AZİZ SONSUZLUK VE ÇOCUK

Print Friendly, PDF & Email

Evvel zaman içinde sözünü işittiğimiz vakit, aralanır kapı. Zaman içinde zamana doğru evrilir zihnimiz. Evvel zaman kapısı öyle büyülüdür ki, çoğu zaman ejderhayı, zümrüdü ankayı, Küllü Fatma’ yı, Nasreddin Hoca’yı, hanları, sarayları, cüceleri ve devleri gördüğümüzden o kadar eminizdir ki. Ve dahi hissettiğimizden… Peki ya ruhsal dünyamızda?

Gelin bir hikaye anlatayım;

Vakti zamanında küçük bir kız çocuğu vardı. Çok tatlı, beyaz yaşmaklı, bir gözünün rengi alabildiğince deniz, diğer gözünün rengi alabildiğince orman olan anne annesini çok severdi. Anne annesinin taş bir evi, bahçesi ve bahçesinde de çeşmesi vardı. Salıncağı vardı etrafı meyve ağaçlarıyla çevrili. Bazı yaz akşamlarında toplardı çocukları etrafına ve başlardı anlatmaya:

Bir zamanlar güzel bir köyde Aziz adında bir adam yaşarmış. Günlerden bir gün köylerinde yaşlı bir adam ölmüş. Bunu öğrenen Aziz, bu kainattaki herşey fani mi ? Belki hiç ölmeyen birileri vardır diye kafasında türlü sorularla düşmüş yollara. Ölümsüzlüğü aramış. Az gitmiş uz gitmiş. Önce bir ağaçla karşılaşmış. Uzun yeşil dalları olan, ortasından nehir geçen bir ağaçmış bu. “Merhaba” demiş Aziz’e. “Nereden gelip nereye gidiyorsun?” Aziz dönmüş “köyümden yola çıktım ölümsüzlüğü arıyorum” demiş. Ağaç; “ben de ölümsüz sayılırım. Benimle yaşasana, gördüğün bu nehirin suyundan her gün içersen ölümsüz sayılırsın. Yapraklarımın arasında korur kollarım seni.”

Şöyle bir bakmış Aziz düşünmüş “olmaz” demiş “bu su bir gün kurur, senin yaprakların dökülüverir. Benim aradığım sen olamazsın” dedikten sonra oradan uzaklaşmış. Sonra bir dağla karşılaşmış. Dağ da sormuş Aziz’e “merhaba nereden geliyorsun ve nereye gidiyorsun?” Ona da anlatmış Aziz. Dağ da demiş ki “benimle kal. Ben her gün bu topraktan azar azar yiyorum böylece uzun yıllardır yaşıyorum. Sen de yersen her gün benimle uzun yıllar yaşayabilirsin.” Düşünmüş Aziz “hayır” demiş “benim aradığım sen de olamazsın.” Dağlar tepeler aşmış ve ıssız bir çöle varmış. Çölde bir saray, sarayın içinde bir Gülkız. “Merhaba” demiş Aziz’e. “Nereden gelir nereye gidersin?” Aziz ona da sonsuzluğu aradığını anlatmış. Gülkız; “Burada benimle kal benimle yaşa” demiş. “Ben uzun yıllardır burada yaşıyorum kıyamet gününe kadar da burada yaşayacağım.” “Tamam” demiş Aziz ve Gül kızla çölde,csarayda uzun yıllar yaşamış.

Bir gün Aziz’in kalbinde farklı kıpırtılar olmuş. Çocukluğunu, ailesini, köyünü düşünmüş ve gözleri dolmuş. Gül kıza halini anlatmış. Gül kız üzülmüş tabi ve hemen birşeyler yapmak istemiş. Yanındaki sandıktan üç tane elma çıkarmış. Hepsi birbirinden kırmızı ve güzel elmalarmış. Sonra da “Al Aziz bu üç elmayı, yolculuğun boyunca yanından ayırma. Hiç kimseye sakın ola ki verme! Bu elmaların başına bir iş gelirse burada benimle kıyamet gününe kadar yaşayamazsın.”diye sıkı sıkı tembihlemiş.

