GÖKTEN HER ZAMAN ELMA MI DÜŞER?

Print Friendly, PDF & Email

SEHER KEÇE TÜRKER

Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde… Develer tellal, pireler hamalken, dedem beşiğinde tıngır mıngır sallanırken, sokakta misket oynanırken, kaldırıma çıkmak için merdiven gerektiği, uçağa binmenin zengin işi olduğu zamanların birindeyim… Bir an dalmışım. Bir de baktım ki gökyüzündeyim. Çalı süpürgesine binmiş ebabil kuşları gibi uçuyorum. Az gittim, uz gittim, dere tepe düz gittim. Arkama döndüm baktım ki bir arpa boyu yol gitmişim. Bu sırada kollarımın arasındaki masal kutusu açıldı. İçinden bir masal etrafıma saçıldı.

Vakti zamanın birinde kelebek diyarından bir kelebek yola çıkmış. Uçarken yolu büyük bahçeye düşmüş. Bahçede renk renk çiçekler varmış. Karnı çok açmış. Hemen hortumunu uzatmış. Sarıçiçeğin balözünü emmeye başlamış. Yavru balarısı da kırmızı çiçekten balözü topluyormuş. Kelebeği görmüş. Çiçek özü emmesine şaşırmış. Kanatlarını çırpmış, yanına konmuş:

-Merhaba, sizinle tanışabilir miyim? Diye sormuş.

– Tabii, demiş, kelebek.

– Adım Ira.

-Merhaba, ben Kebe. Tanıştığımıza memnun oldum.

– Ben de memnun oldum. Bir şey sorabilir miyim?

-Elbette, buyurun sorun.

-Biz, bal yapmak için çiçek özü emeriz. Sizin çiçek özü emdiğinizi bilmezdim. Siz de mi çiçek özüyle besleniyorsunuz?

-Sevgili Ira, soruna önce evet, demeliyim.

– Ya sonra.

-Ben iki saat önce doğdum. Önce toplu iğne başı kadardım. Bir yumurtanın içindeydim. Sonra tırtıl oldum. Hep yaprak yedim, şişmanladım. Zamanla kendime bir koza ördüm. İçinde bir hafta yaşadım. Kozadan kelebek olarak çıktım. İki saat önce uçamıyordum. Çünkü kanatlarım ıslaktı. Baş aşağı durdum. Kanatlarımı kuruttum. Bu sırada Ira lafa girmiş:

– Sizin kaç hayatınız varmış!

-Evet, başkalaşım geçiririz. Diye cevap vermiş Kebe.

– Şimdi de benim gibi balözü emiyorsun.

Kebe, gülümsemiş:

-Çiçeklerin tadını ayaklarımla alırım. Beğenirsem hortumumu uzatır emerim. Yaprak da yerim. Ira birden konuyu değiştirmiş:

– Kebeciğim, gözlerin ne kadar güzel.

-Teşekkür ederim. Senin gözlerin de güzel.

Ira, bu sırada havanın kararmaya başladığını fark etmiş:

– Yarın buluşabilir miyiz Kebe? Şimdi kovana dönmem gerekiyor.

– Ah Iracığım, çok isterdim. Bu gece son gecem. Yarın diye bir şey yok. Ira, şaşırmış:

– Şaka mı yapıyorsun? Neden? Diye sormuş.

– Çünkü ben kelebeğim. Dünyada bir hafta misafirdim. Bugün son gecem. Ira:

– Bizim kovanın önüne uçalım mı? Orada oynarız, petekten bal emeriz.

-Tamam, olur, demiş Kebe.

Uçmuşlar, kovanın önüne konmuşlar. İşçi arı bal ikram etmiş. Ateşböcekleri de gelmiş. Oyun alanı aydınlanmış. Geç vakte kadar oynamışlar, uçmuşlar, şarkı söylemişler. Yorulunca kovanın bir köşesinde uyumuşlar.

Güneş doğmuş. Ira, uyanmış. Kebe’ye bakmaya gitmiş. Onu görememiş. Bir mektup bulmuş, hemen okumuş.

‘Sevgili Ira,

Gecemi çok güzel geçirdim. Teşekkür ederim. Erkenden uyandım. Seher kuşu öterken kovandan ayrıldım. Sen, mektubu okurken, kim bilir nerede olacağım? Dünyada bir görevim vardı. Onu yerine getirdim. Çok mutluyum.

Ne yaptın dersen? Çiçekten çiçeğe dolaştım. Tozlaşmayı sağladım. Doğaya faydalı oldum. Artık dinleneceğim. Geldiğim yere dönüyorum. Seni çok sevdim. Hoşça kal. Kebe’

Ira, duygulanmış. ‘Kebe’den çok şey öğrendim. Bir günün ne kadar değerli olduğunu anladım,’ diye içinden konuşmuş.

Ira, rengârenk kanatlı kelebeklere hayranmış. Onların arasında uçmaktan çok hoşlanırmış. Şişman tırtıl görünce sevinirmiş. Kebe’nin kardeşi diye onu selamlarmış.

Diyorum ki: Kebe, üç günde ne kadar çok şey yapıyormuş. Bu kadar bilgi sahibi olmasına şaştım kaldım. Nereden öğrendi acaba?

Onlar ermiş muradına biz de uçalım gökyüzüne…

Gökten düşmüş dört bisiklet. Biri yazana, biri okuyana, biri resimleyene, biri de dinleyenlere…

Start typing and press Enter to search

Skip to content