HEDİYE

Print Friendly, PDF & Email

Metin Yiğit

Esenyurt’taki Özel bir tekstil firmasının çalışanlarını taşıyan servis aracı tem yolunda hızla ilerlerken cam kenarında oturan Hasan usta düşünceli gözlerle dışarıyı seyrediyordu. Onu neşeli görmeye alışmış mesai arkadaşları ondaki bu durumu yadırgamış olsalarda, sabah sabah kimsenin dert küpünü deşmeye cesaret edemedikleri için , herzamanki gibi fabrikaya varana kadar serviste uyumayı tercih edeceklerdi.

Büyütülecek bir sorunda değildi belki. Ama senelerdir dur durak demeden, adam gibi bir tatil yapmadan, uzun yıllardır canını dişine takmış çalışıyordu.

Sıkıntılı bir iş gününün ardından akşam eve dönmek için servis aracındaki yerlerine oturdular.Hasan halen düşünceliydi. Beş kişilik ailenin tek çalışanı oydu. Çoluk çocuğunu kimselere muhtaç etmeden Allahın yardımıyla bu günlere kadar kimseye muhtaç etmeden getirmeyi başarmıştı.

Çocukların büyümesi, ailenin refah düzeyinin yükselmesi son dönemlerde sıkıntı çekmesine neden olmaya başlamıştı. Özellikle çocuklarının moda diye, illede markalı giyecekleri tercih etmesi onların anlayışssızlığı gittikçe canını sıkmaya başlamıştı.

Birde doğum günleri çıkmıştı son dönemlerde. Doğum günü olurda hediyesiz olurmuydu hiç. Para arttıramadığı gibi yetiremez olmuş hesapta olmayan bu tür harcamalar tüm orta halli ailelerde olduğu gibi onlarıda sıkıntıya sokmaya başlamıştı.

Ya eşine ne demeliydi. Onu severek almış bugünlere kadar bir şeyini eksik etmeden yaşatmıştı. Evlilik yıl dönümüne iki gün kalmış ikide bir bana ne alacağını çok merak ediyorum diye hatırlatma yapıyordu.

Komşu Nezihi bey karısına gerdanlık almış kadın çay sohbetinde havasını atmış kasıla kasıla gerdanlığını herkese göstermişti,

Akşam yatarlarken kocasına serzenmişti.

– Benim Ayten’den neyim eksik bende hediyemi isterim diye tutturmuştu eşi Esma

Of ki ne of !!!

Çocuklar convers ayakkabı diye tutturmuşlar ,ayakkabınının fiyatını duyunca içinden oha! demek gelmişti. Bir çif ayakkabı neredeyse üç günlük çalışmasına eş değerdeydi.Birine alsa ötekinin dilinden kurtulamazdı. Kızda Arkadaşında gördüğü yeni bir pardesü den istiyordu.

– Yahu kızım gardolabında dört beş tane varya onlarla idare etsene diyecek olmuş kız ağlayarak odasına kapanmıştı.

Bu düşüncelerle boğuşurken birden kıyamat kopu vermişti adeta. Araba yoldan çıkıp iki üç takla atmıştı. Ortalık savaş alanına dönmüştü. Servis aracındaki çalışanlardan bir kaçı bayğın, bir kaçı yaralı görünüyordu. Servis şöförü hatalı sollama yapan kamyonu zamanında görmese kimsenin sağ kalması mümkün olmazdı. Kısa sürede olay yerine gelen ambülanslar yaralıları aldıkları gibi siren çalarak olay yerinden en yakın hastaneye gitmek için hızla uzaklaştılar.

Hasan kendinde değildi.Görünürde kanayan bir yeride yoktu ama derhal doktorların gözetimine alınmıştı.Beyin tomoğrofisi çekilecekti . İçerdeki hasta çıkınca onu alacaklardı.

Koridorun ucundan bir hasta daha sedyeyle tomoğrofisi çekilmesi için yanlarına getirildi. Onun durumu çok daha ağır görünüyordu. İçerden çıkan hasta hayatını kaybetmişti. Diğer acil hastayı Hasandan önce içeri almak için harekete geçen hademeler sonunda yapacaklarını yapıp Ölen hastayla Hasan ustanın sedyelerini karıştırdılar. Onu öldü diye götürüp hastane morguna bıraktılar.

Kaza haberini haberlerden duyan tüm yakınları hastaneye akın etmişlerdi.Çalışanlardan sadece Hasan usta ölmüş görünüyordu. Herkes çok üzgündü. Saatler süren bekleyişten sonra eve dönmek zorunda kalmışlardı. Ailede herkes çok üzgün ve perişandı. Her biri bir yana dağılmış ağlaşıyorlardı.

Çok pişmandılar . Onu son zamanlarda çok sıkmışlar istekleriyle bunaltmışlardı.

İster istemez düşünüyorlardı bundan sonra onsuz ne yapacaklardı. Artık üç kardeşin okuması imkansızdı. Birilerinin mutlaka çalışması gerekiyordu.

İlk pişmanlığını dile getiren anne Esma hanım oldu.

– Ah ! keşke senden hiç bir şey istemeseydim Hasan’ ım tek sen ölmeseydin bir ömür hiç bir şey almasanda şikayet etmezdim. diye göz yaşlarını akıttı.

Onu çocukları takip etti. O kadar pişmandılarki. Daha dün akşam babalarının kendilerine almayı vaad edip ama kendilerinin çok daha pahalısından istedikleri ayakkabılardan çoktan vaz geçmişler eski ayakkabılarını bir yıl giymeye razıydılar.

Şu an onlar için en değerli şey şüphesiz yaşamları boyunca tüm ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çalışan çabalayan ömrünü bu uğurda harcayan babaları Hasan’dı.

Kapının çalınmasıyla hepsi aynı anda dikkatlerini o yöne verdiler.Esma hanım kapıyı açtığında Erkek kardeşi Kemal’i karşısında görünce ağlayarak ona sarıldı.

– Abla neden ağlıyorsun sana hediye getirmiştim.

– Ben ne yapayım hediyeyi Kemal evimin direği yıkılmış ben ona ağlarım.

– Ama bu hediyeyi çok beğeneceğini umuyorudum.

– Kemal ne diyorsun Allah aşkına ne hediyesi değil hediye, hiç bir şey Hasan’ımın yerini olduramaz. Ben ancak onu isterim onu. diyerek göz yaşı dökmeye devam etti. Çocuklarda annelerine sarılarak ona destek oldular.

– Yahu Durun !! Kesin şu ağlamayı !! Yardım edinde şu dünyanın en pahalı hediyesi olan eniştemi yukarı çkaralım. Zavallı , arabada donmuş bir halde oturuyor yarım saattir.

Merdivenleri uçarcasına inip evin önündeki arabaya ulaştıklarında Hasan ustayı battaniyeye sarılmış titrerken bulmuşlardı. Onu kuş gibi incitmeden eve çıkarıp yatağına uzattılar.

Bir müddet sımsıkı sarılıp onu adeta sevgleriyle ısıttılar.

Kemal hastanede olup biteni anlatınca herşeyi anlamışlardı. Anladıkları en önemli şey Hasan Usta onların hayatlarında aldıkları alacakları en pahalı en güzel hediye olacaktı. Bu hediyeye sahip çıkıp onu artık hak ettiği şekilde sevgiyle sahipleneceklerdi.

Yazar H.Metin Yiğit

Start typing and press Enter to search

Skip to content