AKILLI KIZIN VEZİRLİK HİKAYESİ

Print Friendly, PDF & Email

Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde, 

Kaf dağından çok uzak diyarlarda bir ülkenin, delimi deli, çılgın mı çılgın bir padişahı varmış. Bu padişah bilmece sormayı, çözülmesi çok zor bilmeceler üretmeyi çok severmiş. Öyleki vezirlerine, etrafındaki adamlarına sürekli sorular sorar ve onların bu soruları bulmasını istermiş. Bulamayanı cezalandırır, bulanı ise mükafatlandırır, ödüller verirmiş. 

Yine bir gün akıllı vezirini çağırmış ve yeni bir bilmece bulduğunu ve bunu çözmesini istemiş. Vezir korkmuş, çünkü o güne kadar kendisine hiç bilmece sormadığı için sıranın kendisine ne zaman geleceğini bekleyip duruyormuş. Kendisinden önce bilmece sorulanların sonlarını bildiği için korkuyormuş. 

Padişah “Al şu bir altını. Senden bu bir altın karşılığında bir koç almanı istiyorum. O koçun etinden et, derisinden kürk isterim. Verdiğim altını geri, koçu da diri isterim. Sana kırk gün mühlet. Ya cevaplarsın ya da zindanı boylarsın” deyip gülerek vezirinin yüzüne bakmış ve kesesinden çıkardığı bir altını avucuna sıkıştırmış. 

Vezir başüstüne sultanım deyip huzurdan çıkmış çıkmasına ama bu soruyu nasıl çözeceğini, sadece bir altınla tüm bunları nasıl yapacağını bir türlü bilememiş. Sıkıntı içinde evine gelmiş. Hanımı kocasının bu sıkıntılı halini görünce anlamış her şeyi ve sessiz sessiz ağlamaya, bilmecenin sonunda kocasının düşeceği durumu düşünmeye başlamış. 

Nihayet vezir kararını vermiş ve hanımına demişki, “Hanım sonunda ölümde olsa bu soruyu çözmemiz lazım. Bunun burada çözülmesine imkan yok. Ben kırk günlük bir seyahate çıkayım. Bakalım kaderimiz bize ne gösterecek. Çözebilirsem gelirim yine mutlu mesut hayatımıza devam ederiz. Çözemezsem yine gelirim ama sonum ne olur onu bilemem. Sende var git babanın evine. Ben gelinceye kadar orada bekle.” 

Bunları söyledikten sonra vezir kalkmış yola düşmüş. Az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş altı ay bir güz gitmiş bir de dönüp arkasına bakmış ki ne baksın bir arpa boyu yol gitmiş. Nihayet bir dağ başında bir dere kenarından yürürken, kendisi gibi yalnız başına yürüyen bir köylüye rastlamış. Hemen selam vermiş ve “Ağa sen yalnız ben yalnız. Gel istersen şu tepenin önüne kadar ben seni taşıyayım, ondan sonra sen beni taşı.” Köylü ilk defa gördüğü bu süslü giyimli adamın bu teklifini duyunca  “Delimidir nedir” diye düşünmüş ve “Benim köyüm hemen tepenin ardında zaten yabancı. İstersen gel seni misafir edeyim. Bende kasabadan geliyorum. Soğuk bir ayranımızı, bir lokma ekmeğimizi yersin ondan sonra yoluna devam edersin” demiş. Vezir bu teklifi kabul etmiş ve yanyana yürümeye başlamışlar. 

Köylünün evinin olduğu yere varabilmek için tepenin üstündeki ormandan geçmek icab ediyormuş. Vezir tekrar köylüye dönmüş ve “Ağa istersen gel bu ormana tek girelim çift çıkalım” demiş. 

Köylü gene bir şey anlamamış ve bön bön bakmış. “Hakkaten bu adam deli yahu” diye düşünmüş kendi kendine. Nihayet ormanı geçmişler ve köylünün evine gelmişler. Köylü “İşte demiş yabancı benim evim burası.” Vezir bir müddet eve baktıktan sonra,”ağa evin güzel ama dümeni eğri” demiş. 

