Yıldız Çocuk

Print Friendly, PDF & Email

Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde Yıldız dağının eteklerine yakın bir yerde bir kasaba varmış. Bu kasaba ki insanlar öylesine iyilermiş ki, başka yerden bu kasabaya gelen insanlar asla yabancılık çekmiyorlarmış. Yardımseverlermiş ve misafire çok önem verirlermiş. İnsanları güleç yüzlü, samimi, şakacı tayfaların bir araya geldiği yermiş. Tüm kasabaya da örnek olan bir kasaba imiş.

Ama kasabadaki insanlar, sevmediği işi yapmayı tercih ettikleri için ve günleri hep aynı şekilde geçtiği için sıkılıyorlarmış. Her gün farklı bir işle uğraşmak, bir dostla vakit geçirmek, gülmek, eğlenmek istiyorlarmış ama bir türlü olmuyormuş çünkü, başkalarına göre yaşıyorlarmış. Acaba şunu yaparsam şu kişi hakkımda ne söyler düşüncesiyle zamanlarını geçiriyorlarmış.

Çoğu insanlar işlerini bitirdikleri vakitte, gökteki yıldızları izleyip bu durumdan mutlu oluyorlarmış. Günlerden bir gün yine işini bitiren çoğu kişi gökyüzüne bakarken bir yıldız kaydığını görmüşler. Herkes birbirine dönüp, yıldız kayıyor yıldız kayıyor! dilek tutalım hemen demişler. Aslında o gökten düşen yıldız değilmiş, Yıldız Çocukmuş. İnsanlar, dileklerini tuttuktan sonra birbirleriyle kucaklaşmışlar sonra da evlerine dağılmışlar.

Ve nihayet sabah olmuş. Yıldız Çocuk, gözünü açınca günün aydınlandığını fark etmiş. Sonra kendisini farklı bir yerde bulan Yıldız Çocuk, ben nerdeyim? Burası neresi acaba? En son sönmüş yıldızları tamir etmek için yola çıkmıştım, sonra uçağım kontrolünü kaybetti. Demek ki uçağım dünyadaki bu yere düştü demiş. Uçağını kontrol etmeye giden Yıldız Çocuk, uçağın kullanılamaz durumda olduğunu görünce, şimdi ne yapacağım diye düşünmeye başlamış.

Bu kasaba da Yürek Dede olarak bilinen bir amca yaşarmış. Bu Yürek Dede, tombul suratlı, beyaz sakallı, gözlüklü, şen şakrak, esprili ve aynı zaman da çok bilgili entelektüel birisiymiş, eşini yıllar önce kaybetmiş olmasına rağmen hayata hep neşeli gönlüyle bakmaya devam edermiş. İnsanlar, yüreklerinde ki her şeyi bu dedeye anlattıkları için ismi bu kasaba da Yürek Dede olarak kalmış.

Bu Yürek Dede, sabah sabah arabasının içinde neşeli şarkılar söyleyerek, etrafındaki manzarayı izleyerek evine doğru gidiyormuş. Sonra giderken sağ tarafına düşen bir tarlalıkta garip bir uçağın olduğunu ve insana benzemeyen garip bir varlığın oturduğunu görmüş. Bu da neyin nesi? Belki bir faydam dokunur diyerek arabadan inmiş ve Yıldız çocuğun oraya doğru yürümüş. Yıldız Çocuğun yanına oturduktan sonra, merhaba sizde kimsiniz? Buraya nasıl geldiniz? Sonra şaka espri karışık yoksa gökten mi düştünüz diyerek gülmüş.

Bana Yürek Dede derler, şaka yapmak istemiştim sadece demiş. Buraya nasıl geldiniz diye tekrardan sormuş? Yıldız çocuk, Yürek Dede’ye; bana da Yıldız Çocuk derler; gökyüzündeki sönmüş yıldızları tamir etmeye giderken uçağım kontrolden çıktı. Sonrası da gördüğünüz gibi işte Yürek Dede demiş. Eğer uçağım tamir olmazsa tekrar gökyüzüne gidemem, gökyüzüne tekrar gidebilmemin tek yolu uçağımın bir an önce tamir olması demiş. Yürek Dede, uçağın tamir olana kadar benim evde misafirim olmanı istiyorum eğer sende kabul edersen demiş. Yıldız Çocuk, kafasını sallamış. Yürek Dedeyle birlikte arabaya doğru yürümüşler.

