OYUNBAZLAR DİYARI

Print Friendly, PDF & Email

Sesli Dinle

Vara vara vardım bir diyara. Bu diyarda arılar tarla sürer, filler ekin biçer. Güller durmaz sineklerin yağını süzer. Arılar süze, filler biçe dursun, sineklerin yağını aldım vardım pazara. Toplayıp çocukları başıma, başladım masalımı anlatmaya.

Evveller evvelinde Dünya’nın susuzluktan kuruyup kavrulduğu, ağaçların zayıflıktan saz kadar kaldığı zamanlardan birinde öyle güzel bir ülke varmış ki diğer ülke insanları orayı hayal ürünü sanır varlığına inanmazlarmış. Onlar inanmazsa inanmasın varmış o ülke. Hem de anlatılanlardan bile güzelmiş.

Mor salkımlı, sarı tomurcuklu ağaçlar baştan aşağı bakar, kökleri göklere doğru uzarmış. Ülkede mavili morlu gökyüzünde hiç bulut olmazmış. Çünkü kar beyazı topak topak bulutlar pamuk yığınları gibi yerleri kaplarmış. Dağlardan gelen sular soğuk ama şifalıymış. Suyla yıkananlar güler yüzlü, merhametli olurlarmış. Birbirlerine yardım etmeyi çok severlermiş. Durum böyleyken başka ülkelerden gelen insanları büyük yeşillikli korulardan yaptıkları surların dışında tutar, hemen içeri almazlarmış. Padişahları yokmuş. Herkes ülkeyi ortak yönetirmiş. Kararları ortak alır, zararları birlikte öderlermiş. Hiç kötülük yokmuş ki ceza da olsun.

Surların dışından ülkeye girmek isteyenler için oyun müsabakaları düzenlerlermiş. Her yıl bahar ayında şenlikler yapılır ilkbaharın gelip mor ağaçların sarı tomurcukları yerleri halı gibi kapladığı vakitte oyun alanları hazırlanırmış. Ülkenin gençleri her yıl yeni bir oyun kurarlarmış. Gelenlere oyun oynarlar dediysem bu bir hile, bir dolap değil. Gerçekten oyun. Hani sizin bildiklerinizden. Mesela “Tombik” On iki taşı üst üste koyup bir topla devirdikleri sırada deviren grup etrafa dağılır ve ebe olan grup onları topla tek tek vurmadan o taşları yeniden üst üste dizmeye çalışılır. Başarırsalar oyun kazanılır. İşte bunun gibi oyunlar. Ülkeye girmek isteyenler bir gruba alınır ve oyun başlarmış. Bu arada oyun oynamayı beceremeyen, kendisini çok büyük görüp “Ben çocuk muyum oynamam!” diyenleri ve hele de hile yapanları kesinlikle ülkeye almazlarmış. Ama yenilseler bile oynamaya çalışanları, mutlu olup karşısındakileri tebrik edenleri, dürüst olanları alır onlara bir şans daha verirlermiş.

Günlerden bir gün, oynayıp da hile yaptığı için ülkeye alınmayan bir adam, yüzü akça pakça ama kara kalpli bir adam surların dışına bir çadır kurmuş. Gelene geçene on akçeye içeri girmenin sırlarını anlatmış. Onlara “Siz siz olun aman renk vermeyin. Oynamam ben çocuk muyum?” demeyin. İçeri girince yine istediğinizi yaparsınız. Aman hile yapmayın zaten yenilseniz de alıyorlar.” diye söylemeye başlamış.

Oyunbazlar ülkesinin çocuk kalpli temiz insanları durumu anlamamışlar. Her gelen oyunu oynayıp ülkeye girmeye başlamış. Kötü kalpli art niyetli insanlarla dolmuş ülke. Neler olmuş neler! Önce ülkenin yerlere inen pamuk yığını gibi beyaz bulutları kirlenmiş, simsiyah olmuş. İnsanlar içinde yürüdükçe giysileri yapış yapış oluyormuş. E böyle olunca yüzlerindeki gülümseme kaybolmuş. Yeni gelenler kimseye yardım etmedikleri için bu erdem de kaybolmuş. Kin ve nefret hızla yayılmış kaplamış tüm ülkeyi. Herkes kendini düşünür olmuş. Artık kıymeti kalmadı diye oyun da oynamaz olmuşlar. Evlere çekilmişler güzelim sokaklar bom boş kalmış. Hem o buz gibi akan sular bile küsmüşler, bulutlar kirlenince onlar da içilmez olmuşlar.

Bir gece küçük bir kız çocuğu ninesinden bir masal dinlemiş. Kalkmış ekmek yoğurmuş. Mis gibi ekmek kokusu tüm sokağı kaplamış. İnsanlar sokağa çıkmışlar. Kızcağız ekmeği komşuları ile paylaşmış. Evine gelip pencerenin önüne oturduğunda bulutların o kirli, kap kara haline çok üzülmüş ve göz yaşları bulutların üzerine düşerken ellerini açıp o minicik elleri ile dua etmiş.

”Allah’ım bize Hızır amcayı gönder bu zavallı bulutları yerden kaldırsın çünkü çok ama çok kirlendiler. Onlar da mutlu olsunlar.”

Dilek kapıları her zaman güzel dilekler için açıkta beklermiş. Minik kızın duası da kabul olmuş. Sabah kalktığında bir de ne görsün? Yerdeki bulutlar yavaş yavaş yükselmişler gökyüzüne. Ağaçların dalları yukarı, kökleri tertemiz toprağın altına girivermiş. Minik bulutlardan biri minik kıza teşekkür etmek için dallardan topladığı mor papatyaları güzel siyah saçlarına yağdırmış. Kızcağız mutluluktan şarkılar söylemiş, kahkahalarla gülmüş. Yayılmış mutluluk şarkısı dilden dile. Mor papatyalardan taçlar yapıp tüm çocukların başına takmışlar. Yeniden oyunlar oynanmaya başlanmış. Bulutlar kirleri de alıp çekilmişler dağların başlarına.

O günden sonra ne zaman bir sorun olsa çocukları çağırıp bir oyun kurmalarını istemişler. Onlar oynamış, büyükler izlemişler unuttukları adaleti ve masumiyeti onlardan tekrar tekrar öğrenmişler.

Masalımızın sonunda gökten üç elma düşmüş. Biri bu masalı yazana. Biri çevresini temiz tutanlara biri de oyunu kurallarına uygun oynayanlara…

Start typing and press Enter to search

Skip to content