Bir Gün Bir Çocuk

Print Friendly, PDF & Email

Annem bu sabah telefon alarmı gibi uyandırdı: “Haydi, uyanma zamanı; saat 07:00 oldu.” dedi. “Yaşasın; sabah olmuş! ” diye heyecanla zıplayıp, hemen banyoya koştum. Önce ellerimi ve yüzümü yıkadım. Sonra mutfağa gittim. Ekmekler kızarmış, kokusu tüm evi sarmıştı. Kızarmış ekmeğe bal sürmeye bayılırım! Babam masayı kurarken, ona yardım ettim. Annem, kendileri için çay doldururken, benim de sütümü hazırlamıştı. Buzdolabının üzerinde asılı takvimin başına gittim: “Altı” dedim. Annem, “Evet, bugün ayın altısı. Senin yaşın gibi. ” dedi, gülümseyerek. Bir haftadır takvim ve saat konularına çalışıyoruz. Anaokulunda öğretmenim anlattıktan sonra, annem evimize yapraklı takvim aldı. “Bu takvim senin. Ama her sabah anaokuluna gitmeden önce birlikte bu takvim ile güne başlayacağız. Gece uyumadan önce de birlikte bitireceğiz. “dedi. Bu fikir çok hoşuma gitmişti. Çünkü yeniliklere de bayılırım! Her sabah o günün tarihini ve ismini öğrenip, anaokulunda öğretmenime söylüyorum. Onun da çok hoşuna gidiyor. Akşam yemeğinden sonra da, takvimin o günkü yaprağını koparıyorum. Annem, bana arkasındaki öyküyü okuyor. Ardından o gün neler yaptığımızı konuşuyoruz.

Annem kızarttığı ekmekleri masaya bıraktıktan sonra: “Bugün günlerden neymiş? Ben bakmayı unuttum.” deyince neşe ile cevap verdim: “Salı!”

“Aferin benim kızıma. Haydi artık masaya.”

Babam keyifle hem bizi dinliyor, hem de haşlanan yumurtaları soyuyordu. “Burçak, bugünkü yumurtayı senin sevdiğin gibi pişirdim.”

“Yemesem olmaz mı baba?” dedim. “ Yumurta senin için çok faydalı. Kemiklerinin güçlenmesi ve göz sağlığın için yemen lâzım.” dedi. Faydalarını öğrendikten sonra, seve seve yedim. Gözlerim iyi görsün, bozulmasın. Çünkü ben bir sürü kitap okumak istiyorum.

Annem ekmeğime bal sürdükten sonra uzattı. “Teşekkür ederim anneciğim.” dedim.

Babam : “ Benim kızım ne kadar da kibar.” deyince çok hoşuma gitti. Kahvaltımı ettikten sonra hemen dişlerimi fırçaladım. Annem demişti ki, dişleri üç dakika fırçalamalıymışım. Yoksa, dişlerimdeki bakteriler temizlenmezmiş. Dişlerim çürürmüş. Anaokulunda da geçen hafta öğretmenimiz bakterileri anlatmıştı. İzlettiği videodaki bakterileri hiç sevmemiştim. Bütün çocukların dişlerine zarar veriyorlardı. Onun için saati öğrenmek biz çocuklar için çok faydalı. Babam, kol saatime bakarak dakikaları saymayı da öğretti. Hem ben artık birden yüze kadar sayabiliyorum!

-Burçak! Haydi kızım saat 08:00 oldu. Artık kıyafetlerini giyinmelisin. Otuz dakika sonra servisin gelecek.

-Tamam anneciğim, hemen geliyorum.

Servisçi Haydar Amca hiç beklemez. ‘Servis bekletilmez. İçinde sizi bekleyen arkadaşlarınıza ayıp oluyor.’ der. Bunun için, vaktinden beş dakika önce hazır olurum. Arkadaşlarımı bekletmek istemem.

Dişlerimi de fırçaladıktan sonra, hemen odama geldim. Annemin ütüleyip astığı okul giysilerimi giyindim. Çorabımı yamuk giyinmişim, annem gülümseyerek düzeltti. “Çorabını da düzgün giyinebilirsen, artık tüm kıyafetlerini tek başına giyinebileceksin. ”dedi. Çorabımı yanlış giymem bana çok komik geldi. Annem de, ben de çok güldük. Düzelttikten sonra, “Teşekkür ederim anneciğim!” dedim. Saçlarım da tarandıktan sonra artık hazırdım. Saat 08:25 olduğunda ayakkabılarımı giymeye başladım. Annem de benimle birlikte geliyor. Servise binene kadar birlikte bekliyorduk.

