AFFETMEK

Print Friendly, PDF & Email

Azra Beren KINAY

Oğuz, ondört yaşında bir ortaokul öğrencisiydi. Ortaokulda son yılıydı. Liseye geçecekti.

Geçmişte yaşadığı trafik kazası onu birçok yönden etkilemişti. Yaşadığı bu olay nedeniyle bir bacağını kaybetmişti. Fakat o, azimle yaşama tutunuyor kendi ile yarışıp yüksek yerlere gelmeyi umut ediyordu.

Etrafındaki birçok insan ona acıyan gözlerle bakıyor, onu farklı bir kişi olarak görüyor ve uzaklaşıyorlardı. Oğuz bu duruma üzülüyor ancak her seferinde tekrardan ayağa kalkabiliyordu.

Ailesini de kaybettiği bu kaza sonucu özel bir yetimhanede büyüyordu.

Bir gün okula gittiğinde şubesinin değiştiğini ve artık yan sınıfında ders göreceğini öğrendi.

Yeni bir sınıfta, yeni insanlarla ders görecekti. Bu durum onu heyecanlandırıyordu. Kafasında oluşan sorular bitmek tükenmek bilmiyordu. ‘Acaba anlaşabilecek miyim?’,  ‘Acaba yargılanır mıyım?’ ve daha fazlası…

Bu düşüncelerle sınıfa girdiğinde kendisine dönük olan şaşkın ifadeler onu bir hayli streslendirmişti.

Bir anda, sınıfın köşesinden bir kahkaha koptu.

Oğuz afalladı. Ne yapması gerektiğini bilemedi. Ya da bir şey yapması gerekiyor muydu? Sınıfta popüler olan Arda ayağa kalktı ve “Demek sensin okul genelinde, şu birinci sıralardan düşmeyen çocuk… Yoksa topal mı demeliydim?!” deyip tekrar kahkaha attı.

Sonra birkaç kişi daha eklendi. Oğuz’un gözleri dolmuş, elleri titremekteydi. Öğretmenleri bu davranışlarından dolayı onlara kızmıştı.

Oğuz’un elinden tutarak yeni sırasına oturtmuştu. Oğuz endişeliydi. Sınıfla iyi geçinemeyeceğini düşünüp avuçlarını ovuyordu.

Nihayet sınıftakilerle muhatap olmadan derslerini bitirdi. Çantasını topluyordu.

O sınıfa girince ilk gülen çocuk olan Arda, yanındaki arkadaşlarıyla Oğuz’un yanına geldi.

-Hey..! Ben bu sınıfın başkanıyım o yüzden seni hergün öğretmene şikayet edeceğim. Bu sınıftan, hatta bu okuldan atılman için elimden gelen her şeyi yapacağım. Ayrıca bu kadar çok çalışman senin hiç bir işine yaramayacak. Nede olsa sen daha bastonsuz yürümeyi bile beceremiyorsun, dedi ve gülüşerek sınıftan çıktılar.

Oğuz, gözyaşlarına hakim olamadı. Yaklaşık on dakika sonra sınıftan çıktı. Herşeyden önce Arda’nın dediği sözler kafasını karıştırmaya yetmişti.

Otobüsten inene kadar hep kendine; “Neden bu kadar çok çalışıyorum?!” deyip durdu. Gece uyumadan önce alabilmişti cevabını…

Babası ve annesi için çalışıyordu.

Elbet birgün onlarla buluşaktı. İşte o gün; “Ben başardım..!” diyebilmek için çalışıyordu.

Ailesi aklına gelince kendini topladı. Yeniden umutla doldu içi.

Sonraki günlerde Arda, dediği gibi her gün onu öğretmene şikayet ediyor, ancak öğretmenden istediği yanıtı alamıyordu.

Öğretmeleri Oğuz’u savunuyor, sınıfta ayrımcılık oldunu gördüğünde ise gerekli uyarıyı yapıyordu.