Bu Yıldız Çocuk; güneş gibi aydınlık, pasparlak; kocaman yıldız şeklinde kafası ve kısa, ince bir vücudu varmış. Tıpkı çiçek gibiymiş. Öylesine güzel bakıyormuş ki insanın gönlünün düğümleri çözülüveriyormuş bu Yıldız Çocuğun karşısında.

Yürek Dede ile Yıldız Çocuk eve vardıklarında salonda bulunan divana oturduktan sonra, Yürek Dede; nerde yaşıyorsun, neler yapıyorsun? Demiş. Yıldız Çocuk; gönül galaksisinde yaşıyorum. Her insanın gönlünün derinliklerinde bir yıldızı vardır: O yıldız ne kadar parlaksa, insanların hayata bakışı da, diğer varlıklara bakışı da güzel ve pak olur. Ama çoğu kişi umudunu, hayallerini yitirdikçe gönlünün derinliklerinde bulunan yıldızı da yavaş yavaş sönmeye başlar. Gönlündeki yıldızın sesini duymayan kişiler, ileride bu durumdan çok pişman olacaklar ama o zamanda iş işten geçmiş olacak demiş. İşte bende gönül galaksisinde yıldızı sönmüş olan insanların yıldızlarını gökyüzünden toplayıp tamir ediyorum. Ama işte bazen ne kadar uğraşırsam uğraşayım o sönen yıldızı aydınlatmak mümkün olmuyor. O yanmayan yıldızları da Yıldız dağına bırakıyorum yıldız dağının içi sönmüş yıldızlarla doludur demiş.

Ama işimi her zaman severek yapıyorum, bana Yıldız Çocuk dendiğine bakma sakın Yürek Dede. Ben, senden bile yaşlıyım, bin yaşındayım ben ama kalbim çocuk ruhlu olduğu için o yüzden bana, Yıldız Çocuk derler. Herkes sevdiği bir işle uğraşmalı yoksa ömür boyu sevmediği bir işle uğraşarak içindeki yıldızı heba eder. Bir daha sevdiği işe dönmeye çalışsa da o yıldızı aydınlatmaya gücü yetmez, sönmüş yıldızı bunu yapmasına engel olur demiş.

Yürek dede; Çok doğru valla Yıldız Çocuk ne güzel söyledin. Yıldız çocuk, boynundaki kolyeyi çıkartıp Yürek Dede’ye: Seni bir yere götürmek istiyorum eğer sende istersen tabii ki demiş. İstemem mi, nereye götüreceksin peki beni? Yıldız Çocuk, sen sadece gözlerini kapat ve ben gözlerini açabilirsin dediğimde, gözlerini aç olur mu demiş? Yürek Dede, tamam olur dedikten sonra gözlerini kapatıvermiş. Yıldız Çocuk, kolyesini Yürek Dede’nin boynuna taktığı anda, farklı bir yere gelmişler. Şimdi gözlerini açabilirsin demiş.

