Altın Üzüm Çekirdekleri

Print Friendly, PDF & Email

Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde çok uzak diyarlarda bulunan bir köyde halk kıtlıkla, susuzlukla mücadele veriyormuş. Halk hem fakirmiş hem de hiçbir gayret göstermeden kendi hallerinden yakınarak yaşıyorlarmış.

Hem köyün hem de halkın içler acısını fark eden padişah, artık bir şeyler yapılması gerektiğini düşünmüş ve tebdili kıyafet içinde köyün çok uzağında bulunan dağın tepesinde yaşayan, yaşlı bilge kişinin bulunduğu yere gitmeye karar vermiş.

Az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş, nihayet yaşlı bilge kişinin evine varmış. Olan biteni bilge kişiye anlatmış. Bilge kişi, padişaha: Padişahım, çok uzun evvel bu köyde altın üzümler yetişirdi ama şimdi yok, son kalan çekirdeklerde dedemden bana miras kaldı, bu üzümlerin nasıl yetiştiği de köyümüzdeki kütüphanede bulunan kitaplarda saklı. Siz; halka bu durumdan bahsedin ve bunun için neler yapılacağını halka arz edin, sonra da izleyip göreceğiz bu durumu hep beraber demiş.

Padişah, bilge kişiye teşekkür edip huzurundan ayrılmış. Az gitmiş uz gitmiş bir arpa boyu yol gittikten sonra nihayet saraya varmış; bir ferman yazıp vezirine vermiş ve tüm halkın köy meydanında toplanmasını emretmiş. Veziri, başını sallayıp padişahın yanından ayrılmış ve köyü tek tek dolaşıp elindeki fermanı herkese duyurmuş. Herkes, denilen gün ve belirtilen saatte meydanda toplanmış ve padişahın ne söyleyeceğini merak ederek beklemeye başlamışlar.

Padişah; yüksekçe bir yere çıkıp şunları söylemiş: Ey halkım, görüyorum ki köyümüz de tek bir ürün dahi yok, sizlerde kıtlıkla mücadele ediyorsunuz ancak bu durumdan kurtulmanın tek şartı var; o da : Bu elimde gördüğünüz altın üzüm çekirdekleridir demiş. Halk anlatılanlardan hiçbir şey anlamamış, halkın bu durumdan hiçbir şey anlamadığını gören padişah, konuşmaya devam etmiş; eskiden bu köydeki topraklarda altın üzümler yetişirmiş, zamanla bu üzüm ağaçları yok olmuş, eğer tekrardan köyünüzde bu üzümler yetişirse kıtlıktan kurtulursunuz, bu da ancak bu üzümlerin şifresini çözebileceğiniz kitapları okumakla olur demiş. Bu konuşmadan sonra herkes evlerine dağılmış.

Öfkeli, kızgın, fakir durumda olan halk, padişahın bu dediklerinin zaman kaybından başka bir şey olmayacağını düşünmüş , çoğu hiçbir iş yapmadan öylece yaşamına devam etmiş, bir kısmı da tozlu raflardan buldukları kitapları karıştırmaya başlamış; Çiftçiler belki yine altın üzüm yetişir diyerek üzüm dikmeye başlamışlar. bazı kişiler içlerinde yatan ressamlık yeteneğini fark etmiş, görülmemiş eşsiz üzüm tabloları yapmaya başlamışlar. Zaman içinde herkes bu amaç uğruna okumaya, araştırmaya, çalışmaya ve ellerinden geleni yapmaya başlamışlar.

Öyle bir gün gelmiş ki bu değişim güzel şeylere vesile olmuş. Artık köy fakirlikten kurtulmuş, kıtlık son bulmuş. Köylüler okuyup, bilgilendikçe farklı alanlarda çalışmaya, satmaya, üretmeye başlamış. Çiftçiler yetiştirdikleri üzümü farklı yerlere ihraç etmiş, içlerindeki ressamlık yeteneğini keşfeden gençler; tablolarını alacak alıcılara tablolarını satmaya başlamışlar, kadınlar bir yandan kitap okuyup bir yandan da örgülerini örüp pazarda satıp para kazanmaya başlamışlar. Ancak hâlâ altın üzüm çekirdeğini bulamamışlardır. Köydeki bu güzel gelişmelerden çok memnun olan padişah, bu sorunun yanıtını vermek için vezirini çağırır ve tüm herkesin şu gün şu saatte meydanda toplanmasını ister.

Bu gelişmelerin nasıl olduğunu merak eden padişah da, bilgeyi saraya çağırır ve bu cevabi kendisinin halka iletmesini söyler. O gün belirlenen saatte tüm halk toplanır, bu sefer padişahın yanında yaşlı bir kişinin olduğunu gören halk, iyice meraklanır, padişahın ne konuşacağını merak içinde beklerler;

Padişah; Ey halkım, gördüğünüz gibi artık köyde ne kıtlık, ne de su sıkıntısı kaldı bunun dışında birçok şeyde de gelişmeler dahi oldu. Ama hala üzüm çekirdeğini keşfedemediniz öyle değil mi? İşin doğrusu bunun cevabını ben de çok merak ediyorum demiş ve bilge kişiye dönüp ona bunun nasıl olduğunu sormuş:

Yaşlı bilge, padişahım demiş; bazen şu hayatta yorulduğumuz, yönümüzü kaybettiğimiz, şifreleri nasıl çözeceğimizi bilemediğimiz, tutunacak bir dal aradığımız anlar vardır. İşte böyle anlarda hakiki bir kitap; en iyi yol göstericidir. Aradığımız ipuçlarını, kaybettiğimiz yönümüzü, yanlış yola girdiğimizi, değişim için gereken cesareti bulmamız için, doğru yolu gösterir bize kitaplar. Aslında gerçekte altın üzüm çekirdekleri diye bir şey yok padişahım, o elinizdekiler de normal üzüm çekirdekleri, o altın çekirdekler insanın içinde gizliydi, eğer insanlar içlerindeki o çekirdekte gizlenmiş cevheri keşfetmeseydi, bulundukları köy gibi içlerindeki çekirdekte kuruyup gidecekti. Aslında bu gelişmelerin yaşanmasını sağlayan da halkın inancıydı. Eğer inanmayıp bu işe girişmeselerdi onların içlerindeki çekirdek de kururdu ve altına dönüşmezdi padişahım demiş.

İnsan gereken çabayı gösterdikçe, onu azim ve sevgi suyuyla besledikçe içimizdeki o çekirdekte gelişip paslanmaz birer altına dönüşecek ve içimizdeki bu cevher de bize nice altınlar sunacak padişahım demiş. Padişah ve halk; bilgenin bu konuşmasından çok etkilenmiş, duygulanıp ağlamışlar ve halk; bulundukları ortamı güzelleştirmek, içlerindeki cevheri keşfetmek için nice güzel işlere koyulmuşlar, üretmeye, okumaya devam etmişler, mutlu mesut yaşayıp gitmişler .

Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine…

Start typing and press Enter to search

Skip to content