-İşte, geldi! diye yola atıldım heyecanla. Annem elimi tutup, geri çekti. “Kızım! Sen görmeden karşı taraftan araba gelebilir. Servis bozulup, duramayabilir. Bunun için araba yanında duruncaya kadar kaldırımda beklemelisin.” dedi. “Haklısın anneciğim, bunu düşünmemiştim.” dedim. Daha öğreneceğim ne kadar çok şey vardı, kafam bazen çok karışıyor! Annemi öptükten sonra servise bindim. Hostes abla, hemen emniyet kemerimi taktı. Bu kemer için annem “Yaşam kemeri” diyor. Mutlaka onun takıldığını görmek istiyor. O takıldıktan sonra, araba hareket ediyor. Haydar Amca dikiz aynasından bana bakıp: “Hoş geldiniz çok bilmiş hanım.” deyip, gülümsedi. Bana ‘çok bilmiş’ demesi hoşuma gidiyor. Bazen de ‘bu kız büyümüş de küçülmüş’ diyor. Bunun ne demek olduğunu anneme sormayı unutuyorum. Unutmazsam bu akşam soracağım.

-Hoş buldum Haydar Amca.

-Bugün bize anlatacak nelerin var?

-Bugün yeni bir şey öğrenmedim ki daha. Aaaaa bir tane var Haydar Amca!

-Neymiş bakalım?

-Yumurta, kemikleri güçlendiriyor; gözlere de iyi geliyormuş. Sen biliyor muydun?

-Kemiklere iyi geldiğini biliyordum. Ama gözlere iyi geldiğini şimdi öğrendim. Bak, ‘bilmiş’ demekte nasıl da haklıyım.

Hostes ablayla gülüştük. Arka koltuğumda oturan Anıl gülüşme seslerini bastırmaya çalışarak; “Ben, ben, ben biliyordum bunu!” dedi. Kimse cevap vermedi. “Senin annen, baban da anlattılar demek ki.” dedim. Anıl bir şey söylemedi. Ama üzülmüştü. Anlayamadım. Diğerleri de kendi aralarında bilip, bilmediklerini konuşmaya başladılar. O sırada okula varmıştık. Servisin en son aldığı öğrenci benim. Çünkü evim, okula çok yakın.

Servisten indiğimizde Anıl hâlen üzgün görünüyordu. Hostes abla her zamanki gibi, bizi okulun kapısına kadar götürdü. Koridora girdiğimizde, Anıl kendi sınıfına gitti. Hemen kol saatime baktım. Başladım dakikaları saymaya: “1,2,3,4,5,6,7,8,9,10″ Saat 9:00 da öğretmenimiz gelecekti. Ama daha on dakikamız vardı. Ben de Anıl’ın ardından gittim. Annemin çantama hazırladığı meyve kurularını çıkardım.

-Anıl, meyve kurusu getirdim. Birlikte yiyelim mi?

-Ben yeni kahvaltı ettim, canım istemiyor.

-Ben de kahvaltımı yeni ettim. Ama biraz meyve kurusu yersek, derste zihnimiz daha açık olurmuş. Annem öyle söyledi.

Anıl daha da üzgün görünüyordu. Anlayamıyordum. Bu defa, ben de kızmıştım. Ben ona kuru meyvesi götürdüm. Bunca üzülecek, küsecek ne vardı ki? Meyve kurularımı alıp, sınıfıma döndüm. Öğretmenlerimiz derse geldiler. Selda Öğretmen sordu:

-Bugün günlerden nedir?

Kimse cevap vermeyince ben söyledim:

-Salı, öğretmenim.

-Çocuklar, başka günü bilen yok mu? Neden her gün Burçak söylüyor? Yoksa siz öğrenmediniz mi? Tekrar anlatmamı ister misiniz?

İçlerinden İpek atıldı:

-Öğretmenim Ali biliyordu ama utandığı için söyleyemedi size.

-Aa Ali’ ciğim, hiç utanılır mı? Burası sizin okulunuz. Ben sizin öğretmeninizim. Buraya bunları oyunlar oynayarak öğrenmek için geliyorsunuz. Lütfen benden ya da arkadaşlarından utanma. Bildiğini söylemek de, bilmediğini sormak da ayıp bir şey değil. Bunun için utanmamız gereksizdir.