Gözlerini açan Yürek Dede; burası neresi? Ne kadar aydınlık bir yer, hayatımda hiç bu kadar aydınlık bir yer görmemiştim demiş. Burası güneş gibi parlayan yıldızlarla dolu, üstelik burada sayısız binlerce kitap var demiş. Biraz bakındıktan sonra uzaktan kulağına doğru rüzgar fısıldamaya başlamış, fısıldayan rüzgardan gelen sesler yabancı değilmiş, bunlar? bunlar dinlediği o neşeli ve huzurlu müziklerden başkası değilmiş. Ama rüzgarında o müzikleri fısıldaması kendisini şaşırtmış. Biraz daha yürüdüğünde, fıskiyeli bir havuz görmüş. O havuzun içine baktığında eşiyle olan hatıralarını, çocukluğunu, görmüş. Havuzun içindeki bu suya, tüm anıları tek tek yansıyıp yok oluyormuş, sonra bir başka görüntü beliriyormuş havuzda. Bıraksalar saatlerce bu manzarayı izlermiş. Sonra havuzun derinliklerinden ölen eşinin o güzel sesi yankılanmış, eşi ölmeden önce çok güzel şarkılar söylermiş. Ölmüş eşinin sesini şimdi tekrar burada duymak kendisini hem duygulandırmış hem de çok mutlu etmiş. Ama burada niye, benim görüntülerim ve hatıralarım var ki demiş? Yıldız Çocuk, çünkü bu bulunduğumuz yer senin yıldızının bulunduğu yer, yani yüreğinin içindeyiz biz şu anda demiş. Yıldız Çocuk, Yürek Dede’ ye; Senin gönlün ne kadar aydınlık, berrak ve eşsiz bilgilerle dopdolu bir hazine saklı burada, gönlünün derinliklerinde hiç keşkeler yok, iyi ki yazıyor gönül duvarının her köşesinde, hep yapmak istediğin, sevdiğin işlerle uğraşmışsın, eşin ölse de gönlünde anıları taptaze kalmış demiş. Burada tamir edilecek bir yıldız bile göremiyorum, aksine tamir ettiğim yıldızlardan bile aydınlık. Yıldızını, muhafaza edip koruduğun için, iç sesini dinleyip hayatta uyguladığın için sana teşekkür ediyorum demiş.

Yürek Dede, biraz daha gezip vakit geçirdikten sonra tekrar gözünü kapatıvermiş, sonra geri eve gelmişler. Yıldız Çocuk, tekrardan kolyeyi dedenin boynundan çıkarmış ve kendi boynuna takmış. Yürek Dede, Yıldız çocuğa; beni gönül ülkeme götürüp bu güzellikleri yaşattığın için sana sonsuz şükranlarımı sunuyorum demiş.

Peki, Yıldız Çocuk; Kendi yaşadığım kasabada da gönül yıldızı sönmüş birçok kişi mevcut, bunların sönen yıldızlarını tamir edemez misin? Demiş. Yıldız Çocuk, tamir edebildiklerimi ederim tabii ki ama bunun için o kişinin de hayallerinin ve umutlarının diri olması gerekiyor. İnsan, daima kendisini sevmeli, değer vermeli, öncelikle kendisi için yaşamalı o zaman o kişinin yıldızı kendisini ummadık aydınlığa eriştirir demiş.

Yürek Dede, o zaman bu akşam hem kasabamızda ki kişileri çağırayım hem de senin uçağının tamir edilmesini söyleyeyim diyerek evden çıkmış. Önce araba tamircisinin yanına gitmiş ve şu yerde kaza yapmış bir uçak var, onu getirtip tamir edebilir misin? Demiş. Araba ustası ona, buradaki en iyi tamircinin benim olduğumu sen de iyi biliyorsun dedem. İşim ne! tabii ki tamir ederim demiş. Yürek Dede, ustaya teşekkür edip ayrılmış. Kasabada gördüğü birçok kişiye, evimde özel bir misafirim var; Sizi, onunla tanıştırmak istiyorum o yüzden akşamüstü hepinizi çaya bekliyorum. Duyanlar duymayanlara, görenler görmeyenlere bu haberi iletsin demiş. Bunu duyanlar, tabii ki iletiriz Yürek Dede demişler.

Akşam olunca kasabadakiler Yürek Dede’nin evine doluşmuşlar. Yıldız Çocuğu gören insanlardan; yaşlısı, genci, çocuğu şaşkın bir halde gözlerini bir türlü o yıldızdan alamayarak bakıp duruyorlarmış. Birkaç kişi merakına yenik düşüp, ey dedem! bu misafir buraya nasıl geldi demiş? O da, siz o gece bu yıldızı düşerken görüp dilek tutuverdiniz ben de tuttum yıldızı buraya getirdim ne var bunda şaşılacak demiş gülerek. Yıldız Çocuk, kendisine şaşkınlıkla bakan insanlara hikayesini anlatıvermiş. İnsanlar, yıldız çocuğun hikâyesini dinledikten sonra şaşkınlıkları da gidivermiş.

