Terzi İdris

Print Friendly, PDF & Email

Evvel zamanda kalbur samanda, cinler cirit oynarmış eski hamamda. Hamamcının tası yok, oduncunun baltası yok. Dışarda bir tazı gezer, boynunda baltası yok. Ebeler dedeler kırklar yediler parayla olmaz dediler. Duydun mu Memiş parasız yemiş hiç bir dükkanda verilmezmiş. Haydi öyleyse, haydi öyleyse, kambur eşe kara köşe, dereden siz gelin, tepeden ben, sandığa siz girin, sepete ben, hayâ huya, çıkalım yola bir mesel anlatalım.

Çok çok uzun zaman önce çok uzak bir memlekette bir terzi yaşarmış. Denilir ki insanlık tarihinin ilk terzisi O imiş. Civarın hatta tüm dünyanın en iyi kumaşlarını dokur, en güzel şekilde diker-biçer, en kaliteli işi O çıkarırmış. Bulunduğu şehirde, civar ülkelerde bile terzilik işi olan onu gelir bulurmuş. Beyaz tenli, uzun boylu, geniş göğüslü, gür sakallı imiş. Yürürken adımını kısa atar, önüne bakarak yürürmüş. Bir başka özelliğide; insanlar arasında yazmayı, bilgeliği ve bilgiyi ilk öğrenmiş kişiymiş. Kimsenin sahip olmadığı bazı özellikleri de varmış.

Havadaki bulutlara dağılmaları için emir verebilirmiş. O emir verdiği zaman, bulutlar derhal dağılırlarmış. Ağaçlardaki yaprakların sayısını bilir, kum tanelerinden haber alırmış. Kimselerin göremeyeceği nurdan- ışıktan yaratılmış güzel varlıklar onu ziyârete gelirler, ona görünürler ve onunla sohbet ederlermiş.( ekleyip eklememekte tereddüt ettim. Bu kısmı)

Bir de yaptığı işin karşılığında hiç bir ücret almaz, gelen gönlünden ne koparsa verirmiş.

Günlerden bir gün terziye bir adam gelmiş. Bir elbise diktirmek istediğini söylemiş. Terzi adamın elbisesini dikerken başlamışlar sohbet etmeye. Terzi adamla konuşurken onun aslında nurdan- ışıktan yaratılmış güzel ve ulu-büyük bir varlık olduğunu anlamış. İnsan kılığında gelmesinin bir hikmeti var herhalde diye düşünmüş ve işi bitinceye kadar ses etmemiş. Elbiseyi bitirip teslim ettiğinde senden bir isteğim var yerine getirirsen sevinirim demiş. Adam merak etmiş “nedir isteğin?” deyince bizimki bir an düşünmüş, derin bir nefes almış. “Senin ikram ettiğim bir yudum su varmış. Kimine acı, kimine tatlı gelirmiş. Öyleki içen kendinden geçermiş de bir daha kendine gelemezmiş . İşte o sudan içmek bir an kendimden geçmek sonra yine buraya dönmek istiyorum.”

Terzinin isteği karşısında nurdan varlık şaşırmış ancak isteğini yerine getirmiş. Terzi bir süre kendinden geçmiş, ruhu bedeninden ayrılmış. Sonra yine gözlerini açmış dükkanında. Nurdan varlık sormuş bunu neden istedin? “O ikram ettiğin suyun tadını alayım da ona göre hazırlık yapayım bu hayattayken” demiş terzi.

Neyse efendim uzatmayalım kâmeti bu olaydan sonra günler, haftalar aylar geçmiş. O güzel nurdan varlık bu kez başka bir surette başka bir insan kılığında tekrar gelmiş terzinin yanına. Yine bir elbise diktirmek istediğini söylemiş, tabi terzi yine anlamış ama ses etmemiş o ışıktan yaratılmış varlığa. İşi bitirip teslim edeceğinde ücreti soran o güzel nur a senden bir isteğim olacak demiş. “Beni, yerin yedi kat altındaki, karanlıklar dünyasına götür de kötülerin, kötülüklerin hakkını aldıkları o ateş kuyusunu göreyim”. O büyük nurdan varlık şaşırmış bu istek karşısında ancak terzinin dileğini yerine getirmiş. Döndüklerinde sormuş terziye “ neden o karanlık dünyaya gitmek istedin?”

Terzi cevap vermiş” ateş kuyusunu göreyim ki kötülüklerden kötülerden uzak durayım istedim”.

Aradan uzunca bir zaman geçmiş. Bir gün dükkanında kumaş dokurken bizim terzi, yine tanımadığı bir adam gelmiş ziyarete bir elbise diktirmek istediğini söylemiş. O kumaş kalın bu kumaş ince derken anlaşmışlar bir kumaşta. Terzi yine tanımış ve bu kez elbiseyi teslim ederken isteğini söyleyivermiş bir çırpıda. “Beni yedi kat göklere, semalara bulutların üstündeki dünyaya götürür müsün? İyilerin iyiliklerinin mükâfatını, ödülünü aldığı, o uçsuz bucaksız yemyeşil bahçeleri, sütten beyaz dereleri, hepsi birbirinden farklı, her biri birbirinden tatlı meyve bahçelerini, kıymetli hazinelerden yapılmış köşkleri sarayları görmek istiyorum.” O güzel, ışıktan yaratılmış, büyük nur, Yaradan’ın izniyle terzinin isteğini yerine getirmiş. Aradan ne kadar zaman geçmiş bilmiyorum bir müddet sonra o nur “haydi artık çık seni evine götüreyim” demiş. Demiş ya bizim terzinin hiç çıkmaya niyeti yokmuş o güzel cennet bahçesinden.

“Yok ben buradan çıkmam” demiş terzi.

“nasıl olur, çıkman lâzım “ dediyse de dinletememiş.

“Niçin çıkmak istemiyorsun?” diye sorunca bilge terzi şöyle cevap vermiş:

“Yaradan her nefs ölümü tadacaktır” buyurdu ben tattım.

Yaradan zulmün kötülüğün karşılığında her insanın karanlık kuyuları göreceğini buyurmuş. Ben o kuyuları gördüm çıktım.”

Yine O yüce Yaradan demiş ki “cennet bahçesine girenler oradan çıkmayacaklardır”

“ e şimdi ben bu bahçeye girmişken bir daha çıkmam” deyince Terzi İdris Yaradan’ın izniyle cennet bahçelerinde kalmaya devam eder.

Ve derler ki o bahçede, o nurdan varlıklara ve bahçe sakinlerine hulle denilen giysiler dikmeye devam eder.

Gökten üç elma düştü başımıza,

Kimi yiyip kimi içer

Hep melekler rahmet saçar

İdris Nebi hulle biçer

Biçer Allah deyu deyu 😊

Start typing and press Enter to search

Skip to content