-Öğretmenim ama ben ne söylesem Tunç gülüyor!

-Biz de Tunç’a güleriz o halde. Gülmek güzel bir şey. Tunç sana saygısızlık etmediği sürece, gülebilir. Ama birbirinizle alay etmek ayıp bir davranıştır. Tunç bunu yapmaz, bunun ayıp olduğunu bilir. Değil mi Tunç?

-Evet öğretmenim. Ben Ali’yi sevdiğim için gülüyorum. Ama yine de kırdıysam özür dilerim.

Ali başını üzgünce yere eğdi. Öğretmenimiz gülümsedi:

-Tunç seni kutlarım, ne kadar örnek bir davranış. Teşekkür ediyorum sana. Tamam Ali! Şimdi arkadaşınla sarılıp barışabilirsiniz.

Ali ayağa kalkıp, Tunç’un yanına gitti. Zaten arkalı önlü oturuyorlardı. Tunç da ayağa kalktı ve sarıldılar. İkisinin de yüzleri gülüyordu şimdi. İçimden düşündüm; öğretmenimiz bu kadar şeyi nereden biliyordu? İçimden onu hayran hayran izledim. Büyüyünce ben de onun gibi olmak istiyordum. Ama onun saçları hem kıvırcık, hem de siyahtı. Bu çok üzücü. Keşke ben de öğretmenime benzeseydim! Acaba neden hepimiz böyle başka başkayız? Bunu akşam anneme sormalıydım. Teneffüs zili çaldı. Anıl’a kızmıştım, ama onu merak etmeden de duramıyordum. Tunç’a gittim. Anıl’ın bana kızdığını ama nedenini bilmediğimi söyledim ve ekledim:

-Annemin beslenme çantama koyduğu meyve kurularından ona verdim ama onu bile yemek istemedi.

-Sebebini sanırım biliyorum.

-Gerçekten mi, peki neden?

-Çünkü Anıl’ın annesi ile babası boşanmış. Annesi yurt dışına gitmiş, annesini özlüyor. Dün de okul çıkışında çok üzgündü.

Çok şaşırdım. Hiç bir şey söyleyemedim. Tunç’a verdiği bilgi için teşekkür edip yeniden Anıl’ın yanına gittim. Sırasında oturuyordu. Yanına yaklaşıp neyle uğraştığına baktım, tavşan çiziyordu.

-Kulakları çok uzun olmamış mı onların?

-Tavşanlar uzun kulaklı olur akıllım.

-Haklısın ama senin tavşanının kulakları daha uzun olmuş. Senin kulaklarına benzemiş.

Güldü, ben de güldüm. Sonra altmış ikiden tavşan yapmayı bilip bilmediğini sordum. Bilmediğini söyleyince gösterdim. Onu da çok sevdi. Teneffüs bitince sınıfıma gittim. Gün boyu teneffüslerde yanına uğradım. Akşam da serviste yan yana oturduk. Sabah ki o üzgün hali gitmiş gibiydi. Servis eve en önce beni bırakıyordu. Sabah yeniden görüşmek üzere vedalaştık. Servisten beni karşılayan annemdi. Annemi görünce her zaman el sallar, mutlu olurdum. İner inmez anneme sarılırdım. Şimdi içimden gelmemişti. Arkadaşım camdan baktığında ya üzülürse! Bu kez anneme sevgimi göstermek için servisin gitmesini beklemiştim. Annem moralimin bozuk olup olmadığını sordu. İlk kez annem ya olmasaydı diye düşündüm. Bu düşünce beni çok üzdü. “İyi ki varsın anneciğim.” dedim. Sonra evin kapısından girerken ona anlatmaya başladım. Annem de çok üzüldü.

-Demek servisten inince o yüzden bana hemen koşup sarılmadın bugün?

-Evet anneciğim, arkadaşımı üzmek istemedim.

-Nazik kızım benim, seninle gurur duyuyorum.

Annemin bu sözleri gururumu okşamıştı ama yine de üzgündüm.

-Eeee anlat bakalım başka neler yaptın bugün, Anıl haricinde kimlerle görüştün bakalım okulda?

