MASALLAR VE AŞIRI MOTİVASYON

Print Friendly, PDF & Email

Hikayeler, masallar genellikle insanoğluna harekete geç mesajı verir. Bize motivasyon kaynaklarımızı hatırlatır, yaşam enerjimizi yükseltmenin yollarını sembolik bir dille anlatır. Masal biterken yüzümüze yerleşen tebessümün bir sebebi de budur. ‘haydi sen de yap!’ daveti bize kendi problemimizi çözebileceğimizi, seçeneklerin var olduğunu hissettirir. Üstelik bu kolaylıkla olacak gibi gözükür.

Kadim hikayelerde masallarda burayı görmek ilk bakışta mümkün öyle değil mi? İşte tam burada önümüzde yeni bir kapı açılıyor. Bütün masalların, kahramanı ayakları tepesine vurarak koşturduğunu düşünürken o kapının ardında burayı anlamlandıran, durduran bir şeylerin olduğunu gördüm.

Kahramanın mücadelesini verdiği, zorlukları aşmaya meylettiği yerde bir akıl hocası çıkar karşısına. Bu bazen ete kemiğe bürünmüş ak saçlı, aksakalı bir dede, bazen yolun üzerinde duran sesiz bir taş, dalda duran kırmızı bir elma da olabilir. Bazen bir birkaç kelime, bazen sihirli bir eşya yardımına koşar kahramanın. Tam burada kulağımıza bir ses gönlümüze bir duygu düşer; E mi, sakın ha, aman dikkat et… kahramanın hedefi, amacı belliyken gerekli yardımı almışken, her şey tamamken bir ses; dikkat et, yola bir daha bak, zamanı unutma, seçimlerine dikkat et diye seslenir. Bu seslenişi masallardaki metaforlar üzerinden değerlendirmek istedim. Birçok atolyöde, birçok anlatıcılık eğitiminde katılımcılara sordum; bu sesi duydun mu, nasıl bir anlamı var sende? Hemen hepsi burayı durup bakma, yavaşlama, duraklama gibi kelimelerle izah ettiler. İşte o kapının ardındaki anlam benim için burada zuhur etmeye başladı. Demek ki peşine düştüğümüz her kahraman sanki bir STOP aracı kullanıyor. Ya da bunu kullanmayı unutmasın diye ona hatırlatılıyor. Hedefe doğru tam motivasyonla koşarken burası paçamızdan tutup bizi aşağı çekiyor. Nasıl mı, bunu sana mitolojk bir hikaye ile anlatmak istiyorum.

İkaros, Atinalı mimar ve mucit Daedalus’un oğludur. Daedalus, Kral Minos için Knossos’ta (Girit’te antik bir şehir) tuzaklarla dolu dev bir labirent inşa eder. Efsaneye göre burada bir minotor yılın belli dönemlerinde kurayla seçilen kurbanlarla dövüşür. Kurbanlardan biri de Yunan Mitolojisindeki yarı tanrı Theseus’tur. Theseus, Daedalus ve oğlu İkaros’un yardımı ile minotoru yener. Kral Minos, bu galibiyetten Daedalus ve oğlu İkaros’u suçlu tutar. Bu nedenle ceza olarak Daedalus ve oğlunu bu labirente hapseder.

İşte burada yaşlı Daedalus hem kendini hem de oğlunu kurtarmak için çaba harcar. Kaçmak imkansızdır, güvenlik önlemleri çok fazladır. Daedalus labirente düşen kuş tüylerinden iki kanat yapar ve bunları balmumu ile birleştirir. Oğula kanatlarını takan baba bir de öğüt verir; “İkarus, sakın ha,güneşe yakın uçma.”

İkarus uçmaya başlar. Önce özgürlüğünü alan labirentten kurtulur. Sonra uçmanın neşesini yaşar. Yönünü güneşe çevirir. Kanat çırptıkça yükselmekte ve güneşe yaklaşmaktadır. Dünya alçalmakta, aşağılarda kalmakta, güneş yaklaşmakta, yukarılara çağırmaktadır. Baba öğüdü çoktan unutulmuştur. Yüreği daha yukarı, daha yukarı diye çarpmaktadır. Sonra balmumu erimeye başlar. Kanatlarındaki tüyler pıt pıt diye kopar. Ikarus kanatlarına artık hükmedemez. Hızla yere düşmeye başalar. Rivayet o ki Ege denizinin derin sularına gömülür.

Baba gökyüzünde süzülürken oğul derin bir maviliğe gömülmüş. Bu hazin son psikolojide; bir insanın hırslarına kapılıp kendini kaybetmesine, ekonomide; şirketlerin daha fazla büyürken kontrolden çıkmalarına, havacılık ve otomobil yarışlarında; daha fazla hız ve da yükseğe çıkma arzusunun pilotların kazalar yapmasına sebep olan bir sendrom olarak gösterilmiş; İkarus Sendromu

İkarus’un hikayesi ihtiyaç duyduğumuz her şeye sahip olduğumuz, her şeyin hızla oluverdiği, bütün iradenin tamamen bizim elimizde olduğunu düşündüğümüz zamanların hikayesi değil mi? İkarusun kanat çırpmaya başlamadan önce yani tam da zorluğu aşarken duyduğu ama dinlemediği öğüt(kontrollü ol, yavaşla, dur, sınırlarını bil!.)bu kadim hikayenin parmaklarından süzülerek olağanüstülüklerin arasından evrensel kurallara işaret eder.

Daha yükseğe çıkma arzusu sarıp sarmaladığında, yolun sonundaki cenneti görürüz adeta. Çocuksu bir coşkunun cıvıltılı sesinden dolayı yoldaki hiçbir işareti, sesi, ya da sözü duymaz oluruz. Bizi durduracak tek bir engel bile yoktur. Hızla ilerlerken önüne hiçbir engel çıkmaması, kesinlikle doğru yolda olduğunu düşündürür.

Oysa hedefleri gerçekleştirirken her durma ya da durdurulma hem ileriyi hem geriyi kontrol etme şansı verir. Bu da yolcu için en kritik bilgidir; şu anda neredeyim? Nerede olduğunu bilmeyen nereye gideceğini de bilemez. Yollar sadece nerede olduğunu bilenleri bir yerlere götürür. Öbür türlüsü sadece dolanıp durmaktır.

İkarus’un hikayesi misal misal içinde. Üzerine hikayeler, romanlar, şiirler yazılmış, araştırmalar, resimler yapılmış. Ben de bu hikayede kahramanlarınhedeflerine doğru giderken birkaç dakika durup kaldıkları yeri işaret ettim. Evet, hikayeler, masallar genellikle motivasyonu, isteği, yaşam enerjisi, güveni düşük insanları anlatır ve onlara sembolik bir dille haydi kalk, hareket geç durma der. Bununla beraber her hikaye biraz dur, bekle, her şey yolunda olsa bile yolu dinlemeyi unutma demektedir. Kanat çırpıp uçabilecek olsan bile düşebilirsin, kaybedebilirsin. Ne kadar yükseldiğin önemli değil, ya da ne kadar hevesli, heyecanlı olduğun. Önemli olan nerede olduğunu bilmek, hep ileri doğru gitmek değil, yolda olmak. Ve kadim hikaye kahramanının dilinden seslenir;Yolun ve yolculuğun en büyük kuralı nedir bilir misin,hep yolda olmak. Yolda olanlar eninde sonunda menzile varırlar.

Eğitimci Yazar

Güldane BERK

Start typing and press Enter to search

Skip to content