KAYIP MUHABBET

Print Friendly, PDF & Email

Masallar kadim zamanlardan beri insanoğlunun tecrübelerini olağanüstü kahramanlar ya da olaylar aracılığıyla anlattığı sözlü anlatı ürünleridir.

Modern çağlarda hepimiz kalabalıklar içinde yalnızız.Dünya çapında bir salgın sürecini yaşadığımız şu günlerde ise fiziki kalabalıkları da kaybettik.Digital platformlardan kurduğumuz sanal dostllar her türlü özelimize erişir ancak içimizdeki boşluğu da derinleştirir oldular.Diller sustu.Kulaklar insan sesine hele de dost sohbetine hasret kaldı.Oysa söz büyüdür.Masal da muhabbetin diğer adı.Masalın büyülü kahramanları bizi bize anlatır.Kadim kültürümüzü taşır.ilkel insanın yaşadığı özgürlüğün sırrını belki de mutluluğun formülünü.Yeter ki okumasını bilelim.Uzaya gidelim derken ayağımızın altındaki toprağın yarattığı mucizeleri görmezden gelmeyelim.

Bedenimizin taşıdığı bilgeliği, ruhumuzun karanlıklarında taşıdığımız sırları ortaya çıkaralım.Bırakalım masalımızın kahramanı,o kuyuya atsın kalın urganı ve içimizdeki devi yok edip, huzur perisini çıkarsın dışarı.

O kalın duvarlar örüp, arkasında büyüttüğümüz ancak, incecik bir camın arkasından ulaşılabilen çocuklarımız ne kadar güvendeler? Muhakeme yeteneğini kaybettiler. Depresyonla mücadele edemiyorlar.Onları test kitaplarıyla dolu bir geleceğe göndermeden önce; kendinden emin,güvenli,sağlam karakterli bireyler olarak yetiştirmeliyiz.Bu da kadim zamandan bugüne, tüm deneyimleri barındıran masallarla olabilir.Yenilgiyi ,acıyı ,mücadeleyi,kaybı yaşayıp; diplerden çıkış yolunu bularak erginleşmiş insanların masalları ile büysünler ki anlatılar yolu ile çemberin çapını büyütsünler.İçimizdeki buzları kıracak ateşin etrafında birleşsinler.

Bir varmış ,bir yokmuş.Yolunu izini kaybetmiş bir adam varmış.Kendisini bildi bileli sokakta ve yalnızmış.Hani deseler “Çınar ağacının oğlusun.”diye inanırmış.Bir tek o korurmuş onu, rüzgardan ve güneşten.

Bir dilenci gibi dolaşıp,kapı kapı hikaye dilenirmiş.İnsanlardan acıları-nı,sevinçlerini,heyecanlarını,tutkularını anlatmalarını istermiş.Yemek,ekmek,giysi istemezmiş.Nasıl olsa doyarmış karnı;böğürtlenle ,ahududuyla o da yoksa bir kuru ekmekle.Giysi dediğin ne ki?Bir çuval ,bir çaput işte.Esas açlık onun ruhundaymış ve onu bir türlü doyuramıyormuş.

Günlerden bir gün, derenin hemen kenarında yıkık, virane bir ev görmüş.Çalmış kapıyı.Kapı gıcırdayarak kendiliğinden açılmış.İçerden adamın çok tanıdığı rutubetli bir yalnızlık kokusu gelmiş.Işığın geldiği yöne yürümüş ve yerde bir çocuk görmüş.Sarı saçları yüzüne dökülmüş.Kirli yüzünde göz yaşları yol olup boynuna kadar inmiş.Çocuk adama bakmış ve çakmak çakmak gözleri ile gülümsemiş.Uzatmış ellerini ve “Ekmek.Ekmek ver!”demiş.Adam şaşırmış.Hemen yere onun yanına oturmuş.Heybesinden çıkardığı bir parça kuru ekmeği azıcık su ile ıslatıp vermiş çocuğun eline.

İçinde bir yerlerde bir sarsıntı hissetmiş.Sanki kocaman kocaman kayalar oynamış,kaymış ve yerine oturmuş.Hayatında ilk kez birisi ondan bir şey istemiş.İlk kez veren o olmuş.Hatta ilk kez onun da bir HİKAYESİ olmuş. Oradan ayrılmamış ve başlamış biriktirdiği hikayeleri anlatmaya.

Masal bizden başlayıp bize giden bir yol.Bu yolda yaşın önemi yok.Haydi artık kendi masallarımızı anlatmak için yola çıkma vakti ! Hem el açan çocuklarımız için hem de kayıp muhabbetin güzel sesini duymak için .

Gökten üç elma düştü.Üçü de masalı ANLATANA!

Start typing and press Enter to search

Skip to content