-Sınıfımdan çıkınca sadece Anıl’ın sınıfına gittim. Ama sınıftakilerle de uzun teneffüste oyun oynadık. Aaaaaa anne sana bir şey soracağım! Hatta iki şey!

-Hımmmm neymiş o iki şey? Şimdi çok meraklandım.

-Birincisi ‘Büyümüş de küçülmüş’ ne demek?

-Bu nereden çıktı?

Gülümsüyordu annem. Demek ki kötü bir şey değildi.

-Haydar Amca bana hep böyle söylüyor, anlamını bilmediğim için cevap veremiyorum.

-Konuşmaları, davranışları büyükler gibi olan çocuklar için söylenir. Sen de çok aklı başında, uslu bir çocuk olduğun için Haydar Amcan şaşkınlığını ve beğenisini dile getirmiş kızım.

Hoşuma gitmişti bu. İyi ki anneme sormuştum. Hakkımda böyle güzel sözler duymak onu da mutlu etmişe benziyordu.

-İkinci sorun neydi pekala?

-Hatırlayamadım anne, neydi ki acaba? Bir dakika düşüneyim. Aaaa buldum! Anneciğim neden herkes farklı farklı? Mesela ben neden siyah, kıvırcık saçlı değilim? Sen bana hamileyken, öyle hayal ettiğin için mi?

Annem kahkaha attı. İlahi Burçak, kızım hiç olur mu öyle şey? Bak bunları zaten ileride fen bilgisi dersinde öğreneceksin. Ama kısaca anlatayım. Herkesin, her insanın ayrı ayrı dna modeli var. Anne ve babanın ayrı ayrı dna’larından yeni bir dna ile çocukları dünyaya geliyor. Kimi özelliklerini anneden, kimini ise babadan alıyor. Böylece o çocuk büyüdüğünde, onun da başka biri ile çocuğu olduğunda bu düzen böylece sürüp gidiyor. Saçlar, gözler, boy, ten rengi gibi özellikler bizlerin kalıtsal özellikleri. Doğuştan itibaren bizimle. Yani bir anne hamile iken çocuğunun saçları ne renk olacak bilemez ama tahmin edebilir. Ya annesine çok benzer, ya babasına; ya da ikisine birden.

-Anladım anneciğim, teşekkür ederim.

Annem beni kendine doğru çekip sarıldı, göğsünden taşan sevgi sıcacıktı.

-Haydi bakalım, artık muhabbetimize sonra devam ederiz, şimdi üzerimizi değiştirelim. Yemeğimizi yiyelim. Sonra da ödev başına küçük hanım. Marş marş!

Hemen odama gidip üzerimdekileri değiştirdim. Az sonra kapı çalmıştı, gelen babamdı. Mutfaktan gelen yemek kokusundan tahmin yürüttüm. Annem hasanpaşa köftesi pişirmişti. Mutfağa gittim ve yuppi doğru tahmin! Babama sarılıp öptüm. Ardından yemeğe oturduk. Annemle babamın yemek muhabbetleri keyifli olur. Üçümüz de sakin sakin yemeğimizi yer kalkarız. Annemle babama bakarken aklıma yine Anıl gelmişti. Annem ya da babam olmasa ben de çok üzülürdüm. İyi ki varlar diye geçirdim içimden. Yemeğim bitince annem beni odama gönderdi. Çalışma masama oturup bir saat ödevimi yaptım. Ardından anneme sordum. O ödevimi çok beğendi, babam da. Umarım öğretmenim de beğenir. Bu akşam ödevim erken bitmesine rağmen ders çalışma saatimi boş getiremezdim, gün içinde işlediğimiz dersleri tekrar ettim. Ardından annem geldi.

-Çalışma saatin bittiğine göre şimdi serbest aktivite zamanı, ne yapmak istersin?

-Müzik açıp kitap okuyalım mı anne?

-Tamam kuzucuğum, aferin sana. Onca şey yapmak varken demek kitap okumayı seçtin. Akıllı bıdığım benim.

Annem bana bir saat kadar kitap okuduktan sonra, uyku iyice üzerime çökmüştü. Isıttığı ballı sütü getirince lıkır lıkır içmiştim. Saat dokuz olmuştu. Artık uykuya hazırdım.

-Burçak için uyku saati!

Annem gülümsedi.

-Haydi bakalım, tatlı uykular güzel meleğim.

Start typing and press Enter to search

Skip to content