Arda boş durmuyor Oğuz’un gururunu zedeleyici laflar ediyordu. Fakat Oğuz Arda’nın istediği tepkiyi vermiyor o kötü davranışlarda bulundukça kendiyle daha çok ilgileniyor derslerine daha gayretli çalışıyordu. Bu şekilde günler günleri kovalayıp durdu. Oğuz okul birincisi olarak mezun olmuştu. Birincilik ödülünü aldığı sırada Arda’nın kendisine olan sinirli bakışları, onun Arda’nın kötülüklerine karşı olan cevabıydı.   

Artık iyi bir liseye başlamıştı…

Oğuz o günden sonra bir daha Arda ile görüşmemişti. Memnundu bu durumdan.

Gittiği lise, Oğuz gibi kimselerin daha iyi eğitim alabileceği bir yerdi. Orada kendi gibi birçok kimse ile tanışmış ve bu durumun tek kendinde olmadığının verdiği motive ile derslerine daha sıkı tutunmuştu.

Oğuz, çalışarak ve gayret ederek yıllarını geçirmiş ardından üniversite hayatına başlamak için hazırlıklarını yapıyordu.

Üniversite giriş sınavındaki puanı da oldukça yüksekti. O, İşletmecilik okumayı tercih etti.

Büyük bir üniversitede eğitimini rahatça sürdürdü. Belirli yerlerde staj yaptıktan sonra yüksek puanı nedeniyle büyük şirketlerde ilk önce asistan ardından ceo görevlerini üstlendi. Bacağının eksikliği maalesef birçok şansı kaybetmesine neden oldu. Ancak Oğuz, asla pes etmeden çalışmalarını hep sürdürdü. Normal özellikteki bir insan bir çalışıyorsa o, iki katı çalışıyordu ve başarıyordu da…

Bir gün şirketlerinde asistan alımı için görüşmeler yapılıyordu. Ve o görüşmeler sırasında salona giren kişi ile büyük bir şoka girdi.

Bu kişi, yıllar önce gördüğü ve onu birçok kez kötü duruma düşüren Arda’dan başkası değildi…

Arda da aynı şekilde Oğuz’u görünce şaşırdı fakat şaşkınlığını gizlemek için fazla göz teması kurmadı. Arda ile olan görüşme bittiğinde Oğuz, yanında bulunan kimselerden, kendilerini yalnız bırakmalarını rica etti.

Artık salonda ikisi kalmıştı.

Salonda sessizlik hakimdi. Oğuz tam konuşacakken, Arda: “Geçmişte sana yaptıklarım ve dediklerim için gerçekten çok özür dilerim. O zamanlar çok düşüncesizlik ettim. Beni affet ne olur…” dedi ve gözlerinden yaş süzülmeye başladı.

Oğuz ne olduğunu anlayamadan ayağa kalktı ve Arda’ya neden ağladığını sordu.

Arda: “Yakın zamanlarda babam ağır bir kaza geçirdi. Bir bacağı sakatlandı. Ona ben bakıyorum ve gerçekten bu işe ihtiyacım var. Şuan seni daha çok anlıyorum. O zamanlar yaptığım şeyleri düşündükçe kendime kızmadan edemiyorum. Bir gün seninle karşılaşıp sana pişmanlığımı iletmeyi çok istedim. Senden gerçekten özür diliyorum, ve gerçekten…” dedi.  Oğuz, gözü dolmuş bir şekilde Arda’nın yanına gittti ona sarıldı. “Peki, seni anlıyorum, sana kırgın veyahut kızgında değilim. Eğer hatanı anladıysan benim için bir sorun olmadığını bilmeni isterim. Ayrıca sunumun gerçekten çok iyiydi ve seni şirkete almak için çabalayacağım.” dedi. 

Arda, tebessüm ederek minnetini iletti. O günden sonra ikisi sık sık bir araya geldiler. Sadace iş hayatı değil gündelik hayatlarında da birbirleriyle iletişimi kesmediler. Üzücü başlayan bu hikayeleri mutlu bir arkadaşlık ile sonlandı…

Azra Beren Kınay

Start typing and press Enter to search

Skip to content