onu sonsuz boşluğa itmiş. Artık, o zalim adamdan kurtulmuş ama Baysan ’dan ses yokmuş, başında ağlarken, içerden sesler gelmeye başlamış. O sesin geldiği yere doğru gitmiş, o ses kızı kütüphaneye götürüyormuş. Kütüphanede bulunan konuşan şifalı bitkiler defteri, derdinin dermanı ben de gizli, ne oldu anlat demiş? Kız olan biten her şeyi kitaba anlatmış, kitaptan bir sayfa açılmış, o sayfadaki çizim bir ölümsüzlük çiçeğiymiş, eğer bu çiçeği getirirsen Baysan, iyileşir demiş. Kız tabii ki getiririm. Nerden bulacağım demiş? kitap, Bu bir tek Kaf dağının zirvesinde var demiş ; yalnız oraya gitmen için şıkıdım ormanından, geçmen gerekiyor, bu ormanda bulunan tüm ağaçlar oynar, sakın onların oyununa kapılıp da zaman geçirme, yoksa tekrar dönüşün olmaz ona göre demiş. Bu ormanı geçtikten sonra, Kaf dağında o çiçeği koruyan yedi başlı yılan var, eğer onu ikna edebilirsen o çiçeği ancak o zaman alırsın demiş. Kız, olsun alamasam da asla vazgeçmeyeceğim, deneyeceğim demiş. Saraydan çıkıp yola koyulmuş, az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş nihayet şıkıdım ormanına varmış, gerçekten de bütün ağaçlar olduğu yerde oynuyormuş, kız elini kaldırıp tam oynayacakken, kitabın söyledikleri aklına gelmiş ve derhal çıkmış o ormandan, Kafdağı’nın eteklerini binbir zorlukla aştıktan sonra, zirvesine çıkmayı başarmış. Ancak, kitabın dediği gibi yedi başlı yılan orda bekliyormuş. Yılanın huzuruna varıp, selâm vermiş ve bu çiçeğe ihtiyacının olduğunu söylemiş. Yılan, ne yapacaksın bu çiçeği, söyle bana demiş? Kız da olan biteni yılana anlatmış. Eğer bu çiçeği götüremezsem, sevdiğim kişiyi sonsuza kadar kaybedeceğim. Yılan, peki vereceğim ama, sana bir soru soracağım demiş; kız, tabii ki nedir? sorun demiş; yılan, bizim yedi başlı olmamız, seni korkutmadı mı? beni görünce korkmadın mı? yanımıza gelmeye nasıl cesaret ettin demiş; Kız, hayır korkmadım. Zira benim sevdiğim kişi de, başı kuş, vücudu insan demiş. Hiçbir şeyi dış görünüşüyle yargılamamak lazım. Birini yargılamak o kitabın kapağını beğenmeyip, içinde neler olduğunu bakmamaya benzer. Önemli olan, içinin nasıl olduğudur demiş. Yılanlar, birbirine bakmış, kafalarını sallamışlar. Sonra, yılan, peki güzellik nedir demiş? Kız, içteki sevginin dışa yansımasıdır demiş. Önemli olan güzeli sevmek değil, güzel sevmektir demiş. Bu cevap yılanın çok hoşuna gitmiş. Bu güzel sözlerinin karşısında bizler ancak sana destek oluruz! çiçeği alabilirsin, ne zaman başın sıkışırsa gel demiş. Kız, teşekkür edip oradan ayrılmış.. Bin bir zorlukla, dağdan inip biraz yürüdükten sonra , şıkıdım ormanına varmış, hiç oyalanmadan ordan uzaklaşmış. Az gitmiş uz gitmiş bir arpa boyu yol gittikten sonra nihayet şatonun önüne varmış. Hemen çiçeği Baysan a koklatmış

ama hiçbir fayda etmemiş, sonra çiçek etkisini kaybetti mi acaba deyip kendisi de koklamış çiçeği, ama bir şey değişmemiş. Kız, çiçek elinde ağlarken, kızın gözyaşı çiçeğe, çiçekten de adamın burnuna bir damla gözyaşı düşmüş. Baysan uyanmış ve kızın yanı başında ağladığını görünce, ben iyiyim demiş. Kız, gözyaşlarını silivermiş, çok sevinmiş. Baysan, kıza; seni çok seviyorum. Benimle evlenir misin demiş? kız da ben de seni çok seviyorum, kabul ediyorum demiş. Birbirlerine sarılmışlar. Aşkın gücü, bu kötü büyüyü bozmuş. Baysan, eski yakışıklı haline geri dönmüş kız, harika bir prenses olmuş. Şato, bembeyaz olmuş, şadırvandaki sular, berrak bir şekilde akmaya devam etmiş. Oğlanın; ailesi, kardeşi, hizmetlileri hepsi çözülmüş. Kız, ailesine haber etmiş. Kızın, ailesi bir süre sonra, şato ya gelmiş. Herkes çok mutluymuş. Baysan ve kız evlenmişler kırk gün kırk gece toy olmuş, aynı zamanda ikisi de ölümsüzlük çiçeğini kokladıkları için, sonsuza dek ölümsüzlüğü tatmışlar . Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine….

Start typing and press Enter to search

Skip to content