Yıldız Çocuk, insanlara dönerek şimdide sizin hikayelerinizi dinleyelim bakalım demiş. Birçok kişinin hikâyesini dinledikten sonra, çoğu kişiye boynundaki kolyesini takıp, o kişiyle birlikte o kişinin gönlünün ülkesine gitmiş, tamir edilecek yıldızları tamir ettikten sonra o insanların eski huzuru, neşesi tekrardan geri gelmiş. Böyle böyle derken; Yıldız Çocuk, çoğu kişinin sönmüş yıldızını tamir etmiş. İnsanlar, çocuk yıldıza teşekkür etmişler. Her akşam Yürek Dede’nin evine gelip hoşça vakit geçiriyorlarmış. Yıldız Çocuk, onlara; eğer içinizdeki yıldızınızın sönmeye başladığını hissederseniz bu söylediklerimi söyleyin kendinize demiş;

Gökyüzünden kayan sönmüş yıldızımızı

Yıldız çocuk gelip tamir eder

İçimizdeki eşsiz parıltımızı

Güzel insanlar fark eder.

Şimdi de hep birlikte söylüyoruz haydi bakalım demiş; Herkes bu şiiri dilleri döndüğünce söylemeye, söyledikçe neşelenmeye başlamışlar. Gün geçtikçe herkes yıldızla dost, kardeş olmuş. Yıldız Çocuk da, gün geçtikçe insanları sevmeye başlamış. İnsanlar, Yıldız Çocuğa çok bağlanmışlar, onunla vakit nasıl geçiyor anlamıyorlarmış. Bir gün araba tamircisi Yürek Dede’nin evine gelip, uçağın artık tamir olduğunu söylemiş. Bunu duyan Yıldız Çocuk, uçağının yanına gitmiş, kendisini uğurlamaya gelen kasaba halkına; hepinizle vakit geçirmek çok güzeldi artık gitme vakti geldi. Daha gökyüzünde onlarca tamir edilecek yıldız beni bekliyor demiş.

Tam uçağına binip gidecekken bir genç, elini kaldırıp dur! Diyerek seslenmiş ve peki seni bir daha göremeyecek miyiz? Sana tekrardan nasıl ulaşabiliriz demiş? Yıldız Çocuk, bunun üzerine uçaktan inip hem o gence hemde diğer insanlara; ne zamanki sevdiğiniz şeyleri yaptığınız zaman mutlu olursanız. İşte ben de o zaman gönüllerinizdeyim. Eğer içinizdeki yıldızınızın sönmeye başladığını hissederseniz ne yaparsınız? Demiş. Herkes, Yıldız Çocuğun, şiirini söylemeye başlamış. İşte bu şarkıyı söylediğiniz zaman ben hep yanınızdayım sevgili dostlarım demiş. Daima gökyüzüne bakın, gökyüzüne bakmayı sakın unutmayın. Yıldızınızın huzuru bu gökyüzünde saklı demiş. Tekrardan uçağına binip, insanlara el salladıktan sonra uçağını çalıştırmış ve gökyüzünde bir müddet süzüldükten sonra kaybolmuş.

İnsanlar, Yıldız Çocuğun gitmesine çok üzülmüşler. Hepsi birden neşe içinde Yıldız Çocuğun şiirini gökyüzüne bakarak söylemeye başlamışlar. O anda gökyüzünden Yıldız Çocuk belirmiş ve onlara tatlı tatlı gülümsedikten sonra uçağından kocaman bir kova çıkarmış ve bu kovadan, Yıldız tozu dökmeye başlamış. Bu yıldız tozu insanların yıldızının daima parlak kalmasını sağlayacakmış. O andan sonra insanlar, sevdiği işlere vakit ayırmaya, kendileri için yaşamaya, eğlenmeye başlamışlar. Bu mutluluk sonsuza kadar sürmeye devam etmiş.Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine.

Start typing and press Enter to search

Skip to content