“Tamam” demiş Aziz ve tekrar yollara revan olmuş. Köyüne gidiyor ama, ortada ne köy var ne ev var ne baba var ne anne… Ölümsüzlüğü arayayım derken aradan asırlar geçmiş belki de. Çok ağlamış, çok üzülmüş. Uzun yıllar önce evlerinin olduğu toprağı eşelemiş ve babasına ait yazılar bulmuş, koymuş cebine yine ağlayarak saraya doğru yürümüş. Bir zamanlar ortasından nehir geçen ve çok güzel dalları yaprakları olan ağacı görmüş. Fakat ne nehir kalmış ne dallar.. Yaşlı bir amca ile karşılaşmış orada. Evladım çok susadım bir tanecik şu elmandan ver de azıcık dilim damağım ıslansın. O üzüntüyle Gül kızın söylediklerini unutmuş vermiş bir elmayı ve yoluna devam etmiş. Bir anda elinin büzüştüğünü hissetmiş. Sonrasında her gün azıcık toprak yiyen dağın olduğu yere varmış. Fakat orada da artık dağdan bir iz yokmuş. Yine bir yaşlı amcaya denk gelmiş ve o da acıktığını söylemiş yavrum bir tanecik elmandan ver de, azıcık karnım doysun. İkinci elmayı da diğer yaşlı amcaya vermiş, saraya doğru giderken belinin kamburlaştığını hissetmiş. Çalmış kapıyı Gül kız onu görünce anlamış ki elmalar eksik. Aziz ne yaptın elmaları? Fakat Aziz’in aklı hala köyünde, çocukluğunda, çok sevdiği ailesinde. Hiç kimsenin orada olmadığını anlatmış Gül kıza. Gül kız benimle artık yaşayamazsın demiş. Elmaları verdiğin için saçların beyazlamış, belin bükülmüş, kamburun çıkmış, yaşlanmışsın. Gülkız diğer elmayı almış ve yaşlanan Aziz de bir müddet sonra ebedi aleme göçmüş.Aradığı sonsuzluğa kavuşmuş.

Anne annesi bu masalı torununa anlattığında, torunu on iki on üç yaşlarındaydı. Yetişkin şimdilerde. Peki ne oldu ruh dünyasında? Her şeyin evrenin döngüsü ile uyumlu bir hali olduğunu, hayattan haberdar bir gerçekliği öğrenip her anın biricik olduğunu bildi. Ahiret inancını, her şeyin gerçekleşebilmesi olasılığı ve buna karşı azimli olmayı, evrensel değerleri kendine ta o günden düstur edinmeyi öğrendi. Aslında masaldaki her bir imge dış Dünya olaylarının iç dünya ile yansıması olduğunu fark etti. Ezoterik bir bilgi akışı sağlanmış oldu.

Masallar rüya gibidir. Somut olarak ne dediklerinden ziyade duygusal olarak bize ne hissettirdikleri önemlidir. Bu masalda da Kahraman dış dünyadan tekrar yuvasına döner. Masalı dinlerken biraz korku hissine kapılsak da, en sonunda yuvaya dönmesi bize güven verir. Küçükken ve yetişkin iken çıkardığı anlamlar belirginleşti. Masal ne kadar güzel kapılar araladı. Sonsuzluk terimi daha bir anlam kazandı. Bundandır ki masallar, meseller, hikayeler kadimdir, azizdir. Bazen mucize bir ilaç gibidir bazen nurlu bir şifa. İyileşmek için dinlemeyi öğütlüyoruz. Çocuklarımıza manayı hissettirmenin en etkili yollarından biri mana yolunda olmaktır. Hakikat-i anlatabilmek de sessizlikle mümkün olmadığına göre masal en iyi öğretidir bu anlamda.

Masal yolculuktur söze doğru, dosta doğru, öze doğru

Masal topraktır, köktür, bağdır, hakikattır

Masal inanmaktır, derinleşmektir

Demlenmektir

Start typing and press Enter to search

Skip to content