Gelincik Ülkesi

Print Friendly, PDF & Email

Bundan masallar önce, kırmızı gelincik çiçeklerinin her nisan süslediği ülkede bir kral yaşarmış. Bu kral, yedi cihanda kurduğu hayâllerin gerçek olması ile ünlüymüş. Kralın üç tane birbirinden yakışıklı oğulları varmış. Gel zaman git zaman sahip olmayı en çok hayâl ettiği erkek evlat sevgisine doyan kral, bu kez kız evlat hayâli kurmaya başlamış. Başlamış ya, sonra da büyüyüp evlenme çağına varınca onun evlenmesine nasıl izin vereceğinin kaygısı düşmüş yüreğine.

Ocak, şubat, mart derken nisan dayanmış kapıya. Tam gelincik çiçekleri sararken ülkeyi, doğuvermiş kralın hayâli! Gülerek bebeği yıkayan kadının dudakları ve gözleri bir anda yuvarlanmış. Hayretle bebeği evirip çevirmeye başlamış. Tüm ahali bir şeylerin ters gittiğini anlayıp bebeğin yanına varmış. Bir de ne görsünler, küçük prensesin her yanı kırmızı beneklerle doluymuş! Buna tek şaşırmayan da bizim kralmış.

Nisanlar insanları kovalamış, yıllar ardı ardına sel gibi akmış. Prenses evlenecek yaşa vardığında hâlen sarayın dışındaki hayattan habersizmiş. Çünkü hokka gibi burnunu, sırma gibi saçlarını, kara elmas gözlerini gölgeleyen bu benekleri tek seven ona ‘Gelincik’ adını veren babasıymış.

Günlerden bir gün yaşlı kral sarayında bir eğlence tertiplemiş. Bu eğlenceye yedi düvelden kralları, kraliçeleri, prensleri ve prensesleri davet etmiş. Kralın eşi, oğulları ve tüm saray ahalisi misafirleri buyur ederken hanenin tek prensesi olan Gelincik, utancından misafirlerin yanına gelememiş. Babası, saklanan prensesi çağırtınca onu gören tüm gözler hayretle beneklerini incelemeye koyulmuş, içlerinden biri hariç. O da civarın en varlıklı kralının oğlu prens Batı imiş. Prens Batı, iyi kalpli bir prensmiş. O, insanların dış görünüşleri yerine kalpleri ile ilgilenirmiş. Gözlerinde kalplerini ararmış, prenseste de aynısını yapmış. Prensesin masum ve ürkek bakışlarından öyle etkilenmiş ki, beneklerini fark etmemiş bile. Gelincik, Prens Batı’nın alakasından habersiz misafirleri selamladıktan sonra müsaade isteyerek yanlarından ayrılmış. Odasında hıçkırıklar içinde ağlayarak derin bir uykuya dalmış. Rüyasında kupkuru bir çölün ortasında sıcaktan kavrulurken genç bir adamın bakır tasla gülümseyerek soğuk reyhan şerbeti uzattığını görmüş. Şerbeti içen prensese “Az kaldı, sabret.” demiş ve prenses uyanmış. Uyandığında penceresine vuran yağmur damlalarına bakmış. Her biri nasılda başka başka şekillere bezeli imiş. Kendisinin de diğer insanlardan farklı bir tene sahip olduğu gibi. Ama onlar arasında bu kadar büyük bir fark yokmuş ki…

Ertesi sabah, ondan sonraki sabah ve o sabahtan da sonraki sabahlar Gelincik odasından çıkmayınca babası kızını görmeye gitmiş. Zayıflıktan kemikleri sayılacak hâle gelip lokma bile yutmayan kızının durumunu görünce kurduğu hayâlden pişman olmuş ama artık düzeltemezmiş. Kızının beneklerinden kurtulabilmesinin bir tek yolunun olduğunu ama bunu gerçekleştirmek için kendisinin bir şey yapamayacağını düşünüp kızını bu mutsuzluğa mahkum ettiği için çok üzülmüş. Çünkü daha kızı dünyaya gelmeden evvel karşısına yalnızca kalbini seven birisi çıkıncaya dek beneklerle yaşamasını kendisi dilemiş.

Kral, düşünceler içinde sarayın avlusunda çare ararken hizmetçilerinden birisi yanına gelerek bir prensin geldiğini ve kendisi ile görüşmek istediğini söylemiş. Buyur edilince yanına gelen prens Batı, izinleri olursa akşam ailesi ile misafirliğe geleceklerini, prensese talip olduğunu söylemiş. Kızına çok düşkün olduğu için bu durumu önce kaşlarını çatarak dinleyen kralın yüzü konuşmanın sonuna doğru gönülsüz de olsa eski şeklini almış ve akşam için misafirliklerini kabul etmiş.

Beklenen misafirler gelince babası prensesin odasına çıkmış. Onu görmek isteyen misafirlerin olduğunu daha evvel annesinden duyan Gelincik, isteksizmiş. Kendisi o kadar mutsuzmuş ki, bir başkasıyla mutlu olması imkânsız gibi geliyormuş. Babası yemeden, içmeden kesilip güçsüz düşen kızının kuvvetinin yerine gelmesi için bakır tasa doldurduğu reyhan şerbetini uzatmış. Kız o sırada gördüğü rüyayı hatırlamış ve şerbeti kana kana içmiş. Babasının koluna girerek selâmlık denilen, misafirlerin ağırlandığı odaya inmiş. Genç adamın annesi ve babası oğullarının bu benekli kızı neden sevdiğini anlamasalar da çocuklarının mutluluğu için rıza göstermişler. Prensesi gören Batı, ayağa kalkmış ve dizleri üzerine çökerek evlenme teklifi etmiş. Prensi görünce hayâl meyal hatırlamaya çalışan prenses, evlenme teklifi edince sesini de duyup rüyasında gördüğü genç adamın bu prens olduğuna emin olmuş ve teklifini mutlulukla kabul etmiş. Prens Batı’nın Gelincik’i alnından öptüğü sırada prensesin tüm benekleri kendiliğinden yok olup silinmiş. Genç prenses ve diğerleri şaşkınmış, iki kişi hariç. Bu iki kişiden birisi kızını yalnızca kalbini görerek sevecek kişi ile evlendirmek için evleneceği gün gelene dek gelincik çiçeği gibi kırmızı beneklerle yaşamasının hayâlini kuran kralmış. Diğeri ise beneklerinin var olduğunu fark etmediği gibi, yok olduğunu da fark etmeden hayranlıkla prensesinin gözlerini izleyen prensmiş. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine. Gökten üç elma düşmüş, kalpleriyle görenlerin rüyalarına.

Start typing and press Enter to search

Skip to content