MASALLARDA ÖTEKİLEŞTİRDİKLERİMİZ

Print Friendly, PDF & Email

Masallarda bizlere sevimsiz gelen, benimseyemediğimiz, kızdığımız, abartılı bulduğumuz, korktuğumuz, nefret ettiğimiz v.b. bazı karakterler ve süreçler vardır. Hatta sırf bu yüzden sevmediğimiz masallar olabilir.

Kazan kaynatıp; olağan üstü yetenekleri olan cadılar, masumları yutan kurtlar, yolumuzu kaybettiren ormanlar, içinden çıkılamaz görünen kuyular, her şeyi yerle bir eden fırtınalar, kurbağa prensler ve prensesler gibi…

Bunlar olmasaydı masallar daha mı güzel ve iyi olur du?

Tabi ki hayır. Sürekli bahsedilen masalların iyi gelen, iyileştiren, terapötik etkileri bizlerin benimsemekte, kabullenmekte, içselleştirmekte zorlandığımız, sevimsiz bulduğumuz yönlerine bağlıdır. Çünkü bizlere gerçeği anlatırlar. Gerçekliğimizi anlatırlar.

Çok ilginç ve olağanüstü bulurum masalların abartılı, olağan dışı, gerçek dışı gibi görünen yönleriyle bizlere gerçekleri söylüyor olabilmelerini. Çünkü akıl ve muhakeme yeteneğimizle kendimize ait gerçekliğin farkında olduğumuz yanılgısına kapılırız çoğunlukla. Beni benden daha iyi kim bilebilir ki? Masallar bizleri bizden daha iyi biliyorlar…

Gerçeklik ölçümüz nedir? Doğru, mantıklı, erdemli, akıllı, uslu olanlar mı? Olması gerekenler mi? Olmalarına izin verdiklerimiz mi? Ölçünüzün tutmadığı anlar ve olaylar yaşamadınız mı? Kesin olur dediğiniz neler olma dı ? Hayatta olmaz dediğiniz neler oldu? Peki ya yaşamımızda olmalarına, varlıklarına izin vermediklerimiz, bilmek istemediklerimiz, görmezden geldiklerimizi, etrafımızdaki aynaların bize göstermediklerini, kendi aynamızın bizi kandırdığı alanları nasıl fark ederiz ? Kendimize yalan söylüyorsak gerçeği nasıl anlarız ? Örtünün altına sakladıklarımızı nasıl görürüz ?

Masallar fark ettirirler. Sadece size söylerler. Sırrınıza sadık kalırlar. Çünkü simgesel bir dil kullanırlar. Masal anlatıcıları masal anlatmaya başlarken gündelik yaşama dört tane perde çekerek başlarlar; “Bir varmış, bir yokmuş” v.b. diyerek gerçeklik perdesini, “…. Zamanda” diyerek zaman perdesini, “ Bir kral, prenses, adam, kadın …. varmış” diyerek kişi perdesini, “Bir ülke, orman, ev….varmış” diyerek mekan perdesini çekerler. Bunlar masalı anlatanların, dinleyenlerin veya okuyanların kendi mahremiyet perdeleridir aslında. Görünmeyen gerçekliğimize, görünmesine izin vermediğimiz gerçekliğimize indirdiğimiz perdelerdir. Varlığını unuttuğumuz, kabullenemediğimiz, görmezden geldiğimiz gerçekliğimize adım atabilmek için tüm olan biten benimle ilgili değil, benden bahsedilmiyor teminatını veririz zihnimize, aklımıza. Çünkü aklımızı kullanmaya başladığımız, aklımıza malik olduğumuz andan itibaren öne çıkardığımız ve geri plana ittiğimiz, doğru ve yanlış diye etiketlediğimiz, kesinlikle ve asla dediğimiz yönlerimiz oluşmaya başlar. Kabul görmeyen, onaydan geçmeyen, doğru bulunmayan yönlerimiz gölge alana itilir, görmezden gelinir, üstü örtülür hatta üstüne beton dökülür.

Peki fark etmemiz gerekiyor mu, yüzleşmek zorunda mıyız, durdukları yerde dursalar olmaz mı ? Fark etmezsek ve yüzleşmezsek durdukları yerde durmayabiliyorlar, bizim beklemediğimiz zamanlarda, öngöremediğimiz biçimlerde, kontrol edilemez şekilde açığa çıkabiliyorlar. Bazen kronik mutsuzluk, huzursuzluk, tatminsizlik, doyumsuzluk olarak, bazen alışılmamış davranışlarla, bazen trajik olaylarla kendilerini gösteriyorlar. Genellikle orta yaş bunalımı diye isimlendiriyoruz gölge alanımızın yansımalarını; yine daha kabul edilebilir isimler vermeye çalışıyoruz. Onlarla yüzleşmek, varlığından haberdar olmak onları kontrol edebilmeye devam edebilmemizi sağlıyor. Yanlış yine yanlış, kötü yine kötü, korku yine korku olmaya devam edebilir ama yüzleşebiliyor olmak onların üzerimizdeki farkında olmadığımız etkilerini törpüler, nötrler.

Kızı yutan kurda kızmadan önce belki biz kimin neyini elinden aldık, alıkoyduk, engelledik diye kendimize sorabiliriz. Üvey anneye, çocukları eve dönüş yolunu bilmedikleri bir ormanda bırakmasına öfkelenmeden önce çocuğumuzu sosyal açıdan gelişebilmesi için ağlayarak kreşe bıraktığımızı hatırlayabiliriz, önüne gelen herkesi yediği halde doymayan devlere şaşırmadan önce yaşamımızda açlık çektiğimiz, doyuma ulaşamadığımız alanları neyle doldurmaya çalıştığımızı fark edebiliriz. Burada belirtmek isterim ki bu örnekler sonsuz ve sınırsız olasılıklardır, mutlak eşitlik değildir, kişiye spesifiktir.

Masallar psikolojik arkaik metinlerdir, bizim içimize bir şeyler koymazlar zaten var olanlarla yüzleştirirler; bırakalım söylemek istediklerini söylesinler, göstermek istediklerini göstersinler, sormak istediklerini sorsunlar. Masalda anlatılanlardan bizi rahatsız edenler, kızdıranlar, tiksindirenler, üzenler, korkutanlar bizim şifa noktalarımızdır.

Start typing and press Enter to search

Skip to content