Köylü hepten öfkelenmiş ve hiçbir şey söylemeden eve girmiş. Vezir oracıkta yapayalnız kalmış. Şöyle bir etrafına bakmış evin yanındaki ulu çam ağacının altına gidip oturmuş. Bu sırada köylü evine girince kızı karşılamış. “Babacığım hoş geldin. Nasılsın, yoruldunmu” diye hemen elindekileri almış. Köylü şaşkın ve kafası karışık, “Yorgun değilim ama yarı yolda garip bir adamla karşılaştım. Tepenin hemen aşağısında. Bana çok yorgunum gel şu tepeye kadar sen beni taşı, tepeden sonra ben seni taşıyayım dedi, sonra ormanın ağzında şöyle bir durup hadi ağa bu ormana tek girelim çift çıkalım deyiverdi. Şaşırdım bir anlam veremedim. Nihayet evin önüne geldiğimizde evin güzel ama dümeni eğri deyince kızdım dışarda bıraktım ve eve girdim” deyivermiş. 

Küçük kız gülmeye başlamış. “İlahi baba. Anlaşılan o yabancı şifreli konuşmayı seviyor. Sana söylediklerinde aslı hep bir mesaj yüklü. Şu tepeye kadar sen beni taşı, sonra ben seni taşıyayım demesi, tepeye kadar sen sohbet et, anlat ben dinleyeyim, tepeden sonra da ben anlatayım sen dinle demiş. Sonra ormana tek girelim çift çıkalım demesi ise, ormandaki ağaç dallarından kendimize bir asa yapalım. O asa bizimle birlikte her yere gelsin demek istemiş.” 

Köylü bunları kızından duyar duymaz hemen koşturup vezirin yanına geliş ve “Yabancı kusura bakma, seninle ilk karşılaştığımızda söylediğin şeyleri pek anlayamadım ama şimdi idrak ettim. Tepeye kadar taşıma meselesinin sohbet olduğunu, tek girip çıkma meselesinin ellerimize alacağımız asalar olduğunu, evimin güzel ama dümeninin eğri olmasının ise bacasının yıkık ve kapısınında eğri olduğunu söylemek istediğini geç anladım” deyince vezir hemen atılmış. 

“Ağa kusura bakma bunlar senin buluşun değil, sen bu aklı kimden aldın” deyince köyle hemen “Yahu ben anlamadım ama küçük kızıma seni anlattığımda bana bunları söyledi” demiş. Vezir sevinmiş. “Hah bilmecenin cevabını bulduk. Hemen bana o kızını getirirmisin bir soru sormam gerekiyor, hayatımla ilgili çok önemli bir konu” deyince adam hemen kızını vezirin yanına getirmiş. Vezir padişahla arasında geçen konuşmayı anlatmış. Kızcağız gülümsemiş ve “Bundan kolay ne var vezir amca” demiş ve sonra devam etmiş. 

“Padişahın sana verdiği bir altın ile besili ve yünü kırkılmamış bir koç alırsın. Yününü kırkarsın onunla küçük bir kürk yaptırırsın, sonra o koçun kuyruğundan minik bir parça kesersin ve bir tabağın içinde bir lirayla, o kuyruğu koyarsın. Koçla birlikte padişaha sunarsın.” 

Vezir çok sevinmiş sorunun cevabını bulduğuna ve hemen başkente dönerek akıllı küçük kızın dediklerini harfiyyen yerine getirmiş. Padişah huzurunda sorusunun cevabını bittamam görünce şaşırmış. Vezirini de çok iyi tanıdığı için hemen sormuş. 

“Vezir bu akıl senin aklın değil, kimden aldın bu aklı” diye sormuş. Vezir de bütün meseleyi olduğu gibi anlatmış. Padişah hemen köylünün evine adamlarını göndererek küçük kızı yanına, saraya getirtmiş. Çeşitli sorular sormuş ve hepsine cevap almış. 

Küçük kızın zeki ve akıllı olduğunu görünce hemen “Sen benim vezirim ve baş danışman olur musun? Sende bu akıl olduktan sonra bende ülkemi seninle yapacağım istişareler sonunda çok güzel idare ederim.” Diye sevinmiş. 

Sonra da kendisini hem vezir hem de baş danışman yapmış kendisine. Küçük kız da babasını da saraya kendi yanına almış ve ömürlerinin sonuna kadar mutlu mesut bir şekilde yaşayıp gitmişler.

Start typing and press Enter to search

Skip to content