MASALLARDA NASIL GÖRÜRÜZ?

Print Friendly, PDF & Email

Gözü ne kadar bölerseniz bölün, görme denen şeyi göremezsiniz. Göz yanı başında duran diğer çiftini de göremez. Araya burnu koyanın vardır bi bildiği elbet. Her baktığın hakkında hemen yargıya varma bir nefeslik düşün önce der gibidir. Nefes hayatla göbek bağıdır insanın. Göbek bağı kopan herkes o alemde ölür ve başka alemde doğar. Tıpkı anne karnında yok olup dünyada doğduğumuz gibi. Hatta anne karnındayken sahip olduğumuz her uzuv başka bir alemin varlığının habercisiydi. Çünkü ne göz, ne ağız ne de burun orda işe yarıyordu. Hepsi başka bir aleme hazırlık için verilmişti.

Göz çok uzağı da çok yakını da, çok büyüğü de çok küçüğü de, perdeni ardını da dağın arkasını da, sonsuz olanı da göremez. Hatta bir aynanın yardımı olmadan kendini bile göremez. Peki ne işe yarar bu göz? Gören kimdir ve görünen kim?

Göz bir fotoğraf makinasıdır. Yapılan araştırmalara göre 586 mega piksele sahip oldukça kaliteli bir makine. Çektiği fotoğraflara beynin verdiği değer o fotoğrafın büyüklüğünü belirler. Annesini ölürken gören bir gözün çektiği fotoğraf boyutu ile aynı gözün yoldan geçen birinin yüzüne bakıp çektiği fotoğraf zihinde farklı boyutlarda yer kaplar. İşin bu kısmını bilim insanlarına bırakıp asıl konumuza dönecek olursak. Doğduğu andan itibaren sürekli görsel saldırı altında olan bir insanda en çalışkan organlardan biridir. Her gün zihnimize gelen binlerce bölük pörçük görüntü hakikatin bozuk parçalarıdır. Bunları bir araya getirip manaya ulaşacak olan akıldır. Yunusun deyişiyle “Bir dem cehâletde kalır, Hiç nesneyi bilmez olur.Bir dem dalar hikmetlere,Câlînus u Lokmân olur.”

Peki gözün kapalı olduğunda göremez misin? Bir hayal kurarken, rüya görürken veya bir masal dinlerken gördüklerimizi kim inkâr edebilir! Masalı Anlatan farklı görür dinleyen farklı. Anlatanın niyeti gördürtmektir aslında ama herkesin gördüğü kendi hazır bulunuşluğu ile ilgilidir. Psikolojide ayna nöronlar denen bir yapı girer devreye. Zihninin de gezen duyu, duygu veya resim bir anda karşındakinin de zihnine akseder. Karşındaki alır bunu ve kendi rengine bürür.

Bir de bizde hakikati görenler için kullanılan “kalp gözü açık” diye bir söz vardır. Demek ki göz, görme olayında kullanılan araçlardan yalnızca bir tanesidir. Gördüklerini kelimelerin içine ne kadar sığdırabilirsen o kadar anlatabilirsin. Ama hakikat şudur ki; görünen hiçbir zaman kelimelerin içine sığmaz. Ya da kelimelerde mana bulan fikir ve duyguların ifade makamı göz değil lisandır. Baktığın güneşin bile görüntüsü sana gelene kadar 8 dakika geçtiği ve her an dünya büyüklüğünde patlamalar yaşayarak şekli değiştiği halde, sana onun resmini veren gözün bilgisine ne kadar güvenebilirsin.

Peki kendini görebilir mi insan? Saniyede 2000 hücresi ölen insanın aynada gördüğü kimdir aslında. Bir saniye önceki sen değilsin artık. Kilo, boy, parmak izi veya genetik yapı tek başına ifade etmeye yetmez insanı. Her saniye bir ben ölürken karşında duran yeni bir bendir. Bir ambalajın vardır gözünle gördüğün, bir de tabiatın. İkisi arasındaki bağlantıyı ancak ötekilerin aynasında görebilirsin. Ötekilere görünen beni düzeltmeyle geçer ömrüm. Aynı manzaraya bakan iki kişiden biri anın lezzeti ile meşgulken bir diğeri onu başkalarına gösterip onların aynasında değerli hissetme çabasına girebiliyor. Ötekilerin varlığı, benim cennetten dünyaya düşüşümdür aslında.

Zamanın senden aldığını gören göz değil bunu okuyan akıldır. Pir Sultanın deyişiyle: “Geçen Zaman mahlukuna sırrımı verdim, Sermayemden zarar gördüm sonradan”. İçinde bir göz bir de ayna taşır insan. Yani hem görücü hem de yansıtıcıyım aslında. Gönderilen her güzelliği görebilecek teçhizata sahipken bunlarla arama mesafe koyup vicdanımda tartabildiğim ölçüde insan kalır ya da robotlaşırım. İşte bu yüzden Video ve fotoğraf bombardımanına maruz kaldığımız bu dönemde insanların aklı köreliyor ve al denileni alıyor, giy denileni giyiyor, ye denileni yiyor, oku denileni okuyor hatta öl denildiğinde ölüyor.

Göz bir penceredir aslında; beden elbisesini giyen ruhun, dışarı baktığı. Hayvani gözlerimizi ne kadar kapatabilirsek insani gözlerimizi o kadar açabiliriz. Çünkü hayvani gözlerimizin amacı bedensel arzularımızı tatmin etmek ve bizi hayatta tutmaktır.

Kısacası güzele bakmak değildir sevap olan, güzel bakmaktır lezzetin kaynağı. Bu güzel bakışın verdiği güzel bir düşünce oluşur sonra. Yavaş yavaş hayret diye bir kelime eklenir lügatine. Her bilginin parmağının ucunda olduğu bir dönemde ilk kaybettiğin olmuştur kendisi.

Hayretin lezzetini tekrar kazanmak istersen hemen başla. Bir ayna eline mesela. Göz göze gel kendinle. Şu zamana kadar görmediğin bir ayrıntı fark et yüzünde. Elinin altındaki masaya dokun sonra. Hissetmeye çalış hikayesini. Kim bilir hangi ormandan yaşıyordu bir zamanlar. Hangi kuşa ev sahipliği yapıyor, hangi yağmur ile yıkanıp, hangi güneşle kuruyordu. Köklerinin sıkı sıkıya tutunduğu toprağı düşün sonra. Her bitkiye ve her hayvana eşit davranan, doğuran ve doyuran toprağı. Teşekkür et ona sana bu masayı kazandırdığı için. Dahil olduğunu hisset muhteşem sisteme. Bir barkot okuyucu gibi daha çok bakan; değil yanından öylece geçip gittiğim güzellikleri daha çok gören olacağına dair bir söz ver kendine. Hayatı hızlı yaşayıp bir an önce bitirip gitme yerine bir kaplumbağa hızında ve sakinliğinde yaşayıp daha çok tefekkür edeceğine dair bir söz. Zamanı tüketmeye değil onu genişletmeye niyetlen. Hadi yapabilirsin dem bu demdir.

Start typing and press Enter to search

Skip to content